İstanbul Üniversitesi’nde 10 Ekim’in yıldönümünde yüksek sesle şiir okumak ve katliamda ölenler için yaşıyor demek saldırı ve gözaltı gerekçesi yapıldı!
İstanbul Üniversitesi’nde 10 Ekim anması sabah saatlerinden itibaren yaşanan polis ve özel güvenlik saldırılarıyla başladı. Edebiyat fakültesinde 10 Ekim katliamını anan öğrencilerin “yüksek sesle şiir okumasının izinsiz olduğunu” söyleyen özel güvenlik anmaya müdahale etmeye çalıştı. Ardından çevik kuvvetin devreye girmesiyle 8 öğrenci gözaltına alındı. Üniversite içinde 10 Ekim anması yapılmaması için her türlü saldırıyı yapmaya kararlı olan İ.Ü. rektörlüğü aynı tavrını öğlen saatlerinde merkez kampüsteki havuzlu bahçede yapılan etkinlikte de gösterdi. Bu sefer de özel güvenlik rektörlükten talimat aldıklarını söyleyerek, öğrencilerin katliamda ölenlerin isimlerinin ardından “yaşıyor” diye bağırmasına “izinsiz slogan atılıyor” gerekçesiyle saldırdı. Yine çevik kuvvet de arbedeye yer yer gaz ve plastik mermi kullanarak dahil oldu ve 30 öğrenci gözaltına alındı. Anmada bir grup Eğitim-Sen’li öğretim elemanı ve üniversite emekçisi de öğrencilerle birlikte saldırıya karşı durdu.
İstanbul Üniversitesi’nde rektörlük seçimini Prof.Dr. Raşit Tükel’e karşı açık farkla kaybeden ancak Erdoğan tarafından rektör olarak atanan Mahmut Ak, temel hak ve hürriyetleri keyfi şekilde çiğneyen ve üniversitede fiili bir sıkıyönetim uygulayan tavrını uzunca bir süredir devam ettiriyor. Geçtiğimiz yıl Suruç katliamında ölen İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin anılmasını da engelleyen rektörlük, 10 Ekim’in hemen ardından yapılan etkinliklere de soruşturma açan rektörlük geçen bir yıllık zaman zarfında öğrencilerin hemen hemen her faaliyetine okula çevik kuvvet çağırarak yanıt vermişti. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından cemaatçi yapıyla yakın ilişkileri dolayısıyla sık sık gündeme gelen, bazı AKP milletvekillerinin bu yöndeki iddiaları sürekli gündemde tuttuğu İstanbul Üniversitesi rektörlüğü bir suçluluk psikolojisiyle olsa gerek, tüm yıl sürdürdüğü baskı politikasını bir üst boyuta çıkarmış durumda. Rektörlük emrindeki özel güvenlik görevlilerini adeta bir milis kuvveti gibi kullanarak öğrencilere ve sendikalara saldırtıyor. Yönetim, temel hak ve özgürlükleri çiğneyen bu keyfi ve saldırgan politikasına gerekçe olarak ise OHAL’i gösteriyor. Ancak bu baskılar ve saldırılar sadece ve sadece yönetimin acziyetine işaret ediyor ve yönetimin atanmasından bugüne yaptığı icraatların hiçbirinin meşru olmadığına dair yargıları kuvvetlendiriyor. Üniversite bileşenleri ise öğrencisiyle emekçisiyle baskılara ve saldırılara karşı dik durarak mücadeleyi sürdürmekte kararlı.