Çocuklar ve gençler tarikatların insafına terk edilemez
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Nakşibendi tarikatının Ankara kolu olarak bilinen Muradiye Kültür Vakfı ile imzaladığı protokol kapsamında Ankara’da 31 çocuk evi açıldığı ortaya çıktı.
Bu evlerde devlet koruması altında bulunan beş ya da altı çocuğun kaldığı ve çocukların bakımı için üç personelin (Bakanlık mı yoksa vakıf görevlisi mi olduğu muğlak) görevlendirildiği, protokol kapsamında vakfın önümüzdeki günlerde üç çocuk evi daha açacağı öğrenildi. Tarikat ile yapılan protokolün amacı “korunmaya muhtaç çocukların barınması ve topluma kazandırılması” şeklinde açıklandı. Evlerdeki çocuklar umre gezisi, iftar programları, Kutlu Doğum Haftası adı altında dini etkinliklere katılıyor, kamunun koruması altında olmaları gerekirken hayatları tarikatların insafına terk ediliyor.
İçinde yaşadığımız sınıflı toplumda “korunmaya muhtaç çocuklar” çok ender olarak burjuva ailelerden ya da hali vakti yerinde küçük burjuva ailelerden gelir. O sınıflardan ailelerin çocukları, olağanüstü kazalarda veya başka trajik koşullarda kendilerine bakacak kimse kalmasa bile, kanunen ciddi bir malvarlığının mirasçısı olacakları için onlara bakacak akraba bulunur. “Korunmaya muhtaç çocuklar” malı mülkü olmayan işçi ailelerinden, parçalanmış kent yoksulu ailelerinden, çulsuz mevsimlik işçi ailelerinden gelir. Baba hapistedir, ana ölür. Baba ailenin geçimini sağlamak için yurtdışına gitmiştir, ama para yollamaz, ana çocuğu terk eder. Genç kız evlilik dışı çocuk doğurur, ailesinin parası ve ilişkileri olsa kürtaj yaptırabilir, yoksul ve muhafazakâr bir aileden geliyorsa daha bebekken cami avlusuna bırakıp kaçar.
“Korunmaya muhtaç çocuk” proleter çocuğudur.
Aile bakmayınca ya da bakamayınca tabii toplum bakacaktır. Bu bir kamu hizmetidir. Bugünkü dünyada bu, görevi devletin üstlenmesi demektir. Bütün dünyada korunmaya muhtaç çocukların barınma, korunma ve eğitim haklarını karşılamakla yükümlü olan kurum devlettir. Ama devlet, son on yıllarda uygulanan, AKP’nin de devam ettirdiği neoliberal politikalar uyarınca kapitalistten vergi almaz, onu teşvike boğarken gösteriş yatırımları yapar, sonra da devlet kasasında para kalmadı derse, bütün toplumun ortak işleri özel inisiyatiflere devredilir.
Bugünkü iktidar kendi anlayışı doğrultusunda dini kuruluşların, tarikatların, cemaatlerin eline veriyor çocukları. Düne kadar devletin yapması gereken işleri Avrupa Birliği’nin ve sayısız emperyalist veya yerli burjuva kurumunun parasıyla üstlenen, sonra da “sivil toplum kuruluşları (STK’lar) çok önemli” diye nutuklar atanlar bu yolu açtılar! O burjuvaların açtığı kapıdan şimdi yobazlar, din bezirgânları, eski bir Diyanet İşleri Başkanı’nın (Ali Bardakoğlu’nun) ifadesiyle “holdingleşmiş” tarikatlar kendi paralarıyla giriyor!
Yoksul çocuğu, misyonerlerin eline ne hakla bırakıyorsunuz? Sorun din değildir. Sorun dinin savunmasız, korunmasız minicik zihinlere ve ruhlara yoksul oldukları için, kendilerine bakacak kimse olmadığı için dayatılmasıdır. Burjuvanın, küçük burjuvanın çocuğu ailesinin meşrebince yetişecek, devlet okuluna gidecek, işçinin, yoksulun kimsesiz çocuğunun zihni ise dinin de değil birbirleriyle kavga ve rekabet içinde olan tarikatların fikirleriyle doldurulacak! Bu tarikatların biri daha yeni bu ülkede darbe yapmaya girişmedi mi? Nasıl ötekilerin kefili oluyorsunuz?
AKP hükümeti bir yandan ders programlarına cihat anlayışını yerleştirmek gibi dindar ve mezhepçi eğitim politikalarıyla çocukların ve gençlerin bilimsel ve laik eğitim haklarını, din ve vicdan hürriyetlerini gasp ediyor; bir yandan da korumakla yükümlü olduğu çocukların kaderini birtakım dini kurumlara, tarikatlara terk ediyor. Ensar Vakfı yurtlarında, Kur’an kurslarında gerçekleşen tecavüzlerin, istismar olaylarının üzerini kapatıyor, benzeri kurslar ve yurtlar açmaya devam ediyor. Adana Aladağ’daki tarikat yurdunda, Konya’daki Kur’an kursunda, Diyarbakır Kulp’ta bir başka kursta olduğu gibi, yarın buralarda da öğrencilerin diri diri yanmayacağına ne güvence veriyorsunuz? İktidara yakın çevrelerin savunduğu gibi, bu protokollerden ve anlaşmalardan "topluma kazandırılmış bireyler" çıkmayacaktır. Bunlardan doğru şekilde eğitim hakkı elinden alınmış, vicdanı ve hiç de düşük olmayan bir ihtimalle bedeni sömürülmüş, her durumda istismar edilmiş çocuklar ve gençler, yani bir ülkenin bütünüyle boğulmuş geleceği çıkacaktır.
AKP hükümetinin amacı bellidir: Erdoğan’ın ifadesiyle dindar nesiller yetiştirmek. Devletin yükümlülüklerini belli tarikatlara dağıtarak mezhepçi politikalarına kadrolar yetiştirmek.
Mücadele kaçınılmazdır. Mücadele inançlara karşı değil, onları kendi sapkınlıkları uğruna kullanan din bezirganlarına, tarikat kılığındaki holdinglere, pedofilleredir. Parasız, eşit, bilimsel ve laik eğitimi yok etmek isteyen, bunları savunan, istismarla mücadele eden akademisyen, eğitimci ve kurumları saf dışı bırakmak isteyenleredir.