Sermayenin talanına geçit yok!

ODTÜ öğrencileri ve çalışanları ile 100. Yıl ve Çiğdem Mahallerinin sakinleri bir süredir dişe diş bir mücadelenin içindeler. ODTÜ kampüsünden geçirilmesi planlanan sekiz şeritli otoyola karşı verilen mücadele özünde sermayedarların çıkarları için kamu arazilerinin talan edilmesine, mahallelerin kentsel dönüşüm  adı altında yağmalanmasına karşı bir itiraz olarak ortaya çıktı. Eyleme dönüştüğü noktada şiddetle baskı altına alınan bu mücadele, kısa sürede karşısında belediyesinden yargısına, bakanlıklarından kolluk kuvvetlerine kadar bir bütün olarak devleti buldu.

İlk baskında kan döktüler!

Yapımı başlayan yolun güzergâhında, okulun hemen dışına kurulan çadırlar 6 Eylül sabahı erken saatlerde polis tarafından basıldı. Nöbette bekleyen öğrenciler ve mahalleli gözaltına alındı. Halk isyanını takiben forumlarla ortaya çıkan 100. Yıl İnisiyatifi’nin çağrısıyla o akşam birkaç bin insan ODTÜ A4 kapısına toplandı. Polis faaliyete başlayan iş makinelerinin çalışmalarını garantiye almak için eylemcilere şiddetli biçimde saldırdı. Çatışmalar gece yarısına kadar sürdü.

Polisin biber gazı, akrebi, TOMA’sı, plastik mermisi varsa halkın da on binleri vardı. Halkımız yağmayı ve polis şiddetini durdurmak için bildiği en iyi yöntemi uyguladı, sokaklara döküldü. ODTÜ ve aynı günlerde Tuzluçayır’da yaşanan polis saldırılarına tepki olarak birçok şehirde binler yürüdü. Hatay’da Armutlu Mahallesi’nde Ahmet Atakan direnirken öldürüldü. Böylece inşaatlarda iş cinayetlerinde ölen binlerce emekçininkine ek olarak sekiz şeritli otoyolun temeline ve cami-cemevinin harcına isyancıların kanı da karışmış oldu.

II. ODTÜ Seferi

İlk müdahaleden itibaren çalışmaya başlayan iş makineleri bir daha durmadılar. Okulun açılmasıyla birlikte gerek öğrenciler gerek mahalle halkı birkaç defa şantiyeye yürüme girişiminde bulundularsa da eylemlerin zaman zaman ulaştığı kitleselliğe rağmen inşaatı durdurmayı başaramadılar. Bunun üzerine öğrenciler kampüs içinde ve yolun okula giriş yapacağı bölgede nöbet çadırları kurdular. Mahallede 100. Yıl İnisiyatifi yola karşı faaliyetlerine devam etti. Mücadelenin zeminini genişletmek ve bir yandan da itirazı sürdürmek için gerek yasal yollar gerekse fiili mücadele ile hareket sürdürüldü.

Bu sırada ODTÜ Rektörlüğü yolları dâhil ettiği Koruma Amaçlı İmar Planı’nı ilgili mercilere iletti. Bayram tatiline girilmesine çok az bir zaman kala planın onaylandığı bilgisi üniversiteye iletildi fakat planın üzerinde bazı önemli değişiklikler vardı. Kurban Bayramı geldiğinde beklenti Ankara Büyükşehir Belediyesi ekiplerinin direnişin zayıf kalabileceğinden faydalanmak isteyeceği yönündeydi.

Rektörlük belediye ve devlet yetkilileri ile görüşüldüğünü, uzlaşma sağlanmadan yol inşaatının başlamayacağına dair söz alındığını bir duyuru ile açıkladı. Ancak belediye bekleneni yaptı ve bayramın son günü gece saatlerinde ODTÜ Mezunlar Derneği’nin özel arazisini de kullanarak, tellerini parçalayıp çitlerini yıkarak ormana “daldı”. Belediyenin 350 kamyonu, 100 iş makinası, 1500 personeline, Melih Gökçek’in şehirdeki özel kolluk kuvveti ANFA Güvenlik, onlarca fedai, yüzlerce Çevik Kuvvet polisi, TOMA, akrep ve gözaltı araçları eşlik etti.

O gece eyleme geçenlere daha ilk slogan bitmeden polis saldırdı. Slogan çok manidardı: Polis simit sat onurlu yaşa! İkisi ODTÜ öğretim üyesi birçok kişi yaralandı. Rektörlüğün itiraz dilekçesini savcılık işleme almayı reddetti. Valilik ve bakanlıklar kapı duvardı. Direniş karşısında hüsranla sonuçlanan Tayyip Erdoğan’ın Aralık 2012’deki I. ODTÜ Seferi’nin ardından bu kez Melih Gökçek Ekim 2013’de II. ODTÜ Seferi’ni başlatmıştı.

Toprak rantının yoluna 5000 fidan!

18 Ekim gecesi kampüs alanının içine taşınan yol inşaatını teşhir etmek amacıyla hemen ertesi gün yüzlerce kişi yola girip sembolik fidanlarını dik

tiler. Takip eden Pazartesi günü siyasi yapıların çağrısıyla bir araya gelen ODTÜ öğrencileri, ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği, Eğitim-Sen 5 No.lu Üniversiteler Şubesi, ODTÜ Temsilciliği ve ODTÜ Mezunlar Derneği “Rantın Yoluna 5000 Fidan” dikmek için harekete geçtiler. Okulun içinden başlayan yürüyüşe binlerce kişi katıldı. Polisin baskısıyla fidanlar yola dikilemedi, akşam saatlerine doğru çatışmalar yaşandı.

Son derece kitlesel bu eylemle birlikte gerek forumlarda gerek fiili mücadele alanında yeni bir bütünleşme doğdu. Öğrenciler ve mahalle halkına ek olarak üniversite emekçileri de sürecin daha yoğun bir biçimde parçası olmaya başladılar. Kimi zaman yaratıcı kimi zaman militan eylemlerle mücadele devam etti. Polis bu eylemlere saldırırken sıklıkla kampüsün içine girmeye başladı. Sonunda 26 Ekim gecesi kalkan ve kaskları olmadan ormanın içine sızdırılan kalabalık ve özel seçilmiş bir polis grubu hain bir pusu ile direnişçilere saldırdı. Birçok eylemciyi dövüp gözaltına alan polis, Yener Çıracı adında bir öğrenciyi darp ettikten sonra ateşin içine atıp yakmaya çalıştı.

Sermaye doymadı, talana devam

Onaylanan Koruma Amaçlı İmar Planı’ndaki önemli değişikliklerden biri belediyenin Düzenleme  Ortaklık Payı ile kampüs arazisinin %40’ı üzerinde belli haklar elde edebilecek olması. Bu normalde kamu yararına olmak kaydıyla, planlanan bölgede çeşitli inşaat ve kullanım alanları ayrılması anlamına geliyor. Ancak kapitalist Türkiye’nin dilinde yıllardır bu, sermayenin istediği yeri talan etmesi demektir. Uygun kılıflar altında otoyolun etrafına kondurulacak alışveriş merkezleri ve rezidanslar da, ODTÜ’ye ait Eymir Gölü etrafına yapılacak villalar, dev bloklar, lüks restoranlar da bunun içine sokuşturulacaktır.

Bu saldırı hiç de ODTÜ ile sınırlı kalmayabilir. Şehir, plansız büyümeye devam ettikçe bugün merkezden biraz daha uzakta kalan kampüsler de tehdit altına girecektir. Ancak esas olarak büyük şehirlerin merkezinde çok değerli arsa ve binalara sahip üniversiteler tehdit altındadır. Daha alt kademe eğitim kurumları ve hastane binalarının başına gelen üniversitelerin başına gelebilir: arsa ve binaların yağması; şehir merkezinden sürülme; tarihin, kültürün ve sosyal ortamın imhası!

Topyekûn mücadeleye çağrı: boykot ve grevlerle ilerleyelim!

AKP hükümeti ve Melih Gökçek tarafından yürütülen saldırının kapsamı son derece geniştir. Bu saldırının muhatapları ise en başta öğrenciler ve üniversite emekçileridir. ODTÜ özelinde çevre mahallelerin sakinleri de bu mücadelenin önemli bir bileşenidir. ODTÜ’de emekçilerin artan bir biçimde sürece müdahil olması kimi önemli fırsatlar sağlıyor. Her şeyden önce mücadelenin zemini üretimden gelen gücü bulunan bir toplama doğru genişlemiş oluyor. Bu durumun kendisi hareketi, geniş bir kesime ulaşabilecek, aldığı kararları çok daha sağlıklı hayata geçirebilecek, daha üstün bir ortak akıl üretme yetisine sahip, daha geniş toplum kesimlerini mücadeleye çekebilecek bir noktaya taşımakta.

Bu fırsatın değerlendirilmesi için somut örgütsel adım da atıldı. Öğrenci topluluklarının ve siyasal yapıların yanı sıra Eğitim-Sen ODTÜ Temsilciliği, ODTÜ Asistan Dayanışması, ODTÜ Öğretim Elemanları Derneği ve ODTÜ Mezunlar Derneği’nden oluşan bir koordinasyon kuruldu. Forumlar bir yandan mücadeleye enerji vermeye devam ederken koordinasyon aracılığı ile mücadele çok daha sağlam ayaklar üzerinden ilerlemeye çalışacak. İlerleyen günlerde üniversitede işçileri temsilen Tez-Koop-İş sendikasının ve mahalle temsilcilerinin de bu koordinasyona katılması söz konusu olabilir.

Şu ana kadar yürüyüşler, basın açıklamaları ve militan eylemler hareketi belli bir noktaya taşıdı. Şimdi barikatı çok daha ileri bir noktaya kurmak gerekiyor. Bu koordinasyonun ana hedefi kampüsün talanını durdurmak üzere önce uyarı amaçlı kısa süreli, sonrasında gerekirse süresiz bir ders boykotu ve grev örgütlemek olmalıdır. Bu tür bir hamle sadece belirli bir talebi üniversite idaresine kabul ettirmek üzere hizmet üretiminden gelen gücü kullanmak anlamına gelmeyecektir. Esas olarak üniversitenin ana gövdesini AKP hükümetinin, onun yerel ajanı Melih Gökçek’nin ve sermayenin karşısına dikecektir.

Atılacak her adım bu hedefi beslemek üzere tasarlanmalıdır. Hazırlanacak bildirgeler de, konuya ilişkin bilimsel çalışmalar da, etkin propaganda hamleleri de, yürüyüş ve militan eylemler de, mahalle ve kent merkezinde yapılacak çalışmalar da, duyuru ve ikna faaliyetleri de bu ana hedefe tabi kılınıp sistemli bir biçimde hayata geçirilmelidir.

Dayanışma, mücadele, zafer!

Bu mücadelenin yürütücüleri böyle bir yola girdiklerinde çok ciddi biçimde hedef haline geleceklerdir. O noktada dayanışma için tüm ülkede isyan ateşinin harlanması tek çaredir. Bugün ODTÜ’nün başına gelen yarın diğer üniversitelerin başına gelecektir. Evler depreme dayanıksız bahanesiyle milyonlarca insanın yaşadığı mahallelere saldırdılar, saldıracaklar. AKP hükümeti ve belediyeleri eliyle yürütülen bu “rantsal dönüşüm” saldırısının kapsamı çok geniştir ve ancak topyekûn mücadeleyle püskürtülür. Dayanışma ve mücadele zaferi getirecektir.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Kasım 2013 tarihli 49. sayısında yayınlanmıştır.