Van depreminin ardından üç yıl geçti!

 
Üç yıl önce büyük bir deprem oldu. Kandilli Rasathanesi önce Richter ölçeğine göre depremin büyüklüğünü 6.6 olarak açıkladı. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu tarafından ise aynı depremin şiddeti 7.2 olarak duyuruldu. Bu açıklama üzerine Kandilli Rasathanesi'nden de hemen düzeltme geldi ve o da 7.2 olarak tekrar bir açıklama yaptı.
Depremin şiddeti üzerine bu açıklamalar yapılırken, depreme internet kafede yakalanan 13 yaşındaki Yunus, internet kafenin çökmesiyle tavan, duvar ve yer arasında sıkışmasına rağmen üzerine kapanan isimsiz bir kahraman sayesinde hayatta kalmıştı. Binaya gelen ekipler 10 ölü beden çıkardı içeriden. Tam umutlar tükenmişken Yunus'un cılız çığlığı duyulmuştu gecenin karanlığında. Sesin geldiği yönde çalışmalar yoğunlaşmıştı. Yunus'un bedeninin yarısı dışarıda yarısı enkaz altındaydı. Ve  omzunda da bir el vardı. Elin sahibi ölmüştü. Son anda Yunus'un üzerine kapanarak onun hayatta kalmasını sağlamıştı. Saatler süren çalışmalar sonunda beton yığınlarının arasından çıkartılmıştı. Yunus'un o anının fotoğrafı çekilmişti. Ama fotoğrafı çekilirken yüzünde öyle bir korku vardı ki, sanki “eyvah babama ben ne diyeceğim?” diye düşünüyordu... Çünkü, okula gidiriyorum, diye evden çıkmış ama internet kafeye gitmişti. Çocuktu işte... Çocuk! 
 
Yunus ambulanstayken, daha hastaneye varamadan  iç kanama geçirerek öldü. Ancak o fotoğraf bir simge olmuştu. Öyle ki, Van depremi deyince insanın aklına ilk o fotoğraf gelir olmuştu. İşte o fotoğraf, Temmuz 2012'de AKP Van İl Başkanı Abdullah Aras tarafından partisinin il kongresine katılan Erdoğan'a hediye edildi! Yunus'un ve başka binlerce insanın ölümünün sorumluları, onların fotoğrafları ile utanmadan gülerek poz veriyorlar! Bu yıl Soma katliamının ardından mecliste Erdoğan'a hediye edilen madencilerle Erdoğan'ın birlikte resmedildiği tablo aynı yüzsüzlüğün bir diğer örneği olarak hala hafızalarımızda! 
 
Dönelim tekrar depremin olduğu günlere... 
Habertürk  spikeri Duygu Canbaş, Van depremi ile ilgili sunduğu haber programında "Tüm Türkiye, her ne kadar doğusunda, Van'dan gelmiş olsa bu haber, hepimizi gerçekten derinden sarstı ve üzdü." diyerek yorumladı. Peki bu tek miydi? Hayır! Müge Anlı ATV'deki programında şu sözleri sarf etti: "Her fırsatta küçücük çocuklar tarafından taş attırılan polisler, olay yerine gelip ilk müdahale edenlerdi. Mehmetçik... Bizim Selcan'ın erkek kardeşi de Van'da askerlik yapıyor. Ona ve tüm askerlerimize hayırlı teskereler diliyoruz. Allah da askerimize polisimize zeval vermesin. Onlara taş atanların da elleri kırılsın. Canımız istediğinde kuş avlar gibi taş atıyoruz. Dağlarda vuruyoruz. Sonra bir şey olunca da asker gelsin, polis gelsin diyoruz. Dengeleri kuralım. Zor günlerde canım cicim. Kuş avlar gibi avlamayalım bunları. O kadar kolay değil. Herkes haddini bilecek..."
 
Ancak, bunca ırkçı ifade ve yaklaşımlara rağmen (yardım adı altında bayrak, taş, bikini göndermek gibi aşağılık hareketleri yapanları çıkarırsak) halklar kardeşliğini gösterdi ve adeta bir yardım patlaması yaşandı. Öyle ki, bazen toplanan yardımlar çoktu ama onları dağıtacak insanların sayısı az. Ya da başka bir zaman yardıma giden insan çok ama malzeme azdı. Yardımlar bir noktadan sonra o kadar yoğunlaştı ki yardım göndermek isteyen kişiler otobüslerin yoğunluğu ve otogarların hasar görmesi sebebiyle otobüslerle yardımlarını gönderemedi. Ambarlarda ki kamyonlarda aynı otobüs firmalarının başına gelenler gibi terminallerinin yıkılması sebebiyle yardım kabul edemez duruma gelmişti.
 
Demokratik kitle örgütleri tarafından düzenlenen tüm bu yardım organizasyonlarının aksine bir türlü organize olamayan Kızılay’a AKP’den önce teşekkür geldi. Ancak daha sonra halkın tepkisi üzerine bu kez de Van milletvekili Ömer Çelik tarafından aynı Kızılay'a uyarı geldi. Bu durum, devletin kendi içinde organize olamadığını, ancak işçilerin, emekçilerin, ezilen halkın kendi içinde daha çabuk organize olduğunu göstermişti.
 
Tabii bunca sorunun altında bir tane kocaman bir soru işareti vardı: Emekçi halktan alınan deprem vergisine ne oldu? Bu soruya Bakan Şimşek'ten bir yanıt gelmişti: “Duble yollar yaptık.” Bunun ardından gelen “Deprem vergisi neden depremde kullanılmadı?” sorusu cevap beklerken, açıklama o zamanki başbakan Erdoğan'dan geldi: “Deprem vergisi bizde yok. 99'da bir yıllık böyle bir vergi konulmuştur. Bundan sonra özel iletişim vergisi alınıyor."
 
Tüm bu yaptıklarıyla da yetinmeyen hükümet, yıkılan evlerin yerine TOKİ binalarını dikip sonra da kredi ile ev “fırsatı” adı altında depremzeleri bir de borçlandırdı! Yetmedi size istihdam sağlayacağım deyip geçici işler verdi ve sonra “buraya kadarmış” deyip herkesi işten çıkardı! İşçiler ise buna karşılık Van'dan Ankara'ya yürüdüler ve işlerini geri alabilmek için direnişe geçtiler. Van depreminin üzerinden üç yıl geçti ancak depremin yaralarını sarmak bir yana hükümet resmen darbe üstüne darbe indiriyor. Van'ın emekçi ezilen halkı ise mücadeleden başka bir çıkış yolu olmadığını gösteriyor.