Petrol-İş'te AKP operasyonu tamamlandı

AKP'nin, uzunca bir süredir Türk-İş'i toptan kontrol altına almak için büyük bir çaba içinde olduğu biliniyor. Mustafa Kumlu ve Ergün Atalay dönemlerinde Türk-İş yönetimini kendi kontrolündeki unsurlara teslim eden AKP, muhalefeti de tamamen susturmayı amaçlıyor. Buradan hareketle, geçtiğimiz yıllarda Hava-İş'e, Tek Gıda-İş ve başka sendikalara yaptıkları gibi, mücadeleci bir geçmişe sahip ve hükümete muhalif bir konumu olan Petrol-İş'e de operasyon düzenledi. (http://gercekgazetesi.net/isci-hareketi/petrol-iste-akp-operasyonu)

Petrol-İş Sendikası 27. Olağan Genel Kurulu, ikinci gününde genel başkan adayları Mustafa Öztaşkın ve Ali Ufuk Yaşar'ın blok listelerle yarıştığı seçimle devam etti. 250 delegenin 249'unun oy kullandığı seçimde 1 oy geçersiz sayıldı. Mustafa Öztaşkın 78 oy aldı. Seçimi AKP'ye yakınlığıyla bilinen Ali Ufuk Yaşar 170 oy ile kazandı.

Sabah 11:00 civarında başlayan oy kullanma işlemi sırasında eski genel başkan Mustafa Öztaşkın, oyunu normal bir şekilde kullanırken, Ali Ufuk Yaşar, planlı bir şekilde, kendisini destekleyen delegelerin salona çağrılmasını bekleyip seçimi gövde gösterisine dönüştürdü. Öztaşkın'ı destekleyen delegeleri etkilemeye çalıştı.Yaşar'ı destekleyen kimi işyeri temsilcilerinin abartılı tezahüratlarının sebep olduğu kısa süren bir gerginlik dışında, oy kullanma süresince başka bir olay yaşanmadı.

Petrol-İş genel kurulu, seçim sonuçlarının açıklanmasını takiben yapılan veda konuşmalarının ardından sona erdi.

5-6 Eylül'de yapılan Petrol-İş Genel Kurulu'nda gerçekleşen seçimin sadece petrokimya sektörünü değil, tüm işçi sınıfı etkileyeceğini bilerek hareket etmek gerekir. AKP'nin sendikal hareketteki operasyonlarının nihai hedefi Türk-İş'in Hak-İş'leştirilmesidir. Bunun işçi sınıfı için pratik anlamı; kıdem tazminatı gibi büyük sınıf saldırıları ile sermayenin ciddi bir dirençle karşılaşmaksızın işçilerin haklarını gasp etmesidir.

İşçi sınıfının bütün dostlarının Petrol-İş’e yapılan bu kritik müdahaleden ders çıkarması gerekiyor. AKP'nin sendikaları kontrol altına alma çabasına karşı kongre manevraları, pragmatik işbirlikleri ve delege matematiği ile mücadele etmenin mümkün olmadığı açıktır. Sadece hükümet muhalifi olmanın da yetmediği, sınıf mücadelesine öncülük ederek tabanın gücünü toplamak gerektiği ortadadır. Belki de, Türk-İş kongresinde Erdoğan'ın ve AKP'nin adayı Mustafa Kumlu seçildiğinde, muhalif Sendikal Güçbirliği'nin başkan adayı olan Mustafa Öztaşkın, "bize düşen ceketimizi ilikleyip başkanı tebrik etmektir" dediğinde bu mağlubiyetin taşları döşenmeye başlamıştı. Muhalif de olsa, solcu da olsa bürokratik yapılar sendikalarımızın hükümet ve sermaye karşısındaki bağımsızlığını koruyamıyor. Mutlaka ve mutlaka tabandan yükselen bir mücadele ile daha çok işçinin sendikalara üye olup, sahip çıkıp denetlemesi gerekiyor. Öncü işçilerin önündeki en büyük görevin bu olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.