Kürt halkına lâyık gördüğünüz sadece taziye çadırları mı?
Kürt halkı ve onun değişik düzeydeki temsilcileri 15 Mart’tan beri Diyarbakır (Amed), Batman, Van gibi metropoller başta olmak üzere birçok yerde "Demokratik Çözüm Çadırları/ Barış Çadırları" adıyla çadırlar kurdu. BDP öncülüğünde kurulan bu çadırlara DTK, MEYADER, TUHAD-DER, TUHAD-FED, KURDİDER, DYG, DÖKH, Göç-Der, Köy Komünleri, Mahalle Meclisleri, Kent Meclisi, Belediye Başkanları, belediye meclis üyeleri gibi çok sayıda kurum ve kuruluş temsilcileri de destek verdi. Bilindiği gibi Mart ayında 16 Mart Halepçe Katliamı, 21 Mart Newroz Bayramı gibi önemli gündemleri olan Kürtler için siyasi atmosfer bu sene de 28 Mart Newala Qesaba (“Kasaplar Deresi”: Bu coğrafyada ilk toplu mezarın ortaya çıkarıldığı bölgeye verilen ad) yürüyüşünün eklenmesi ile daha da yoğunlaşmıştı. Kürt halkı bu sembolik çadırlarda kitleler halinde geceli-gündüzlü nöbet tutarak şu dört talebi dile getiriyor: Askeri ve siyasi operasyonların durdurulması, tutuklu Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması, anadilde eğitimin kabul edilmesi ve seçim barajının düşürülmesi.
Görüldüğü gibi son derece meşru olan bu taleplerin kabul edilmesi ya da değerlendirilmesi bir yana, taleplerin dile getirildiği ve yasal prosedüre uyularak kurulmuş olan çadırlar, adeta muazzam coşkulu geçen Newroz’un intikamını alırcasına hemen birkaç gün sonra her yerde gazlı, bombalı, panzerli operasyonlarla çok sert bir biçimde dağıtıldı. Bu saldırılarda yüzlerce insan yaralandı, yine yüzlercesi gözaltına alındı.
Bunların sadece birini BDP Batman yöneticisi Şerif Çakar şöyle anlatıyor: “Gece sokakta kalan çocukların bazıları ateş etrafındaydı. Bir anda çocukların ’Baskın’ sesini duyduk. Polislerin sert hareketleriyle karşılaştık. Herkesi yere yatırdılar. Yüzümü yere bastırdılar, kafama sert bir darbe geldi. Baskın 90’lı yılların dönemini anımsatıyordu. Çadırdaki birçok kişiyi tartakladılar, tehdit ve hakaretlerle karşılaştık. Spor ayakkabılarını, minderleri ve örtüleri bile yırttılar. Masa, sandalye ne varsa kırdılar. Çadırı da, parçalayıp söktüler. Öylece bakakaldık.” Bu ne şiddet bu celâl? Sanki savaş esnasında silahlı düşman kuvvetlerine saldırıyorlar. Saldırdıkları insanların başında “barış anneleri” diye anılan savaşta öldürülmüş çocukların (gerillaların) anneleri ve yine çoğu yakınlarını ya sıcak çatışmada, ya faili meçhullerde kaybetmiş kadınlar, çocuklar, gençler var. Üstlerindeki şallar, battaniyelerden başka “teçhizatı”, ayaklarındaki spor ayakkabılardan başka “savaş kıyafeti”, dillerindeki barış ve “demokratik çözüm” taleplerinden başka “silahı” olmayan insanlara reva görülen muameleye bakın: biber gazı, gözyaşartıcı bomba, dayak, cop, hakaret, tehdit, üstüne bir de gözaltı, hatta yetmedi bazılarına da cezaevi.
Peki bu vahşet tablosuna açılım hayalleriyle kitleleri yıllardır kandıran AKP’den ve onun sağlı-sollu yağdanlıklarından bir tek sözcük olsun kınama, ayıplama var mı? Tabii ki hayır! Onlar çocuklara, bebekli kadınlara dahi gaz bombası atıldığı için çileden çıkan Sebahat Tuncel’in tokadı ile, elinde hem de atmadığı bir parça taşa roketatar muamelesi yapılan Bengi Yıldız’la uğraşadursun. MHP’yi anlatmaya gerek yok ama pek sosyal ve pek demokrat “Siperlerin Gandisi” Kılıçdaroğlu Beyoğlu’nda gazetecilere verdiği bir yemekte ne demiş: “Olmadı”. Ama merak etmeyin vahşet tablosunu yaratan polise ya da sadece hasım olduğu için bile olsa AKP’ye değil, Sebahat Tuncel’in kendisine! Olmadı ha? ABD büyükelçisine güllerle beraber garanti vermek oldu ama. TÜSİAD İstişare Kurulu’nda sermayeyi rahatlatmak da oldu. Emperyalizmin Libya saldırına karşı çıkmak bir yana “bize çırak rolü verdiler” diye hayıflanmak da oldu! Japonya’daki felaketten sonra bütün dünya nükleer karşıtlığı ile çınlarken “Nükleer santral konusunda ihale yapılmaması bizim önümüzdeki en ciddi sorun olarak duruyor” diyerek uluslararası nükleer tekellerine göz kırpmak da oldu!
Olmamışmış! Sormak lâzım sizin otel lobilerinde, irtibat bürolarında iş takibinde koşan vekilleriniz, Buca Belediyesi örneğindeki gibi taşeronlarla kolkola işçileri sömüren, perişan eden, işten atan belediye başkanlarınız bir kez bile BDP’liler gibi kitlenin içine girme cesareti gösterebilmiş mi? Sormak lâzım siz de barış anneleriyle, kadınıyla, çocuğuyla, genciyle, seçilmişiyle, işçisiyle, işsiziyle Kürt halkına tıpkı AKP gibi, MHP gibi sadece taziye çadırlarını mı layık görüyorsunuz? Kürt dostlarımızın deyişiyle: “Edi Bese! Yeter Artık!”
O çadırları yıkabilirsiniz, yıkılmasını savunabilirsiniz. Ama o annelerin, o kadınların, o gençlerin yüreğinden, dilinden esen, enternasyonalistlerin de katıldığı onurlu barış ve halkların kardeşliği rüzgârı elbet bir gün uşaklığını yaptığınız sermayeyi, poz verdiğiniz siperlerinizle, TÜSİAD’ınızla, MÜSİAD’ınızla başınıza yıkacak!
Asıl o zaman “olmadı” dersiniz! Biz de “oldu”!