Komünist Manifesto vermek kolay, Bursa’daki grevi vermek zor!
Önce Can Dündar’a kulak verelim:
Gazetelerin reklamverenle ilişkisi sorunludur.
Reklamveren, reklam verdiği gazetede kendisine dair hoşlanmayacağı haberler çıkmasını istemez pek...
Gazete de elinden geldiğince onu rahatsız etmemeye çalışır. Bu anlaşmada çoğunlukla haber çöpe gider; asıl mağdur, gerçeği öğrenemeyen okur olur. (…)
Merkez medyada kendisine gerekli yeri bulamayan Renault direnişi de ilk günden beri Cumhuriyet’in 1. sayfasında yerini aldı. Muhabirlerimiz, direnişin ilk gününden itibaren Bursa’da, direnişçilerin yanındaydı.
En çok böyle günlerde, ekonomik bağımsızlığı olan bir gazetede çalışmanın keyfini sürüyor, “İyi ki var” diyoruz.
Can Dündar çok deneyimli bir gazeteci. Artık hayatta olmayan Mehmet Ali Birand’ın ekolünden yetişmiş biri. Çok çeşitli yayın organlarında çalıştı. Ne dediğini bilir. Ne demiş, tekrar dikkatimizi verelim: “Reklamveren, reklam verdiği gazetede kendisine dair hoşlanmayacağı haberler çıkmasını istemez pek... Gazete de elinden geldiğince onu rahatsız etmemeye çalışır. Bu anlaşmada çoğunlukla haber çöpe gider; asıl mağdur, gerçeği öğrenemeyen okur olur.” Bu tür sözleri her zaman duyamazsınız. Açık açık demiş ki bu burjuva gazetecisi, gazeteler büyük sermayenin hoşuna gitmeyecek haberleri yayınlamak istemez, çünkü reklam onlardan gelir! Gözünüzü açın ve itirafları iyi okuyun. Üstelik bu, sansürle, devlet baskısı ile ilgili bir şey olmadığına göre, kuralın geçerliliği Türkiye kadar “demokratik” Batı ülkelerini de ilgilendiriyor demektir! Buyurun “demokrasi”ye! Lenin “biçimsel demokrasi” deyince, bütün Marksistler “burjuva demokrasisi” deyince “taşkafa Marksist” olmayan solcular da dâhil aydınlarımız pek celallenirler. Ne diyelim, siz söyleyin bari. “Reklamveren demokrasisi” mi? “Parayı veren düdüğü çalar demokrasisi” mi?
Can Dündar şimdilerde Cumhuriyet gazetesinin genel yayın yönetmeni ya, gazetesini çok övmüş. “Renault direnişi” diye andığı büyük metal grevi Cumhuriyet’te birinci sayfada kendine yer bulmuş çünkü.
Renault grevi Cuma günü başladı. O günden bu yana neredeyse her gün bir fabrika bu greve katıldı: Renault’dan sonra Tofaş, sonra Coşkunöz, sonra Mako. Ford Otosan saha kenarında işaret bekliyor. Arçelik ısınma hareketleri yapıyor. Bu haber gazetelerde Cumartesi gününden bu yazının yazılmakta olduğu Salı gününe kadar yer alabilirdi dolayısıyla. Yandaş ya da havuz basınında bu greve hiç değinilmemesini anlamak dünyanın en kolay işi. “Merkez medya” diye anılan en başta Doğan medyası da sonuç olarak “penguen medyası”. Koskoca Gezi isyanını uzun bir üç gün boyunca görmezlikten gelenler daha neleri neleri görmezlikten gelebilir. Ne var ki Can Dündar’ın canını sıkacak bir gelişme var. Üç gün neredeyse sustuktan sonra Hürriyet gazetesi, bir 19 Mayıs günü Atatürk’e borcunu ödedikten sonra ana haber denebilecek şekilde sayfasının tam orta yerini fotoğraflı bir şekilde greve ayırmış. Neden? Çünkü Gezi ile başlayan halk isyanı bir aşamadan sonra nasıl görmezlikten gelinemediyse, Bursa’da metal işçisinin grevi de görmezlikten gelinemeyecek aşamaya ulaşmış bulunuyor. Bugün 20 bine yakın işçi grevde. Üstelik yasal grev prosedürü ile ilgisi olmayan bir süreç yaşanıyor. Daha ne olsun?
Bu olayın önemini Hürriyet gibi bir patron gazetesi bile teslim ettikten sonra Cumhuriyet’in grevi ele alış tarzına bakalım. Gerçekten Can Dündar’ın böbürlenmesini haklı çıkarıyor mu? İlk gün, yani Cumartesi 1. sayfanın altına doğru, ortada, fotoğraflı bir haber: “İşçinin zam isyanı”. “Zam isyanı” kavramının Türk Metal gibi, Türkiye burjuvazisinin amiral gemisi bir sendikayı sarsan bir eylem karşısında bütünüyle yetersiz olduğu açık. Ama hiç olmazsa isyan sözcüğü var. Haberin devamı toplam 24 sayfalık gazetede “Ekonomi” sayfasının dörtte biriyle sınırlı.
Pazar yine aynı yerde fotoğraflı bir haberde iş sulandırılmış: “‘Kibar Feyzo’ direnişi” başlığı elbette metal işçisinin “Harranlı” esprisine referans ama işin en önemli yanının bu olduğu epeyce kuşkulu! Haberin devamı bu sefer 9. sayfada yarım sayfa. Cumhuriyet cesur görünüyor!
Eylem yayıldıkça Cumhuriyet’te haberler küçülüyor! Pazartesi, tam da Can Dündar’ın bu konuda böbürlendiği gün, 1. sayfada küçücük bir fotoğrafta görünen işçi çocuğu ve “Baban grevde oğlum” başlığı. İçeride ekonomi sayfasında konu birinci konu olmaktan çıkarak sayfanın altına düşmüş, yine dörtte bir sayfaya gerilemiş. Biri Cumhuriyet’in kulağını çekmiş anlaşılan! Tekrar ediyoruz, bu 24 sayfalık bir gazete.
Nihayet Salı günü 1. sayfada minicik fotoğrafsız bir haber: “İşçinin ekmek davası yayılıyor.” O yayıldıkça da Cumhuriyet’in ilgisi daralıyor!
Sıradan okuyucu gazeteye göz gezdirir. İlgisi genellikle 1. sayfa ile sınırlı kalır. Şimdi Cumhuriyet’in 1. Sayfasındaki manşetlere yeniden bakın: Kibar Feyzo direnişiymiş! Baban grevdeymiş oğlum! Bu ikisi Türkiye’yi iliklerine kadar sarsabilecek bir mücadeleyi magazinleştirmektir ve grevin önemini halktan saklamaktır. Geriye daha ciddi olan ilk ve son manşetler kalıyor. Biri işçinin zam peşinde olduğunu söylemekle yetiniyor. Öteki de davanın yayıldığını. Bir okuyucu ufkunu bunlarla sınırlı tutsa, Türkiye işçi sınıfının uzun on yıllardır kışla disiplini altına alınmış bir bölüğünün bugün özgürlüğe ve kendi kaderini kendi eline almaya yöneldiğini katiyen anlayamaz.
Cumhuriyet 1 Mayıs günü Marx ve Engels’in işçileri dünya çapında devrime çağırdığı Komünist Manifesto’yu hediye olarak verdi. 6 Mayıs günü de bu toprakların devrim kahramanı Deniz Gezmiş’le hapiste iken yapılmış bir görüşmenin kitabını.
Bir “kavram” olarak işçi sınıfı iyi. Ete kemiğe bürünmüş işçilerin mücadelesi ise “Kibar Feyzo” direnişi. Bir “kavram” olarak devrim ne güzel! Ama işçi sınıfı, elbette devrime değil ama ayağa kalkmış, “oğlum baban grevde”!
Can Dündar liberal solcudur. Kemalist Cumhuriyet’teki macerası nasıl sonuçlanacak bilmek zor. Ama şimdilik durum şu: Bir liberal bir Kemaliste demiş ki, gel Kemalist seninle beraber bir kumpas yapalım: bir doz liberalizm, bir doz Kemalizm, bir doz da Marksizm, herkesi CHP’ye bağlayalım. Yağma yok! Gezi isyanı, Kobani serhildanı, şimdi de metal grevi. CHP “devrimciyim” dese ne yazar?