Başyazı: Mücadele etmeden ne barış, ne adalet!
Türkiye derin bir siyasi kriz yaşıyor. Gün geçmiyor ki, işçi ve emekçi ailelerinden gençler Tayyip Erdoğan’ın ikbal savaşında hayatını yitirmesin. Ülkenin bir bölgesi kent savaşlarıyla sarsılıyor. Bu savaşlarda sayısız sivil ölüyor. Hem Türk, hem Kürt gencecik insanlar, daha ömürlerinin baharında “400 milletvekili” olmadı diye hayatını yitiriyor!
Bu derin siyasi krize çok yakında bir ekonomik kriz eklenecek. Bunun bütün belirtileri birikiyor. Dolar 3 TL’yi aştı. Büyüme düşüyor. İnşaat ve turizm sektörlerinde kriz şimdiden başladı. İşsizlik artıyor. Ama asıl büyük dalga daha önümüzde. Bu dalga geldiğinde işten çıkartmalar, sıfır sözleşmeler, kıdem tazminatının kaldırılması, hepsi gündeme gelecek.
Burjuvazinin safları yarılmış durumda. Düzen partileri birbirleriyle anlaşamıyor. AKP içinde bile neredeyse iki parti var. Savaş bütün Türkiye’yi patlamaya hazır hale getirdi. Şimdi bu gerilimlere ekonomik kriz eklenince, sarsıntı katmerleşecek.
Ama sömürülenlerin ve ezilenlerin safları da bölünmüş durumda. Mayıs ayında Bursa’da başlayıp çeşitli şehirlerdeki fabrikalara sıçrayan fiili metal grevi işçi sınıfının saflarında daha genel bir uyanışın müjdesini verdi. Ama işçi sınıfı henüz politik sorunların öneminin farkına varmış değil. Üstüne üstlük savaş konusunda bütün halk kitleleriyle birlikte öfkeli, ama bazen öfkesini yanlış yere yöneltme eğiliminde. Sömürülen işçi kitleleri ile ezilen Kürt halkı henüz aynı gücün, patronlar sınıfının ve onun hükümetlerinin hedefinde olduğunun bilincine ulaşmadı.
Bu bilinci yaratmaktan başka bir çözüm yok. Yaşananın terör değil savaş olduğunu işçilerin artık anlaması gerekiyor. Savaş ise politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir. Bu savaşın sonunu “barış” diye diye getirmek mümkün değil çünkü arkasında politik bir neden var. Savaş ancak iki yoldan durur: ya Tayyip Erdoğan en azından meclis çoğunluğunu elde edecek, ya da yenilgiye uğratılacak! İkbal savaşına son verilmedikçe, ölüm daha çok işçi ve köylü evine uğrayacak.
Demek ki, işçi sınıfının kendi çıkarlarının savaşa son verilmesinde, Kürt sorununa âdil bir çözüm bulunmasında yattığını kavraması, siyaset sahnesine çıkması, yumruğunu masaya vurması gerekiyor. Ekonomik krize karşı mücadele içinde bu bilinci geliştirmek daha kolay. Öyleyse görev, fiili metal grevinin izinde işçi sınıfının örgütlenmesi ve tarih sahnesine çıkması için mücadele etmektir.
“Adalet yoksa, barış da yok!” Ezilen kitlelerin çok sevdiği bir slogandır bu. Ama şimdi bambaşka bir anlam kazanıyor.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2015 tarihli sayısının başyazısı olarak yayınlanmıştır.