Suriye’de paylaşım mücadelesi kızışıyor
Suriye’de DAİŞ’in, en büyük finans ve nüfus kaynağı olan Musul’u kaybetmesi, başkenti olarak gördüğü Rakka’nın kuşatma altında olması ve hemen hemen her cephede gerilemesi umulduğu gibi Suriye’de suların durulmasına ve barışın ufukta gözükmesine neden olmuyor. Tam tersine DAİŞ’in gerilemesi Suriye üzerindeki paylaşım mücadelesini kızıştırıyor.
ABD Kuzey Suriye’ye iyiden iyiye yerleşiyor
ABD emperyalizmi, İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nin güvenliğini sağlamak üzere birtakım adımlar attı. Esas üslenmekte olduğu bölge ise Rojava. DAİŞ’in Kürt halkına yönelik katliamlarını istismar eden ABD, bölgeye iyiden iyiye yerleşti.
Kobani ve başka bölgelerde kurdukları 10 askeri üsse ait görüntüler Türkiye basınına yansıdığında yaşanan polemikler oldukça ilginçti. ABD, bu haberlerin askeri sırları ifşa ettiğini ve Amerikan askerlerinin güvenliğini tehlikeye attığını söyledi. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü ise Anadolu Ajansı’nı “bir haber ajansı olarak konuyu gündeme almış olabilir” diyerek savundu. Bu sözler elbette ki Suriye’ye silah taşıyan MİT TIR’ları haberi dolayısıyla tutuklu ve tutuksuz yargılanmakta olan gazetecileri akla getirdi.
MİT’in TIR’ları ABD’nin üsleri
MİT TIR’larının insani yardım taşımadığı ne kadar açık ise ABD üslerinin de Kürt halkı dâhil olmak üzere bölge halklarının güvenliğini sağlamaya yönelik olmadığı o kadar ortadadır. ABD üsleri Suriye’de bir emperyalist işgalin dayanak noktalarıdır. Rojava’da etkin olan Suriye Demokratik Konseyi eş başkanı İlham Ahmed, Amerikalıların Rakka’nın alınmasından sonra da bölgede uzun süre kalması gerektiğini savunarak, Suriye’de demokratik bir rejim kurulmasında ABD’nin önemli rol oynayacağını ileri sürdü.
Bu son derece yanlış bir tutumdur. Suriye’de emperyalizmin kalıcı olmasını savunmak, Kobani’de kuşatma altındayken can havliyle askeri desteği kabul etmek ve cani çeteleri savuşturmaktan farklıdır. Kürt halkı özgürlüğünü emperyalizmin taşeronluğunu yaparak elde edemez. Rojava’da kurulan ABD üslerinin en başta Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkının önünde birer engel olduğu kısa zamanda görülecektir. Dahası ABD, Kürtleri kendine muhtaç etmek için halklar arasındaki düşmanlığı körüklemekten fayda sağlayacaktır. Bu yüzden SDG güçleriyle Rakka’nın güneyinden stratejik Deyr ez Zor’a doğru ilerleyen Suriye ordusu arasındaki çatışmaları kışkırtmaktadır.
İdlib’de taşeronlar arası savaşı
Suriye’nin bir başka sıcak bölgesi ise İdlib. Halep’in Esad’ın eline geçmesinin ardından göz ardı edilen bu bölge sivil nüfusun yanında tekfirci mezhepçi örgütlerle doldu. Son dönemde bu bölgede adını Heyet Tahrir Şam (HTŞ) olarak değiştiren ve bir dizi örgütü çatısı altında toplayan El Kaide kökenli yapı (eski El Nusra) ile Türkiye ve Batı emperyalizmi destekli yine Sünni mezhepçi karakterdeki Ahrar-üş Şam örgütü sert çatışmalar yaşadı. Çatışmalar sonucunda Türkiye sınırı HTŞ güçlerinin eline geçmiş bulunuyor. Rusya ile yapılan çatışmasızlık bölgesi anlaşmasında Türkiye’nin İdlib’in kuzeyinde asker bulundurması öngörülmüştü. Ancak bunun şu anda HTŞ güçleriyle sıcak çatışma içine girmeden gerçekleşmesi mümkün görünmüyor.
Afrin tuzağı
Kürtlerin hâkim olduğu Afrin bölgesi ise kuzeyden Türk Silahlı Kuvvetleri ve doğudan TSK destekli ÖSO güçleri tarafından askeri baskı altına alınmış durumda. Sınır bölgelerindeki çatışmalar ve yer yer topçu atışlarının bir askeri operasyona dönüşüp dönüşmeyeceği henüz belirsiz. Rusya’nın tavrı önemli çünkü bu ülke Afrin’de hâlâ asker bulunduruyor ve Türkiye bu bölgeye askeri operasyon yapmak için Rusya’dan açık çek almış değil. Rusya, Afrin bölgesini bir pazarlık kozu olarak elinde tutuyor.
Türkiye açısından Afrin’e girmenin yeni bir kapana sıkışmak demek olduğunu Gerçek gazetesi daha önce yazdı. Ancak içeride sıkışan AKP’nin şovenist bir propaganda ile kamuoyu desteği aramak için böyle bir operasyonu zorlamak istemesi kimseyi şaşırtmamalı. Ancak bu siyasi hesapların bir ucunda her zaman Türk, Kürt ve Arap emekçi çocuklarının kanı ve canı olduğu asla unutulmamalı.
Yeni kanlı senaryolara hayır!
Afrin’e girmek için yeşil ışık yakılması karşılığında Türkiye’nin bir de İdlib’deki gayya kuyusuna girmesi ve ne Rusya’nın ne de ABD’nin içine girmek istemediği kirli işleri halletmeye soyunması muhtemeldir. İşçi ve emekçiler tüm bu senaryolara kati olarak karşı durmalıdır. Türkiye’nin dış politikasının ve özelde Suriye politikasının komşu devlet ve halklarla barışı ve kardeşliği temel alması işçi ve emekçilerin çıkarınadır. Bu barış ve kardeşlik dünyasına çiçekli yollardan geçerek gidilemez. Hiçbir zaman unutmayalım ki ortak düşmanlar olan emperyalizm ve Siyonizme karşı mücadele, halklar arasındaki barış ve kardeşliğin yegâne harcıdır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2017 tarihli 95. sayısında yayınlanmıştır.