İstikrar, emekçiler hak ettiklerini istediklerinde mi bozuluyor?

Ülke Olağanüstü Hal Kanunu ile yönetilmeye başlayalı yaklaşık sekiz ay oldu. OHAL ilan edilmeden önce de emekçilerin haklarını tırpanlayanlar, OHAL’in ilanından sonra bu haklara bu sefer hukuki temelden yoksun kanun hükmünde kararnamelerle saldırıyorlar. KHK’larla binlerce emekçiyi işinden eden hükümet işinden etmediklerinin haklarını da yine KHK’larla elinden alıyor. 22 Kasım 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 678 sayılı KHK ile şehir içi toplu taşıma hizmetleri ve bankacılık hizmetlerinde ekonomik veya finansal istikrarı bozucu nitelikte görülen grevlerin Bakanlar Kurulu kararı ile ertelenebileceği hükmü getirildi. 19 Mart 2017 tarihinde greve çıkan Akbank işçilerinin grevi “ekonomik ve finansal istikrarı bozucu” nitelikte görüldüğünden ertelendi, yani yasaklandı.

Bu ülkenin en üst kanunu Anayasa’dır ve tüm yasalar buna uygun olarak çıkarılmak zorundadır. Grev hakkı da emekçilere tanınan anayasal bir haktır. Bu hakkın emekçilerin elinden alınması demek,düzen savunucularının kendi yaptığı yasaları kendilerinin uygulamaması demektir. Elbette bunu açıktan yasayı ihlal ediyoruz diyerek yapmıyorlar. Her zaman bir kılıf buldular. Ama bu kılıflar hiçbir zaman gerçek niyeti gizleyemedi.

Patrona ne istiyorsa veren, işçiye kaşıkla verip kepçeyle alan iktidar grev olursa patronların cebi daha fazla dolamaz demedi de “milli güvenliği bozuyorsunuz” diyerek grevleri yasakladı Milli güvenlik ne demek, milli güvenliği ne bozuyor hiç açıklamadılar. Biz açıklayalım. Milli güvenlik devleti yıpratmak amacıyla yapılan her türlü faaliyete karşı bir önlem alma ifadesidir. O halde bir cam fabrikasındaki işçinin, bir bankacının emekgücü karşılığında insanca bir hayat yaşamak istemesi milli güvenliği bozar mı?

Bozuyormuş. 2014 yılında Kristal-İş sendikasının örgütlü olduğu Şişecam fabrikası işçilerinin grevi “genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte görüldüğünden” Bakanlar Kurulu tarafından 60 gün süreyle ertelendi, fiilen yasaklandı. Kristal-İş sendikası bu karara itiraz etti. Danıştay’ın 5 üyesinden 3’ününred oyu, başkan ve bir diğer üyenin karşı oyu ile bu itiraz reddedildi. İtirazın kabul edilmesi gerektiğini düşünen başkan ve üye karşı oy yazısında “milli güvenliğin” sınırlarını tartışmışlar. Aklın yolu bir! Aklını ve ruhunu sermayeye satmamış diğer hukukçular gibi onlar da ekonomik ve siyasi sebeplerle grevin ertelenmesinin söz konusu olamayacağını tam olarak şu sözlerle ifade etmişler: “bir anayasal hak ve işçi açısından güvence olan grev hakkı, ancak yasada sayılan sebeplerle idari bir tasarrufla ertelenebilir. Ekonomik veya siyasi veya başkaca bir sebeple yasal bir grevin ertelenmesine yasal olanak bulunmamaktadır.” (kararın tam metni http://www.kristalis.org.tr/wp-content/uploads/2014/08/danıştay-gerekçeli-karar.pdfbu linkten okunabilir)

OHAL’den önce yasaların iyi kötü bir uygulanabilirliği vardı. Hiç olmazsa bir mahkeme kararının yasaya uygun olup olmadığı tartışılabiliyordu. Yine 2014 yılında Anayasa Mahkemesi, Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nun 62. maddesinin 1. fıkrasında yer alan bankacılık hizmetlerinde ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde grev ve lokavt yapılamayacağına ilişkin kısımları Anayasa’ya aykırı görerek iptal etmişti. Bugün ise her türlü denetimden uzak bir KHK ile bankacılık hizmetlerinde ve şehir içi toplu taşıma hizmetlerinde grev ve lokavt yasaklandı. 2014 yılında uluslararası sözleşmelere ve Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal ettiği bir hükmü bugün Anayasa Mahkemesi denetleyemiyor. Mevcut durumda iktidar patronlara yaranmak için hiç kendini yormak zorunda kalmıyor. 2014’te Şişecam grevini genel sağlığı ve milli güvenliği bozucu nitelikte kılıfına sokup erteleyenler bugün bir kılıfa ihtiyaç duymuyorlar. Çıkardılar bir KHK dediler ki “bankacılık hizmetlerinde ekonomik veya finansal istikrarı bozucu nitelikte ise Bakanlar Kurulu bu uyuşmazlıkta grev ve lokavtı altmış gün süre ile erteleyebilir.” Buna dayanarak Akbank’ta ilan edilen grevi hemen ertesi gününde yasakladılar. Alın size istibdadın emekçinin kafasına inen sopası! İtiraz edeceğimiz hiçbir merci yok. Emekçiler haklarını almak için greve gittiklerinde ekonomik istikrarın bozulmasının hiçbir önem taşımadığını anlatacağımız, grev işçilerin Anayasal hakkı öyle kafanıza göre bir gerekçe sunarak kısıtlayamazsınız diyebileceğimiz bir yargı yeri yok.

Şimdi, istibdad kendi hukuk düzenini kurmak, hiçbir meşruiyet tartışması yapmamak üzere bir rejim değişikliği istiyor. Patron istediğinde işçiyi kapının önüne koyabilsin diye, grevi yasaklamak için bir kanuna dayanmayalım canımız istedi yasakladık diyebilelim diye rejim değişikliğine gidiyorlar. Canımızla dişimizle, mücadelelerde kazandığımız haklarımızı elimizden almaya çalışanlara karşı cevabımız HAYIR olacak!

***

Erteleme değil yasak!

İlgili yasa hükmü gereğince grevler 60 günlük süreyle ertelenebiliyor. Erteleme kararını Bakanlar Kurulu veriyor. Bakanlar Kurulu kararı dediysek öyle çok tartışmalı toplantılardan sonra alınan kararlardan bahsetmiyoruz. Biz, Bakanlar Kurulunu toplama zahmetinde dahi bulunmadan, kararları imzalatıvererek aldıklarını Numan Kurtulmuş’un “Bakanlar Kurulu’nda bazı kararlar elden dolaştırılarak alınır, hatta bazen öyle olur ki uzakta olanlar faksla imzalayıverir” sözlerinden biliyoruz. “İmzalatıverilerek” alınan bu karara karşı Danıştay’a itirazda bulunulur. Danıştay 60 gün içerisinde bir karar vermek zorunda ama şu an Danıştay ne itirazı kabul ediyor ne de yürütmeyi durdurma kararı veriyor. Kanun gereği 60 günlük süre sonunda ise sendika işverenle uzlaşmak zorunda kalıyor.Uzlaşamazsa Yüksek Hakem Kurulu’na başvurup bizi uzlaştır diyor. Eni sonu uzlaşma olacak bir sürecin ardından grev elbette ki yapılamıyor. Sonuç ise açık: erteleme değil yasak!