Anayasa Mahkemesi’nin “yetki davalarının uzaması sendika hakkının ihlalidir” diyen kararı işçinin elinde bir mücadele kozu olabilir

AYM Kararı - yetki davası

Gizem Özdem[1]

Anayasa Mahkemesi, 17.02.2021 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanan emsal nitelikteki kararı ile sendika yetki tespitine itiraz talebiyle açılan davanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle sendika hakkının ihlâl edildiğini hüküm altına aldı. Başvurucu sendikaya 25 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verdi. Sendika kurma hakkını (doğal olarak sendikaya üye olma hakkını da içermektedir) pek çok açıdan değerlendiren bu karar, ihlâlin Hakimlik kararından kaynaklandığını da ortaya koyarak derece mahkemelerinin (ilk itirazı inceleyen mahkemeden Yargıtay’a kadar) sendikal hakkın ihlâli noktasındaki sorumluluğuna da vurgu yapıyor.

Sendika yetki tespitine itiraz davası 4 yıl sürüncemede kaldı

Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunan Türkiye Gıda ve Şeker Sanayi İşçileri Sendikası (Şeker-İş), merkezi İstanbul’da fabrikası ise Afyonkarahisar’da bulunan 141 işçinin çalıştığı ve 78 sendikalı işçinin bulunduğu işyerinde, yetkili sendika olduğunun tespiti için 4 Ağustos 2014 tarihinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına başvurmuş, Bakanlık 7 Ağustos 2014 tarihinde Şeker-İş sendikasının yetkili olduğunu tespit etmiştir. İşveren ise 9 Ağustos 2014 tarihinde hem İstanbul’da hem de Afyonkarahisar’da yetki tespitine itiraz davası açmıştır. Bu itiraz ile sendikanın toplu iş sözleşmesi (TİS) süreci dava sonuçlanana kadar durmuştur. İşverenin açtığı dava, yetki başvurusu tarihi itibarıyla toplam 141 işçiden 78'inin davalı Sendikanın üyesi olarak %55,32 çoğunluk sağladığı gerekçesiyle reddedilmiş ve Yargıtay’ın 8 Kasım 2018 tarihli ilamıyla karar kesinleşmiştir. Şeker-İş sendikasında örgütlenen işçiler ve sendika sonunda haklı çıktıkları bu dava nedeniyle tam 4 yıl boyunca sendikal haklarını kullanamamıştır.

Sendikanın olduğu kadar işçilerin sendika hakkı da ihlâl ediliyor

Şeker-İş sendikasının yaptığı başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, Toplu İş Sözleşmesi (TİS) ve sendikal özgürlüğün birbirine sıkı sıkıya bağlı olan haklar olduğunu ortaya koyduktan sonra bu hakkın önemini hem işçiler hem de sendika açısından değerlendiriyor. Mahkemeye göre, “(…) işçilerin bir sendikaya üye olmalarındaki başlıca amaçlardan birisi de o işyerinde yapılacak bir toplu iş sözleşmesi ile sosyal ve ekonomik haklar ile çalışma şartlarını geliştirmek ve korumaktır. TİS beraberinde grev hakkını da getirir. Yani işçilerin TİS ile buluşamaması sendikal haklardan bir bütün olarak yararlanamamaları anlamına da gelmektedir. Somut olayda başvuruya konu işyerinde işçiler dört yıl gibi uzunca bir süre TİS'in getireceği sendikal haklar ve koruma sisteminden faydalanamamıştır. (…)” Her ne kadar, Anayasa Mahkemesine başvuran sendika olsa da yalnızca sendika değil işçiler de mağdur edilmektedir. Senelere yayılan yargılamalar nedeniyle işçiler toplu iş sözleşmesinin sağlayacağı sosyal ve ekonomik haklardan yararlanamamaktadır.

Mahkemeler sendika yetki tespiti itirazı davalarında hızlıca karar vermelidir

İlgili kararda Anayasa Mahkemesi, derece mahkemeleri tarafından izlenen usulü denetlemiş ve sendika hakkı bağlamında devletin pozitif yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini incelemiştir.  Anayasa Mahkemesi, itirazı inceleyen mahkemelerin sorumluluğunu şu ifadelerle ortaya koymuştur: “(…) İncelenen olayda yetki tespitine itiraz davasının sürüncemede bırakılarak makul bir sürede karara bağlanmaması sebebiyle Anayasa'nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Dolayısıyla ihlalin Hâkimlik kararından kaynaklandığı anlaşılmıştır. (…)

Kanunda itiraz ve yargılama sürelerine ilişkin olarak kısa sürelerin öngörülmüş olmasının nedeni, sendika hakkının hızlı ve daha da önemlisi etkin olarak kullanılmasını sağlamaktır. Ancak derece mahkemeleri sürelere uygun davranmayarak sendika hakkını fiili olarak engellemektedir. Özellikle bu nitelikteki davaların ivedilikle sonuçlandırılmaması işçiler açısından sonrasında telafisi mümkün olmayan zararlara yol açmaktadır.

Bugün de yetki itirazı davası nedeniyle sendika hakkı engellenen pek çok işçi var. Gebze’de Baldur Süspansiyon işçileri üç yıl önce Birleşik Metal-İş sendikasına üye oldu. İşverenin, sendikanın yetkisine itirazı nedeniyle açılan dava birkaç ay önce sonuçlandı. Karaman’da Döhler isimli gıda fabrikasında 2016 yılında yetki belgesini alan Tekgıda-İş sendikasının yetkisine ilişkin itiraz davası 2019 Aralık’ta sonuçlandı. Son olarak Dilovası’nda Systemair HSK patronu yine Birleşik Metal-İş sendikasının yetkisine itiraz ederek sendikanın ve işçilerin TİS sürecini durdurdu. Ve daha birçoğunun Anayasal bir hak olan sendika hakkı mahkemeler eliyle engellenmeye devam ediyor. Yetki itiraz davası yıllar sürerken patronlar işten çıkartmalarla (son dönemde pandemi dolayısıyla buna ücretsiz izinler de eklendi), çalışan işçilere baskı ve mobbing uygulayarak sendikalaşmayı kırmaya yöneliyor. Yıllar sonra sendikal yetki kesinleştiğinde tüm bu işten çıkartma ve baskılar sonucunda yetkili sendikanın hiç üyesinin kalmadığı durumlar dahi yaşanabiliyor.

İtiraz ile TİS sürecini durduran kanun maddesi kaldırılmalıdır

Yasaların, hukuki düzenlemelerin birbirine üstünlüğünü gösteren normlar hiyerarşisinin en tepesinde Anayasa yer almaktadır. Bu Anayasa’nın diğer tüm kanun, yönetmelik, tüzük, kararname vd. düzenlemelerden üstün olduğu anlamına gelir. Dolayısıyla Anayasal bir hak olan sendika hakkı da en temel yasa ile güvence altına alınmış bir haktır. Bunun yanı sıra Anayasa Mahkemesi’nin verdiği her türden karar yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlayıcı niteliktedir.

Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin, sendika yetki tespitine itiraz davasının makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle sendika hakkının ihlâl edildiğine ilişkin anılan kararının tüm mahkemelerce göz önüne alınması zaruridir. Bu karar mahkemelere bu tür davaları kanunun öngördüğü sürelerde, ivedilikle sonuçlandırın demektedir. Aksi, derece mahkemelerinin kanunlara ve Anayasa Mahkemesine aykırı hareket etmesi anlamına gelecektir. Systemair HSK’da olduğu gibi yetki itirazı sürecinin başında olan örneklerde sendikalar, mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararının gereğini yaparak yargılama sürecini hızlandırmaları için baskı oluşturmalıdır. Zira yıllar sonra benzer bir durumda sendikanın alacağı manevi tazminatın, bu süre zarfında işten atılan, ücretsiz izin dayatmasına, baskı ve mobbinge maruz kalan işçilere faydası olmayacaktır. Bunun yanı sıra, sendikal hakların kullanılmasını engelleyen, sendikaları etkisizleştiren, itiraz kesinleşinceye kadar yetki işlemlerinin duracağını düzenleyen 6356 sayılı kanunun 43. maddesinin 5. fıkrası yürürlükten kaldırılmalıdır. Tüm sendika ve konfederasyonlar ve işçi sınıfından yana siyasi partiler bu talebi mücadele programına dahil etmelidir.

Anayasa Mahkemesi kararının sendikal yetki süreçlerinde işçilerin lehine gerçek bir etki yaratması ise sınıf mücadelesine bağlı olacaktır. Yıllar süren yetki itirazı davaları nasıl patronların elinde işçilere karşı ve sendikalaşmayı kırmak için bir koz haline gelmişse, artık bu karar da mücadele eden işçilerin elinde bir koza dönüştürülmelidir. 

 

 

 


[1] Avukat