İki günlük öğrenciyi 46 koda koydunuz, o öğrenci okul harçlığını çıkarmak için girdi. Biz işçiyiz, ekmeğimizi sendikayla birlikte istiyoruz
5-6 yıldır Polonez gıda fabrikasında dilimleme operatörlüğü yapıyordum. Seve seve yaptım ama çok yoruldum. Neden mi? Çalıştığımın karşılığı verilmedi. Her Pazar geldim, geldik. Sosyal hayatım ve hayatımız yoktu. Bir gün çalışıyoruz, mesai yoktu ve çocuklarıma söz vermiştim, onları gezdireceğim diye. Ama maalesef olmadı. Mesaiye kalındı. Ve çok kötü oldum, sinirlendim, kızdım, bağırdım, ağladım. Mesaiye kaldım ve çocuklarımı götüremedim. Neyse yıl geçti; ne tonajı bitti, ne mesaisi bitti. Baskılar başladı. Tuvalete bile dakika tutuldu ve benim haberim yok. Aşağı indim ve bana ne dediler? Dört dakika aşağıda oldun dediler. Ben şok. Yok artık dedim, bunu da mı yaptınız! Pazar günü gelmeyen Pazartesi gelmesin denildi. Toplantı yapılırdı, gelmeyenleri ortaya çıkartıp kızıp hakaret ederlerdi. “Siz mal mısınız? Burada ekmek yiyorsunuz, servisiniz var, yemeğiniz var!”. Bunlar söylendi. Maaş yetmiyordu. “Ben size prim veriyorum.” diyor ama sen bizi burada üç ay hapsediyorsun. Prim veriyorsun ama şartlı veriyorsun, hiç devamsızlık yapmayacaksın diyorsun. 7 gün ben aralıksız 3 ay boyunca gelip gideceğim, benim hiçbir sosyal hayatım yok, hiçbir yaşantım yok, ailem yok, ben köle değilim. O kocaman ürünleri, 15 kilo, 9 kilo kolay mı kaldırmak! Kollarımda derman kalmadı. Normalde erkeğin yapması gerekirken ben yapıyordum. 8 saat ne demek, bir de mesai oluyordu. Buna vücut dayanır mı, söyleyin! Dayanmaz! Hem ürün koy, hem makineyi ayarla, teraziye bak, makineyi yıka, bir de branda için azar işit. Branda için azar işitilir mi! Maalesef ağladım.
Polonez’in duvarlarının dili olsa da konuşsa. Maaşa gelince 18-19, sen primi beklersen öl git yani. Ben çok yoruldum, erkeklerin işini yapmışımdır. O yüzden yoruldum. Eleman da yok. Elemansızlıktan kırılıyor. Allahım bana Peygamberimizin sabrını ver dedim. Eşim çık diyordu, maaşın az. Çevrem akrabalarım çık dediler. Yıllarım vardı, arkadaş çevrem de güzel, idare ediyordum. İzne çıktım. 16 Temmuz’da iznim bittikten sonra kızımla işe başladım. İşimin başına geçtim. Engin Usta sendika üyeliğini söyledi, sendika üyesi olur musun dedi. Ben onayladım, üyeliğimi yaptım. 17 Temmuz’da ben işe devam ederken öğleden sonra operatörleri yukarıya toplantıya çağırdılar. Müdürün odasına geçtik. Birkaç kişinin kellesinin gideceğini söyledi. 18 Temmuz’da aynı vardiyamda iş çıkışı saat 15:00’de servisime bindim. Servis hareket etti, hemen hemen Göç İdaresi’nin orada, güvenlik, şoförü aradı. Beni ve diğer bir arkadaşımı servisteler mi diye sordu. Servis geri döndü, çıkarılacağımı anladım. Arkadaşlarım da anladı. Serviste kızım da bulunuyordu. Arkadaşlarım kızımın gözlerinin dolduğunu söylediler bana. Güvenlikte oturdum, güvenliğin telefonu çaldı, benim ismimi söylediler, yukarı çıktım. İnsan kaynakları müdürü, personel müdürü bulunuyordu. Bir kâğıt uzattı, okur musunuz diye sordular. Kâğıtta “fabrikanın küçülmesine karar verilmiştir” diye yazı bulunuyordu. 13 kişi sendikaya üye olduk diye çıkartıldık. Eve gittim, kızımın gözleri doldu. Diğer kızım da ağlamaya başladı. “Üzülmeyin, Allah büyüktür” dedim.
Beni küçülmekten çıkarttın, o zaman Cumartesi ve Pazar sen nasıl bir gecede 170 kişi taşeron alırsın. Diğer arkadaşlarımız da bir gece 46 koddan mesajla atıldılar. Polonez’i Polonez yapan bizleriz. En kaliteli, en düzgün, en temiz, en hijyenik, onurlu düzgün insanları çıkarttılar. Benim kızımı, üniversiteye giden öğrencileri, engellileri… Hiç mi Allah korkusu yok! İki günlük öğrenciyi 46 koda koydunuz, o öğrenci okul harçlığını çıkarmak için girdi. Bu insanlar ne çalmış da 46 kodu koydun be insan!
Taşeron neredeydi? Geçen sene Ocak’ta, Şubat’ta, Mart’ta… Tabii zammı duyunca, güzel maaş duyunca koşa koşa geldiler. Ama Allah büyük. Gün gelecek devran dönecek, Polonez işçiye hesap verecek.
Bizleri Çatalca emniyet müdürü çocuklarımızla tehdit etti. Hakkınızda işlem yaptığım zaman yarın bir tanenizin çocuğu zeki olsa bile bir yere gireceği zaman bu yüzden giremez diye bizleri tehdit etti. Kalkanla, tekmelerle, bu birinci müdahalede hiçbir uyarı yapılmadı. Bu adalet mi? Tabii ki değil. Bizler işçiyiz. Biz ekmeğimizi sendikayla birlikte istiyoruz. İkinci müdahalede, kalkanlarla, tekmelerle, kapalı kadın arkadaşlarımızın boğazını sıkarak müdahale ettiler. Arkadaşlarımızın kaburgası, kolu bacağı, kırıldı. Bizler ekmeğimizin karşılığını ve sendikayla birlikte işimizi geri istiyoruz. Gaz sıktılar, hastanelik edecek kadar yani. Süreç çok kötü geçti ama biz daha çok hırslandık. Biz bunları hak etmedik. Polonez bizim sayemizde büyüdü. Şafak operasyonu ne demek! Hava soğuk, gece ayaz. Arkadaşımla kafa kafaya verip saat 04:30 uyuduk, saat 05:30 ses gelmeye başladı, bir anda sıçradık. Kalkın kalkın geliyorlar dedi yukarıdan gelen arkadaş. Resmen İstanbul çevik kuvveti buraya boşaltmışlar. Polonez işçilerine şafak operasyonu ne demek! Bizler azılı katil miyiz? Biz tacizci miyiz? Bizler emeğimizin ve ekmeğimizin peşinde koşan insanlarız. Biz sendikaya üye olduk diye bunlar bize yapıldı. Artık yeter! İlla birisinin ölmesi mi gerekiyor, bunu mu istiyorlar? Devlet artık bizi duysun, görsün, yeter artık!
Çatalca Polonez direnişinden bir işçi kadın
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2024 tarihli 183. sayısında yayınlanmıştır.