DİP'li Liseliler: Mücadelemiz hürriyet mücadelesidir!

Lise öğrenci

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz günlerde yeni kararlar aldı. Bu kararlara göre yüz yüze eğitim, 1 Mart’ta 8. ve 12. sınıflar için başlayacaktı. Fakat bu kararda son anda bir değişikliğe gidilerek, 1 Mart günü yapılacak kabine toplantısının ardından, il il vaka sayılarına göre değerlendirilerek okulların 2 Mart itibariyle açılacağı açıklandı. Sınavların ise yüz yüze şekilde tüm kademeler için 1-19 Mart tarihleri arasında yapılacağı öngörülüyor. 15 Şubat’tan itibaren köy okulları ve destekleme/yetiştirme kursları zaten açılmıştı. Bu kararla artık tamamen yüz yüze eğitime geçiş için yeni adımlar atılmış oluyor. MEB’in daha önce vermiş olduğu kararlar gibi bu kararın da neye dayanılarak verildiği meçhul.

Yeterli tedbirler alınmadan okullar açıldığı takdirde daha önce olduğu gibi MEB’in yine çark ederek okulları tekrar kapatmaya girişme ihtimali yüksek. Daha önceki tecrübelerde gerek eğitim emekçilerinin gerekse öğrencilerin canlarının, alınan önlemlerin yetersiz olmasından kaynaklı olarak tehlikeye atıldığını gördük. Uzaktan eğitim süresince yaşanan eşitsizlikler de bir uçuruma dönüştü ve öğrencilerin önemli bir kısmı eğitime erişemedi. Gerekli tedbirlerin alınarak okulların açılmaması eğitim hakkımızın gaspıdır!

Yapılan açıklamalar ne endişemizi ne de öfkemizi dindiriyor!

Asıl tehlikeyi oluşturan ise sınavların yüz yüze yapılacak olması. Çünkü bu süreç, 6 milyon öğrenciyi yakından ilgilendiriyor. Yaratacağı sağlık sorunları bir yana, uzaktan eğitimle niteliksiz bir eğitime mecbur bırakılan biz öğrencilerin hiçbir telafisi yapılmadan hazırlıksız bir şekilde sınavlara sokulacak olmamız da önemli bir sorun teşkil ediyor.

Pandeminin yarattığı etkileri minimuma indirmenin yolu, aşılamanın en hızlı şekilde yapılmasıdır. Ancak aşılama sürecinin gidişatı hiç de içimize su serpecek şekilde ilerlemiyor. Özellikle okulların açılması ve sınavların yüz yüze yapılacak olması dolayısıyla sağlığı riske atılacak olan eğitim emekçileri ve öğrencilerden, henüz sadece eğitim emekçilerine aşılama başlamış durumda. Dolayısıyla okullarda pandeminin hızla artışı, bahsedilen gruplarda aşılama hızlı bir şekilde yapılmadığı müddetçe engellenemeyecektir.

MEB’in bu kararlarına karşı tepkimizi sosyal medyada 4 milyondan fazla tweetle dile getirdik. Öyle ki açılan hashtagler uzun bir süre gündemde yer buldu ve evlerde ışık açma kapama eylemlerine dönüştü. Elbette bu tepkilerin ana odağını, yaklaşık 6 milyon öğrenciyi ilgilendiren sınavların yüz yüze yapılması kararı oluşturuyor.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk da bu tepkiyi daha fazla görmezden gelemeyerek bir açıklama yaptı. Açıklamasında her zaman yaptığı gibi yeni kararlara meşru bir temel yaratmaya çalışsa da açıklamanın içinin boş olduğunu önceki tecrübelerimizden biliyoruz. Ziya Selçuk’un açıklamanın sonlarına doğru dile getirdiği cümle ise iktidarın bu konudaki çabasını özetler nitelikte. Bakan, öğrencilere seslenerek “Siz sağlığınızla ve eğitiminizle ilgilenin” diyor. Daha önceki tepkilerde de iktidar aynı tutumu sergilemişti. Biz de yine aynı cevabı verelim: Sizin politikalarınızla mücadele etmeden ne sağlığımızla ne de eğitimimizle ilgilenebiliriz!

Ne Yapmalı?

Yeni alınan kararlar başta olmak üzere, MEB’in pandeminin başından beri aldığı kararlar istibdad rejiminin sermaye odaklı yönetiminin eğitim üzerindeki yansımasıdır. Milli Eğitim Bakanı olması sebebiyle sorumluluğun büyük bir kısmı Ziya Selçuk’un omuzlarında olsa da yaşanan sıkıntıların tek sorumlusu o değil, bütün bir şekilde istibdad rejimidir.

Bu süreçte istibdadın eğitim alanındaki fevri kararlarına karşı öfkemiz sosyal medyada milyonlarca paylaşımla kendini gösterdi ve zaman zaman geri adımlar da attırdı. Buna rağmen iktidarın her dönemeçte tekrar aynı saldırılara devam ettiğini görüyoruz. Tepkimiz sosyal medya ile sınırlı kaldığı müddetçe bizi hiçe sayarak kararlar almaya devam edeceklerdir.

İktidarın eğitim politikalarına karşı örülecek mücadele, bu saldırıların niteliğini anlamaktan geçiyor. İstibdad, eğitimi piyasalaştırmasıyla, kendi ideolojik aygıtına dönüştürmesiyle ve eğitim hakkımızı bu yollarla gasp etmesiyle aslında bütün gençliğe saldırıyor.

Bugün Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin kayyım rektör ve istibdada karşı mücadelesinin altında bu saldırılar yatıyor. Üniversite öğrencilerinin sokaklara taşan ve binlerce insanla buluşan mücadelesi, istibdada karşı hürriyet mücadelesinin bir parçasıdır. Bu mücadele bize yapılan saldırılara karşı da yol gösteriyor. İstibdadın ilköğretim ve lise düzeyinde aldığı kararlar ve uygulamalar bize öfkemizin sosyal medyada sınırlı kalmaması, sokaklara taşması gerektiğini gösteriyor. Bugün bize düşen görev,  paran yoksa okuyamazsın, okusan da işsiz kalırsın diyenlere, bizi lise sıralarında sermayeye ucuz iş gücü olarak pazarlayanlara, sağlığımızı hiçe sayarak karar alanlara karşı hürriyet mücadelesi vermektir, bu mücadelenin bir parçası olmaktır.

Devrimci İşçi Partili Liseliler

 

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2021 tarihli 138. sayısında yayınlanmıştır.