Başyazı: Durduramadınız, durduramazsınız!

Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa,

Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır;

Göz yumma güneşten, ne kadar nûru kararsa

Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır.

Tevfik Fikret, 1906

 

Erdoğan ve AKP iktidarı "biz halka karşı ilan etmedik devlet kendi kendisine ilan etti" dedikleri OHAL'i bizzat halka saldırmanın bir aracı olarak kullanıyor. Basın yayın organlarının kapatılması, gazetecilerin tutuklanması, sendikalı kamu çalışanlarının, barışsever veya işçi dostu mücadeleci akademisyenlerin ihraç edilmesi daha da fazla saldırmak istediklerine delalet. Kapatılan yayın organlarının siyasi çizgisinin ne olduğunun temel bir önemi yok. Esas mesele tüm basının tek sesli şekilde hükümet yandaşlığı yapmasının sağlanması. Üniversiteden, aydınlardan emekçi dostu seslerin çıkmaması.

Mesela bu şekilde AKP iktidarı işçilerin kıdem tazminatını kaldırmak için hamle yaptığında basın hep bir ağızdan "zaten kimse alamıyordu iyi oldu" diyecek, hükümet adına saldırıyı pazarlayacak. Fonun faydalarını vaaz edecek. 3.600 prim günü zorunluluğundan, işçinin 10 yıldan önce fondan para çekemeyişinden, kıdem tazminatı hakkının 15 güne inmesinden, işten atılan her işçinin özel istihdam bürolarının eline düşüp kiralık işçi olacağından bahsetmeyecekler. Zonguldak madenlerini özelleştirmek üzere somut adım attıklarında sadece yalanlar yer alacak medyada.

657'ye saldırıp kamu emekçilerinin iş güvencesini kaldırmak istediklerinde de, hep bir ağızdan cemaat diyecekler, performans düşük, yan gelip yatıyorlar, bankamatik memurları var diyecekler. Bizzat Erdoğan'ın cemaate ne istediyse verdiğini, AKP'nin kendi elleriyle bu kadroları devlete yerleştirdiğini, kamuda yatıp para kazanmanın AKP'nin torpilli memurlarına has bir şey olduğunu, iş güvencesi olmadan kamu hizmeti değil iktidar hizmetkârlığı yapılacağını anlatanlar kalmasın istiyorlar.

Irak'ta, Suriye'de Türkiye'yi içine soktukları kanlı maceralar yüzünden, memleketin her an daha fazla ABD emperyalizminin nüfuzu altına girdiğini, mezhepçiliğin sadece dışarıda halkların boğazlaşmasına değil içerde emekçilerin birbirine düşmesine neden olacağını, nihayet bu savaşlarda patronların petrol çıkarları uğruna gencecik emekçi çocuklarının feda edileceğini söyleyenler olmasın istiyorlar. Halka “üst akıl” edebiyatı yapıp kendilerine vatansever havaları veren, ama her gün Amerikan kapısında ciğerci önündeki kedi gibi kırıntı bekleyen tutumlarını teşhir eden çıkmasın istiyorlar. Emekçi kendini sömüren patronu, ülkesine musallat olmuş emperyalisti değil de Kürt kardeşini düşman görsün öfkesini ona kussun istiyorlar. OHAL'i Türk ve Kürt halklarının arasındaki kardeşlik köprülerini teker teker yıkmak için kullanıyorlar.

Çıkardıkları gürültüye bakıp aldanmayın. Yenilecekler! Çünkü ne kadar baskı kurarlarsa kursunlar işçi sınıfını yok edemezler. Haklarını tırpanlarlar, haber alma kaynaklarını keserler, önderlerine zulmeder, örgütlerine saldırırlar ama işçi sınıfını ortadan kaldıramazlar. Çünkü tüm zenginliği alın teriyle üreten işçi sınıfı yoksa hiçbir şey olmaz. Ve bu sınıf çoğunluğuyla size oy vermiş de olsa, paçavralarınızı gazete diye okuyor, sirk gösterilerinizi televizyon diye izliyor bile olsa sonuçta sizin kulunuz da köleniz de değildir. Siz kendinizi hangi kata koyarsanız koyun, emekçi insanlar önce ailesinin, çoluğunun, çocuğunun geleceğini düşünür. Ve siz iktidarınızla işte bu geleceği karartıyorsunuz. İşçinin emekçinin elinde kalan son hakları da tırpanlayıp, sömürdüğünüz milyonları bir de kendi çıkarlarınız için savaşlarda telef etmek istiyorsunuz. Ak milisler kurup halkı birbirine kırdırmakla kendi ikbalinizin peşinde koşuyorsunuz.

Gezi'de penguen gösterdiniz, metal grevlerini sansürlediniz. 90'ların Hizbullahçılarını yine Kürt yoksullarını ezmek için devreye soktunuz, 15 Temmuz'da halka F-16 ile tankla saldırdınız. Farklı farklı dönemlerde farklı farklı biçimlerde, bu kirli düzenin bekası için halkın karşısına çıkarmadığınız set, kurmadığınız bariyer kalmadı. Yine de durduramadınız, halkın coşkun akan selini. Üstelik bu seller ayrı aktı birbiriyle buluşmadı. Zaman zaman belki birbirine düşmanlık da besledi. Ama işçi ve emekçiler için gerçek olan düşmanlık değil kardeşlik ve kader birliğidir. Bir de bu seller birleşirse... Umudumuz birlikte, emekçi halkın kendini sokaklarda kanıtlamış mücadele azmi ve kararlılığındadır. Görevimiz bu azim ve kararlılığı örgütlemek, doğru kanallara yönlendirmektir. Tevfik Fikret'in zalim sultan Abdülhamid’e karşı haykırdığı dizeleri bugüne uyarlarsak: Zalimin TOMA'sı, KHK'sı, AK milisi varsa, hakkın da işçi sınıfı vardır. Tevfik Fikret bu dizeleri istibdadın karanlığında yazdıktan iki yıl sonra Türkiye modern çağda ilk büyük devrimini yaşadı! Ve elbet ve mutlaka, her gecenin bir gündüzü vardır! 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2016 tarihli 85. sayısında yayınlanmıştır.