Direnişe işçi sınıfı omurgası gerek

KESK’in grev kararı ve DİSK’in de iş bırakarak yaptığı ihtar eylemi tüm illerdeki direnişlere büyük bir destek sağladı.

İstanbul’da KESK’in Unkapanı’ndan Taksim’e yaptığı ve yaklaşık 30 bin kişinin katıldığı yürüyüş, İzmir’de başta İETT işçileri olmak üzere geniş katılımlı grev uygulaması ve Ankara’da Kızılay’ın kapılarını açan eylem işçi sınıfının mücadeleye dahil olduğunda neler yapılabileceğinin küçük bir göstergesiydi sadece.

Özellikle İzmir’de grevin ardından CHP’li Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun grevci işçileri tehdit etmesi, işçi sınıfının eyleme geçmesinin sadece safları sıklaştırmakla kalmadığını aynı zamanda safların netleşmesini de sağlamaya başladığını gösterdi. Başta eylemlere destek veren Kılıçdaroğlu ve CHP, halkın isyanı derhal kendilerini aşınca karşı saflara geçti. Soluğu düzenin bekasını koruma güdüsüyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yanında alan Kılıçdaroğlu, tüm polis şiddeti ve terör ortadayken hükümet ağzıyla kamu malına zarar veren eylemlere karşı olduklarını açıklamış ve marjinal grup edebiyatına kendi cephesinden destek vermişti. Aziz Kocaoğlu’nun huku dışı ve işçi düşmanı tehditleri de CHP’nin eylemlerin sınıf karakteri kazanmasına karşı ilk barikatı kuracak olan unsur olduğunu kanıtladı.

CHP’nin DİSK içindeki ağırlığı bilinmektedir. DİSK’in greve katılımı İzmir dışında protesto düzeyinde kalsa da DİSK’li öncü işçiler ve mücadeleci sendikacılar mutlaka CHP’nin rolünü ve CHP gölgesinde sendikacılık yaparak DİSK’i bu noktaya getiren sendikacıları sorgulamalıdır ve sorgulayacaktır. KESK cephesinde ise BDP çizgisini savunan başkan Lami Özgen’in düşük profilli ve hükümete hak ettiği tonda ve ağırlıkta eleştirmeyen konuşması 30 bin kişiyle alana gelen KESK tabanı tarafından dinlenmemiş dinleyenler arasında ise hayal kırıklığına yol açmıştır.

Sendikal Güçbirliği ise Taksim eylemlerine Hava-İş’in yürüttüğü THY grev alanından destek açıklamış ama bu desteği alana yansıtmamıştır. Türk-İş Başkanı Kumlu’nun TOBB ve TESK gibi sermaye örgütleriyle Gezi Parkı konusunda hükümet bakış açısıyla ortak bir açıklama yapması ise Sendikal Güçbirliği’nden hak ettiği bir muhalefet görmedi.

Tüm bunlar işçi hareketi tabanında kayda değer bir heyecan ve canlılığın olduğunu ama bir o kadar da sendikal önderliklere güvensizliğin olduğunu gösteriyor.

Grev ve iş bırakma ile işçi sınıfından yükselen sesinin gösterdiği potansiyel gerçek bir genel greve taşınmalıdır. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talepleri kabul etmeyen tutumunu kıracak olan, polisi tüm yurtta geri çekilmeye zorlayacak olan güç işçi sınıfının gücünden başkası değildir. Görev emekçilerdeki heyecanı sendikal bürokrasiyi aşacak şekilde seferber etmektir.