Eğitimde kindar ve tüccar nesil modeline hayır!

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Yeni müfredat baştan sona Erdoğan’ın dindar ve kindar nesil projesinin izlerini taşıyor. Müfredat sadece gençliğe ve eğitime yönelik siyasal İslamcı bir müdahaleyi içermiyor. Erdoğan’ın ve AKP’nin kapitalist, piyasacı ve özelleştirmeci programı da müfredatın her yönüne sinmiş durumda. Örneğin yetkin ve erdemli insan tanımlamasında “bilime ulaşan” yerine “ilime ulaşan” ifadesinin tercih edilmesi, onlarca kavramın içinde bilimden, bilimsellikten tek kelimeyle dahi bahsedilmemesi dogmatik ve siyasal İslamcı bir müdahalenin örneği ise “girişken” yerine “girişimci” tanımının tercih edilmesi de dindar ve kindar olduğu kadar tüccar bir nesil yetiştirme amacını ortaya koyuyor.

Eğitimde özelleştirme çöküşü hızlandırdı

Müfredatın matematik ve fen bilimleri alanları başta olmak üzere sadeleştirilmesi ise zaten oldukça yetersiz ve zayıf olan eğitim sistemini daha da geriye götürecek. Türkiye’de eğitim sisteminde nitelikli devlet okullarının sayısı giderek azalıyor, nitelikli olanlarında da gerileme yaşanıyor, giderek sayıları artan özel okullar eğitim alanını ahtapot gibi sarmış durumda. Eğitimin geneli ise birer eğitim kurumundan ziyade toplama kampına daha çok benzeyen, öğretmen sayısı, fiziki koşulları tamamen yetersiz devlet okullarına teslim edilmiş durumda. AKP’li yıllarda eğitimde özelleştirme had safhaya ulaştı. 2002’de 900’lerde olan özel okul sayısı bugün 15 bini geçti. Eğitimde özelleştirme ve ticarileştirme arttıkça çöküş de hızlandı.

158 bin öğretmen açığı var atama yok! En büyük sorun öğretmen açığı!

Millî Eğitim Bakanlığı verilerine göre 68 bin öğretmen açığı var. Ancak bu rakam gerçeği yansıtmıyor. Gerçek öğretmen açığı en az 158 bindir. Bu açığın 90 bini ne öğretmene insanca yaşam olanakları sağlayan ne de eğitim ve öğrenimin gereklerini karşılamaya uygun bir istihdam modeli olan ücretli öğretmenlikle kapatılmaktadır. Bugün müfredattan da önce eğitimin en büyük sorunu öğretmen açığıdır. İktidar ısrarla öğretmen ataması yapmamakta, atananları iktidarın, cemaatlerin ve tarikatların eleğinden geçirmekte, öğretmen açığını eğitimde asla yeri olmayan parça başı mantığına dayanan ücretli öğretmenlikle kapatmaya çalışmaktadır.

Meslek liseleri ve MESEM’deki sömürü gençlerimizin gençliğini ve hayatını çalıyor

Meslek liseleri kanayan bir yaradır. Meslek lisesi öğrencileri nitelikli bir eğitim almamakta, staj bir eğitim unsuru değil sömürü mekanizması olarak işlemektedir. Meslek Eğitim Merkezleri (MESEM) adlı sömürü merkezleri ise çocuk işçiliğini kurumsallaştırmış durumdadır. Staj ve çıraklık adı altında yetişkin bir işçi gibi çalıştırılan ama sosyal sigorta ve diğer haklardan yararlandırılmayan çocukların gençliği çalınıyor, geleceği karartılıyor. Son bir yıl içinde yaşları 14-17 arasında değişen 8 çocuk işçiyi iş cinayetlerine kurban verdik.

Kapitalistler tevhid-i tedrisatı fiilen kaldırdı

Cumhuriyetin 100. yılını tamamladığımız bir aşamada eğitim alanında gerçek Türkiye Yüzyılı manzarası budur. Bu karanlık manzaranın tek sebebi müfredatın dogmatik ve dini bir gündemle düzenlenmiş olması değildir. Eğitim sisteminin paramparça edilerek çökertilmesinde sermayenin sorumluluğu es geçilmemelidir. İktidarın ÇEDES’inin karşısında soyut ve sınıfsal nitelikten yoksun “cumhuriyet değerleri” savunusuyla çıkmak, eğitimin çağdaş ve nitelikli bir yapıya kavuşması için Batıcı-laik burjuvaziyi yardıma çağırmak boşunadır. Neden mi? Çünkü eğer eğitim alanında Cumhuriyet devriminin kazanımlarından bahsedilecekse en başta tevhid-i tedrisat yani eğitimin birliği gelir. Bugün eğitimin birliği sadece medrese anlayışının milli eğitime hâkim kılınmasıyla bozulmuyor. Bugün meslek liseleri fiilen Millî Eğitim Bakanlığının idaresinden çıkmış ve Sanayi Odalarının hâkimiyetine girmiştir. TÜSİAD’ı, MÜSİAD’ı, Batıcı-laiki, İslamcısı, yabancısı, yerlisi fark etmeksizin patronlar, müdürlerini atayacak kadar meslek liselerine hâkim olmuş, bu okulları sömürecekleri genç işçileri seçtikleri birer köle pazarına dönüştürmüştür. Bilimi dışlayan müfredat ne kadar gerici ise 19. yüzyılda kalmış olması gereken çocuk işçiliğinin kurumsallaştırılması da bir o kadar gericidir.

Parasız, bilimsel, nitelikli eğitim için sınıf mücadelesi

Eğitim sorununa sınıfsal bakılmalıdır. Eğitimi bir kâr alanına dönüştürüp ticarileştiren, buna paralel olarak eğitimin bilimselliğini ve niteliğini yok eden, emekçi halkın gençlerine sermayenin ihtiyacı kadar eğitimi yeterli gören, gençliğinin zihnini hem hurafelerle hem de bireyci bir ideoloji ile dumura uğratan sermaye sınıfıdır. Herkes için eşit, parasız, bilimsel, nitelikli bir eğitimden çıkarı olanlar ise işçi sınıfı ve emekçi halktır. Eğitimi hem hurafelerden hem de sermayenin tahakkümünden kurtarmak için sınıf mücadelesi yolundan gidilmelidir.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Haziran 2024 tarihli 177. sayısında yayınlanmıştır.