Halk isyanı: Yıllar boyu sürecek bir sarsıntı başlıyor
31 Mayıs 2013 Türkiye tarihinde hep bir dönüm noktası olarak hatırlanacak. Türkiye o günün gecesinde, modern tarihinde gördüğü en büyük isyanla ayağa kalktı. Mayıs ayı ile Haziran ayı arasındaki gecenin ilk yarısında İstanbul ve Türkiye hâlâ polis baskısı altında ezilen bir halkın ülkesiydi. İkinci yarısında tersine devletin halkın yüreğinden caddelere taşan isyan ruhunun muazzam basıncı altına girmiş olduğu bir ülkeydi. İnisiyatif artık halktadır. Devlet, kodamanlar, emperyalizm, kimi dehşetle, kimi şaşkınlıkla, kimi şimdilik sadece endişeyle bakıyorlar: Bu halk nereye kadar gider?
Türkiye’de bugün yaşanan bir devrim değil henüz. Çünkü kendi iktidarını, rejimini, devletini ne öznel olarak ne de nesnel olarak gündeme getirebilen bir hareket değil bu. Zaman zaman, cesur anlarında “hükümet istifa!” diye haykırması onun devrim yapmasına yetmez. Yerine kendi iktidarını öneremiyor. Ama basit bir protesto veya gösteriler dizisinden de ibaret görülemez. Halk şimdi düzenin kendisine koyduğu sınırları reddediyor, zorluyor, test ediyor. Bu bir isyan. Meydanları zapt eden, hayata yeni kurallar getiren, burjuva toplumunun yarattığı yalıtılmaların yerine kolektif yaşam ve mücadele biçimlerini geçirmeye yönelen bir halk isyanı!
Bu niteliğiyle modern Türkiye’nin tarihinde özel. Belki en çok 1908’e, bütün bir tebaanın padişaha karşı birlikte kafa tuttuğu Hürriyet Devrimi’ne bağlanıyor. Belki 15-16 Haziran 1970’te iki gün boyunca fabrikalarından sokaklara fırlayarak İstanbul’u zapt eden genç işçi sınıfının silahsız ayaklanmasıyla akraba. İlkinden devrim olmadığı için de, artık burjuvazinin öncülüğünü kabul etmeyeceği için de ayrılıyor. İkincisinden dar anlamda bir sınıf hareketi olmadığı için. Ama onlar kadar özel. Onlar kadar tarihte iz bırakacak. 1908, sonunda, yarattığı bütün felaketlere rağmen, ikinci burjuva devrimiyle ve cumhuriyetle taçlandı. 15-16 Haziran bir ön devrimci duruma yol açtı, sosyalizmi bu topraklarda ne önce ne sonra görebildiği bir güce kavuşturdu, ancak kanlı bir faşist çetesinin saldırısını izleyen askeri bir diktatörlüğün vahşetiyle durdurulabildi.
Seferberlik ilanı!
Bu halk isyanı da yıllar sürecek bir dönemi başlatıyor. 1980’den bu yana devam etmekte olan bir dönem sona ermiştir. Uluslararası planda bir dünya devrimi dalgası Tunus ve bilhassa Mısır devrimleriyle zaten başlamıştı. Ama en kapsamlı uluslararası devrimci dalgalarda dahi gerici kalan coğrafyalar vardır. Bunlar, karşı devrimin kalesi olurlar. Türkiye’nin böyle bir özellik göstermesi mümkündü. Oysa şimdi Türkiye dünya çapında, ama en çok Akdeniz devrimci havzasında başka ülkelerin halklarına ilham veriyor!
Halk isyanı henüz bitmemiştir. Taksim Gezi’nin (ve öteki kentlerin özgür meydanlarının) devlet tarafından geri alınması elbette bir geri düşüş olmuştur. Ama isyanın enerjisi o kadar güçlüdür ki kendine “parklar hareketi”, yani “halk meclisleri” aracılığıyla yeni bir kanal açmıştır! Bu yüzden harekete “Haziran isyanı” diyenler yanılıyorlar. Belki Temmuz’da da, belki aylarca sürecek bir olgu ile karşı karşıya olabiliriz.
Öyle olmasa dahi, kısa vadede geri çekilse dahi, bu isyanın ateşinin iniş çıkışlarla nice merhaleden geçerek yıllarca canlı kalması yüksek bir olasılıktır. Bir kere isyanın tadını alan yeni bir gençlik kuşağı önümüzdeki döneme kadrolar yetiştirecektir. Sonra ülke içindeki toplumsal çelişkiler o kadar güçlüdür ki, geçici bir gerileme sorunların üstünü örtemez. Cin şişeden çıkmıştır! Nihayet, kapitalizmin dünya ve Avrupa’daki sefil krizi ve Akdeniz’de kâh o ülkenin, kâh bu ülkenin işçilerinin ve emekçilerinin ayağa kalkışı bizi her zaman mahmuzlayacaktır.
Öncü sarsıntı
Aslına bakılırsa, şimdiye kadar yaşanan esas deprem değildir, öncü sarsıntıdır. Çünkü henüz en radikal ihtiyaçları ve kapasiteleri olan sınıfın, işçi sınıfının merkezi bölükleri, sanayi ve tarım ve ulaştırma ve büyük ölçekli hizmetler mücadeleye girip olaya damgasını vurmamıştır. Fabrikalarda, limanlarda, demiryollarında, otellerde bir grev veya işgal dalgası, bugünkü isyanı hızla bir devrimci krize bile çevirebilir.
Ve şayet Türkiye burjuvazisi önümüzdeki aylarda ve yıllarda Kürtlere AKP hükümeti aracılığıyla tamamen ikiyüzlü biçimde vaat ettiği barışı ve siyasi çözümü anlamlı biçimde vermekten kaçınırsa, işte o zaman Kürt halkı ayağa kalktığında Ortadoğu çapında devasa bir deprem yaşanacaktır.
İşçi sınıfı ve Kürt halkı toplumu kavramış olan isyan duygusuna katıldığında hareketin dinamiği içeride işçi iktidarının kurulması, dışarıda devrimin çeşitli Ortadoğu ülkelerine yayılması doğrultusunda olacaktır.
O zaman savaş naramız şöyle olacaktır: Yurtta sürekli devrim, cihanda sürekli devrim!
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Temmuz 2013 tarihli 45. sayısında yayınlanmıştır.