İsyana sandık molasına hayır! Mücadeleye devam!
Sermaye, sandığı yani seçimleri bize demokrasinin tek aracı gibi sunuyor. Seçim yapılacağı doğru ama seçilecekler daha baştan kapitalizmin eleğinin üstünde kalanlar olduktan sonra eşitlikten ve gerçek bir seçim özgürlüğünden nasıl bahsedilecek? İşçiye emekçiye hem genelde hem de yerelde kendini yönetecek burjuva hizmetkârlarını seçme özgürlüğü nasıl bir özgürlükse o kadar.
Büyük bir halk isyanının içinden geçen Türkiye 30 Mart 2014 tarihinde yerel seçimlere gidiyor. Tüm siyasi olaylar gibi (başta Gezi Parkı ile başlayan halk isyanı olmak üzere) yerel seçimlerde de sermayenin ve emekçi sınıfların çıkarları karşı karşıya gelecek: kentsel toprak rantının ve inşaat sektörü kârlarının peşinde olan sermaye ile insanca yaşayacak ücret, konut ve yaşam alanları isteyen emekçiler... Arka planında bu büyük çıkar çatışmasının bulunduğu yerel seçimlerin sahne kısmında ise partiler ve adayları yer alacak. Bu parti ve adayların kimin çıkarlarını savundukları sadece söylemleriyle değil adayların sosyal konumlarıyla da belli olacak.
Burjuvalar adaylık yarışında: Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez…
Aday adayı olmak isteyenler için partilerin belirledikleri bedeller işçi ve emekçileri zaten baştan devre dışı bırakıyor. AKP büyükşehir için 7 bin 500 liradan başlayan fiyatlarla başvuru kabul ediyor. CHP’den aday olmak ise daha pahalı: 9 bin TL. MHP’de ise aday adaylarının yarışması değil kendilerini faşist lidere kabul ettirmek esas olduğundan bu yerel seçimler için pek adaylık ücretlerinden bahsedilmiyor. Adaylarını en erken MHP açıkladı. Ancak MHP’nin de daha önceki seçimlerde binlerce liralık adaylık ücreti talep ettiği biliniyor. BDP, kadınlardan ve engellilerden herhangi bir ücret almıyor ama BDP’nin de tarifesi büyükşehirler için 10 bin TL’den başlıyor.
Müteahhitler, arazi işleriyle meşgul avukatlar, mimarlar, tüccarlar yarışa girdiler bile. Aday adaylığı için verilecek meblağlar kaz gelecek yerden esirgenmeyen tavuklar misali… Belki büyükşehirler vitrinde duruyor ama adayların gözdesi meclis üyelikleri. Maliyet ve getiri beklentisi düşünüldüğünde en kârlı görünen koltuklar orada çünkü.
Bu noktada BDP’yi diğer burjuva partilerinden ayırmak gerek. Her ne kadar BDP’li belediyelerin de etrafını taşeron ihalesi peşinde koşan tüccarların kuşattığını bilsek de hiçbir menfaat gözetmeden mücadele eden ve BDP’de siyaset yapmanın bedelini cezaevlerinde ödeyen binlerce siyasetçinin varlığı ortadadır.
Ancak yine de genel tablo açık. Sermaye, sandığı yani seçimleri bize demokrasinin tek aracı gibi sunuyor. Seçim yapılacağı doğru ama seçilecekler daha baştan kapitalizmin eleğinin üstünde kalanlar olduktan sonra eşitlikten ve gerçek bir seçim özgürlüğünden nasıl bahsedilecek? İşçiye emekçiye hem genelde hem de yerelde kendini yönetecek burjuva hizmetkârlarını seçme özgürlüğü nasıl bir özgürlükse o kadar.
ABD’nin büyükşehir adayı Sarıgül
Bir de büyük siyasi yarış var. Başta İstanbul olmak üzere rakip burjuva partileri kozlarını paylaşacaklar. İstanbul için AKP’den Kadir Topbaş’ın, CHP’den ise Gürsel Tekin ve Mustafa Sarıgül’ün adları geçiyor. Tayyip Erdoğan Gezi ile başlayan halk isyanından sonra Kadir Topbaş’ı yeniden seçtirerek kendince bir rövanş alma peşinde. CHP ise Gezi’nin rüzgârını kendi yelkenime doldurarak AKP’yi devirir miyim hesaplarında. Daha önce CHP’den atılmış Sarıgül, geri döner mi aday olur mu tartışmaları yapılırken Gürsel Tekin ön alıp adaylığını açıklamıştı. Herhalde 9 bin TL’yi yatırmıştır. Ama Sarıgül ABD’nin desteğiyle bir adım öne çıkmış görünüyor. ABD büyükelçisi Ricciardone’nin Kılıçdaroğlu ile bir otelde gizlice yaptığı toplantıdan sonra Sarıgül’ü çevresiyle birlikte CHP’ye davet etmesi ibreyi Sarıgül’e çevirdi.
Fethullah’sız seçim olmaz!
Bu arada Gürsel Tekin’in de 9 bin TL dışında başka girişimlerde de bulunduğu Fethullah Gülen’in hastalığının ardından geçmiş olsun dilekleri için Gürsel Tekin’e teşekkür etmesiyle ortaya çıktı. Fethullah Gülen’in ilanında ayrıca Kadir Topbaş ve HDP’den adaylığı gündemde olan Sırrı Süreyya Önder’in de adları yer alıyordu. Kadir Topbaş’ınki anlaşılır ama Gürsel Tekin ve Sırrı Süreyya Önder’in seçimler yaklaşırken Fethullah Gülen’in sağlığı ile yakından ilgilenmeleri manidar. Her iki partinin de içerde milletvekilleri bulunuyor, özellikle BDP’nin yukarıda sözünü ettiğimiz gibi binlerce siyasetçisi içeride rehin tutuluyorken ve en önemlisi Gülen cemaati tüm bu siyasi tutuklamalardan birinci dereceden sorumlu tutuluyorken, Gülen açıklamasa haberimiz olmayacak bu geçmiş olsunların “fazla niyetli olduğu”nu düşünüyoruz. Gülen’in teşekkür etmediği tek adayın Sarıgül olması ise ilginç. Ama belli ki o işini daha büyük yerden Washington’dan bağladığı için onu listeye ekleme ihtiyacı görülmemiş.
Halkın isyanı bu oyunu yıkacaktır
Bu manzara karşısında işçi ve emekçilerin çıkarlarını savunması beklenen Türkiye solunun da durumu bu beklentiye bir uygunluk göstermiyor. Bir kanat başta TKP olmak üzere 29 Ekim kutlamalarında yerini almış halkın isyanının içindeki Kemalist rüzgârdan medet umuyor; diğer bir kanat BDP’nin kanatları altında oluşturulmuş olan HDP de Gezi’deki direnişin öne çıkardığı figürlerle yürümeye çalışıyor. Oyları kim böler tartışması barikatlarda birleşen halkı sandıkta bölen bir siyaset gerçeğinin üzerini örtüyor. Bu eleştiriden kastımız sandıkta birlik sağlanması değildir. Çünkü sandığın hangi koşullarda oluşturulduğunu görmüş bulunuyoruz. Barikatlarda, forumlarda adaylık ücreti yoktu. Yaralıların birbirine dilediği “geçmiş olsun”larda hesap kitap yoktu. Fikirler ayrı olsa da mücadelede birlik sağlanabiliyordu. Daha aylar öncesinde AKP’yi siyasi olarak boğma olanağını yaratan gücün isyan olduğu ve AKP’nin boğulmamak için sandığa sarıldığı unutulmamalıdır. Bu isyanı “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek bölenler yanlış yaptılar. Çareyi mücadelede değil müzakerede görenler yanlış yapıyorlar. İsyan bitmedi, Armutlu’da, ODTÜ’de yeniden parladı. İşçi sınıfı fabrikalarında, atölyelerinde, işyerlerinde patlamaya hazır bir sinir harbi içinde. Çözüm halk isyanının işçi sınıfı ile büyütülmesindedir. Gezi iyi bir başlangıçtı şimdi sıra seçimlerde diyorlar. Yanlıştır. Bu daha başlangıçtı, mücadeleye devam!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2013 tarihli 49. sayısında yayınlanmıştır.