Ekimin barışı

Ezilenin ezene karşı haklı savaşını desteklemek, haksız bir savaşı iç savaşa çevirmek, savaşa ve barışa devrimin gözünden ve devrimle olan ilişkisi içinde bakmak Bolşevizmin politikasının esasıydı. Ekim devriminin bayrağına ekmek ve toprak talebinin yanında büyük harflerle barış yazması bu politika ile bir çelişki oluşturmuyor. Zira 1917’de barış, işçi, köylü ve en önemlisi de askerlerin en hayati talebi olmuştu. Bu talep genel bir şiddet karşıtı pasifizmin değil, emperyalist savaşın emekçi halkın değil bir avuç sömürücü azınlığın menfaatine olduğunun teşhir olmasıyla yükseldi.

Çar’ın devrilmesiyle sonuçlanan Şubat devrimi ile birlikte barış talebi kopmaz biçimde devrim sorununa bağlanmıştı. Devrimle birlikte siperlerde er ve erbaşlar hakimiyeti ele geçirdiklerinde barış talebi, Çar’ın işkenceci polis ve subaylarına en dehşet verici şiddet biçimlerini almaktaydı. Barışın bayrağının rengi kızıldı, asla gökkuşağı renklerinde değil!

Bolşevikler, ilkesel bir şiddet aleyhtarlığına, haklı haksız ayrımı yapmayan savaş karşıtlığına, anarşist, liberal ya da sosyalist kılıklara bürünen pasifizme hiçbir zaman yüz vermediler. Ezilenin ezene karşı haklı savaşını desteklemek, haksız bir savaşı iç savaşa çevirmek, savaşa ve barışa devrimin gözünden ve devrimle olan ilişkisi içinde bakmak Bolşevizmin politikasının esasıydı.

Ekim devriminin bayrağına ekmek ve toprak talebinin yanında büyük harflerle barış yazması bu politika ile bir çelişki oluşturmuyor. Zira 1917’de barış, işçi, köylü ve en önemlisi de askerlerin en hayati talebi olmuştu. Bu talep genel bir şiddet karşıtı pasifizmin değil, emperyalist savaşın emekçi halkın değil bir avuç sömürücü azınlığın menfaatine olduğunun teşhir olmasıyla yükseldi.

Çar’ın devrilmesiyle sonuçlanan Şubat devrimi ile birlikte barış talebi kopmaz biçimde devrim sorununa bağlanmıştı. Devrimle birlikte siperlerde er ve erbaşlar hakimiyeti ele geçirdiklerinde barış talebi, Çar’ın işkenceci polis ve subaylarına en dehşet verici şiddet biçimlerini almaktaydı. Barışın bayrağının rengi kızıldı, asla gökkuşağı renklerinde değil!

Şubat’tan Ekim’e giden yolda devrimin temposu yavaşladıkça ve burjuvazi güç kazandıkça askerlere cephe yolları gözüküyor, yeni taarruz planları tüm emekçi halkın sinirlerini geriyordu. Burjuvazi Şubat devriminin barış talebine ihanet etmekteydi. Bolşevizm ise pasifist, barışseverler olduğundan değil işçi sınıfının ve devrimin en tutarlı temsilcisi olduğu için barış isteyen kitlelerin teveccühünü kazandı.   

Barış kararnamesi

Eğer savaş yalnızca zengin ve güçlü uluslardan hangisinin güçsüzlere hükmedeceğini kararlaştırmak için yapılıyorsa hükümetimiz böyle bir şeyi insanlığa karşı işlenmiş en büyük cinayet sayar… Hükümetimiz, istisnasız bütün uluslara ve milliyetlere (azınlıklara) aynı adil şartlar altında hemen barış yapmaya karar verdiğini kesin olarak ilan eder.” Muzaffer Sovyet iktidarının ilk kararnamesinde barış politikası en özlü biçimiyle bu şekilde ifade ediliyordu.

Bu kararın ilk adımı olarak Alman ordularıyla ateşkes yapılması için Cumhuriyet orduları komutanı General Duhonin görevlendirildi. Karşı-devrimci Duhonin bu görevi reddedince derhal görevden alındı. Bolşevik asteğmen Krilenko genelkurmay başkanlığı görevine getirildi ve ateşkes sağlandı. Fransız ve İngiliz emperyalistleri büyük öfkeye kapıldılar.

Bolşevikler, Fransa ve İngiltere’ye barış masasına gelmeleri ve genel bir barış ile savaşa son verme çağrısında bulundular. Buna yanaşmaz iseler Almanya ile ayrı bir barış imzalamak için çabalarını sürdüreceklerini deklare ettiler. Bu çağrı diplomasi tarihinde görülmemiş biçimde, hükümetlere değil bu ülkelerin halklarına hitap ediyordu. Fransız ve İngiliz halklarının temsilcilerini barış masasına göndermesi isteniyor, eğer burjuvazi bunu engellerse müttefik ülkelerin askerleri bir dakika bile kaybetmeden hemen harekete geçmeye çağrılıyordu.

Bu sıra dışı söylem bir diplomatik taktiğin değil Ekim devriminin devrimci dış siyasetinin ifadesiydi. Rusya savaşı sürdürecek durumda değildi. Ancak Bolşevikler zayıflık ve çaresizlik duygusuyla hareket etmiyordu. Barış, dünya devriminin başlangıcı olan Ekim devriminin ilk muharebe alanıydı. Doğal olarak da muhatap emperyalist hükümetler değil, savaşan ülkelerin emekçi halkları ve askerleriydi.

Gizli diplomasinin reddi

Bolşevikler sadece sözleriyle değil eylemleriyle de dünya halklarına seslendiler. Çarlık rejiminin emperyalistlerle yaptıkları gizli anlaşmaları deşifre ettiler. Trotskiy Dışişleri komiseri seçildikten hemen sonra eski Dışişleri binasına gitti. Bürokratlar binayı terk etmişti. Derhal hepsini çağırdı. Özellikle de gizli anlaşmaların bulunduğu kasaların açılmasını emretti. Bu emri uygulamaya yanaşmayan soylu bürokratların direnci birkaç tutuklama ve güç gösterisinin ardından kolaylıkla kırıldı.

Bolşevikler baştan beri bu savaşın bir yağma savaşı olduğunu savunmuş ve olağanüstü baskılara göğüs gererek emperyalist savaşa karşı çıkmışlardı. Çok kereler hainlikle itham edilmişlerdi. Trotskiy’in ele geçirdiği belgeler Bolşeviklerin baştan itibaren haklı olduklarını kanıtlıyordu. Burjuvazinin “yurtseverlik” iddiasının içi boş bir yalan olduğu, müttefiklerle Galiçya, Balkanlar ve İstanbul’un ele geçirilmesi üzerine yapılan anlaşmaların açıklanmasıyla tüm çıplaklığı ile gözler önüne serildi.

Bolşevik dış politika Çarlık’ın kirli anlaşmalarını gözler önüne serdiğinde İngiliz ve Fransız emperyalizminin öfkesini daha da büyüttü. İngiliz ve Fransız emperyalistleri hâlâ Bolşevikleri Almanya’nın lehine davranmakla suçluyordu. Bolşevikler ise Alman sosyalistlerine aynı yoldan gitmelerini söylüyor ve Almanya’da işçi sınıfı iktidarı aldığında Alman ve Avusturya-Macaristan emperyalistlerinin de yağmacılık konusunda aşağı kalır yanlarının olmadığının ortaya çıkacağını savunuyorlardı.

Bolşevikler gizli anlaşmaları teşhir ettikleri gibi bu anlaşmalarda Rusya’ya bırakılan topraklarda hiçbir hak iddia etmeyeceklerini de açıkladılar. Bu kararın en çok etkilediği yer Türkiye oldu. Cihan harbinin sonunda, Osmanlı itilaf devletleri tarafından paylaşılırken Sovyet Rusya bu paylaşıma karşı çıktı. Doğu sınırlarında hızla bir istikrara ve dost bir anti-emperyalist Sovyet rejimine yaslanan Milli Mücadele böylece batıda gelişen İngiliz destekli Yunan işgaline karşı yeni bir ordu kurup, zafere ulaşan bir savaş yürütebildi. 

Brest-Litovsk anlaşması

Ekim devrimi ve onun ürünü gencecik işçi devleti, yaşlı emperyalist devletlerin arenasına hızlı bir giriş yapmış, adeta diplomasi dünyasını hallaç pamuğu gibi atmıştı. Ne var ki genç işçi devleti askeri güçten yoksundu. Henüz Kızıl Ordu kurulmamış, eski rejimden devralınmış burjuva ordusunun içi boşalmıştı. Trotskiy, Almanya ve Avusturya-Macaristan’la barış müzakereleri yapmak için 24 Aralık’ta Brest-Litovsk şehrine doğru yola çıktığında siperlerin boşalmış olduğuna tanık olmuştu.

Adil bir barış yapabilmek için masadaki pozisyonun askeri güçle desteklenmesi bir zorunluluktu. Sovyet heyetinin arkasında böyle bir destek yoktu. Onun yerine Halk Komiserleri Konseyi Alman siperlerinde savaş karşıtı devrimci propaganda faaliyetleri için 2 milyon Ruble tutarında bir bütçe ayırmış ve bunu da duyurmuştu. Alman siperlerinde Meşale (Die Flacke) isimli bir devrimci gazete dağıtılmaya başlandı. Trotskiy ile birlikte heyette bulunan Karl Radek’in çantası devrimci bildiri ve broşürlerle doluydu. Sovyet heyeti Almanya topraklarındaki istasyonda trenden iner inmez dünya diplomasi tarihi bir ilke daha tanık oldu. Alman yetkililer, trenden indikleri gibi askerlere bildiri dağıtmaya başlayan Sovyet delegelerinin oluşturduğu manzara karşısında şaşkına döndüler.

Brest-Litovsk’a giderken Bolşevikler içerisinde üç ayrı görüş ortaya çıkmıştı. Bunlardan ilki Lenin'in görüşüydü. Lenin, işçi devletini korumak ve askeri ve siyasi olarak güçlendirmek üzere zaman kazanmak için koşulları ne kadar kötü olursa olsun barış yapmak gerektiğini savunuyordu. Bu görüşün karşısında Buharin ve Radek'in başını çektiği devrimci savaş yanlıları vardır. Bu grup emperyalist savaşı bir devrimci savaşa dönüştürme düşüncesindeydi. Askeri durumun elverişsizliğinin farkında olmakla birlikte devrimin ordusunu ancak savaş içinde kurabileceklerini düşünüyorlardı.

Trotskiy, bu iki görüşün arasında yer alıyordu. Durumu büyük ölçüde Lenin gibi değerlendiriyordu. Brest-Litovsk'a giderken arasından geçtiği Rus siperlerinin bomboş olduğunu görmüş ve Almanya'ya karşı savaşı devam ettirmenin çok zor olacağına kani olmuştu. Ancak Alman ve Avusturya-Macaristan proletaryasının tutumunu görmeden, özellikle Almanya'da devrimci bir yükselişin Rus devriminin imdadına yetişmesi olasılığına fırsat vermeden barış anlaşmasını imzalamaya taraftar değildi. Bu ülkelerdeki devrimci durumun değerlendirmesi açısından Lenin'den daha iyimserdi. Trotskiy, tarihte eşine rastlanmayan bir formül öneriyordu: "ne savaş ne barış!" Buna göre Almanların dayatmaları kabul edilmeyecek ama Sovyet Rusya savaştan çekildiğini, ordusunu terhis edeceğini açıklayacaktı. Böylece savaşı devam ettirmenin tüm siyasi yükü Almanya'nın üzerine yıkılacak ve Almanya'da muzaffer bir proleter devrim olmasa bile işçi sınıfının muhalefeti Almanya'yı Sovyetlere karşı bir istila savaşından alıkoyacaktı.

Sonunda Brest-Litovsk görüşmeleri tıkandı ve Trotskiy'in planı uygulamaya kondu. Ancak Almanya saldırıya geçti ve Sovyetleri çok daha kötü koşullarda bir barış yapmaya zorladı. Trotskiy eğer plan başarısızlığa uğrarsa ve Almanlar saldırıya geçerse barış imzalanmasını kabul edeceği konusunda Lenin'e şahsen teminat vermişti. Bunu yaptı da. Lenin'in baştan beri izlediği politika uygulandı. Ancak barış ilk başta öngörülenden çok daha büyük kayıplar pahasına gerçekleşmişti.

Ekim devrimi, büyük bedeller ödeyerek barışı getirdi. Bu barış adil olmaktan uzaktı. Ağır koşullar içeriyordu. Ancak Lenin, devrimin derhal Almanya başta olmak üzere Avrupa’ya yayılmaması durumunda, zaman kazanmak ve güçlenmek için ne pahasına olursa olsun barışın sağlanmasına büyük önem vermekteydi. Bu görüşlerini partiye kabul ettirmekte uzun süre zorluk çekti. Dahası eğer Trotskiy’in izlediği taktik olmasıydı bu politikayı Rusya ve dünya proletaryasının öncülerine anlatmak da kolay olmayacaktı. Brest-Litovsk’ta uygulanan devrimci diplomasi sayesinde Lenin partisinin haklılığını şu sözlerle savunabilmiştir: "Emperyalistlerin gizli anlaşmalarını yayınlayan ve bunları fesheden bu parti, bütün halklara barış teklif etti ve ancak İngiliz-Fransız emperyalistler, barışı baltaladıktan ve Bolşevikler de Almanya'da ve öteki ülkelerde devrimi hızlandırmak için bir insanın yapabileceği her şeyi yaptıktan sonra, Brest-Litovsk'un yırtıcı hayvanlarının şiddetine boyun eğmek zorunda kaldı. Böyle bir durumda, böyle bir parti tarafından yapılan böyle bir uzlaşmanın, kesin olarak haklılığını herkes her gün daha iyi görebilmektedir.”

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2017 tarihli 99. sayısında yayınlanmıştır.