Öğrencinin eğitim hakkına, eğitim emekçisinin kazanılmış haklarına saldıranlara karşı birlikte mücadele!
21 Eylül tarihinden itibaren okul öncesi ve birinci sınıf öğrencilerini kapsayacak şekilde yüz yüze eğitim başladı. Diğer kademelerdeki öğrenciler ise uzaktan eğitime 31 Ağustos’tan bu yana devam ediyor. İktidar, salgın sürecinin başından beri her alanda izlediği yanlış politikalarla ülkeyi uçurumun kenarına sürüklerken, eğitim alanında da aksinin yaşanması beklenemezdi. Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) aldığı kararlar her geçen gün yeni bir sorun doğuruyor. Bu sorunlar milyonlarca öğrenciyi ve eğitim emekçisini mağdur etmeye devam ediyor.
Yaz boyunca hatta okulların açılacağı duyurulan 31 Ağustos’a günler kala yüz yüze eğitimin başlayacağı, bunun için gerekli hazırlıkların yapıldığı söylendi durdu. Ancak seminer dönemi öğretmenler okullara gitmeye başlayınca anlaşıldı ki okulların kapandığı Mart ayından beri okulları açmak için tam olarak hiçbir şey yapılmamış. Bırakın sınıfları ve buna bağlı olarak müfredatı seyreltmeyi, yeterli öğretmen atamayı veya boş imam hatipleri ve diğer kamu binalarını kullanacak şekilde düzenleme yapmayı, binaların dezenfeksiyonu için bile okullara başınızın çaresine bakın denmiş, temizlik malzemesi bile gönderilmemiş. Bu durumun doğal sonucu olarak bu eğitim yılı da uzaktan eğitimle devam ediyor.
Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, uzaktan eğitim için kullanılan Eğitim Bilişim Ağı’nı (EBA) öve öve bitiremezken daha birkaç gün önce bu ağın çöküşüne şahitlik ettik. Milyonlarca öğrenci ve öğretmen ağa giriş yapamadı. Ziya Selçuk ise yaptığı açıklamada yaşanan bu sorunun öğrencilerin EBA’ya yoğun talep gösterdiği için olduğunu ve bunu bir başarı olarak gördüğünü söyledi. Ziya Selçuk’un alay edercesine yaptığı bu açıklamanın ardından MEB adına yapılan bir başka açıklamayla problemin “siber saldırı” sonucu yaşandığının söylenmesi durumu daha da gülünç hale getirdi. EBA’nın çökmesi ne bir başarıdır ne de bir siber saldırının sonucudur. Yaşanan, yeterli altyapı sağlanmaksızın başlatılan uzaktan eğitim politikasının çöküşüdür. Oysa milyonlarca öğrencinin, bu ağı aylarca aktif olarak kullanacağı hesaba katılarak sunucular güçlendirilebilir, yaşanan mağduriyetin önüne kolayca geçilebilirdi. Özetle MEB’in beş buçuk ay boyunca doğru düzgün yaptığı tek hazırlık özel okulların işlemesi, müşteri kaybetmemesi üzerineymiş.
Uzaktan eğitimle fırsat eşitsizliği MEB eliyle daha da derinleşti
EBA’nın çökmesinin yanı sıra esas sorun teknolojik yetersizlikler nedeniyle sisteme hiç giriş yapamayan milyonlarca öğrencinin eğitim hakkının engellenmesi. Milli Eğitim Bakanlığı uzaktan eğitim kararı aldıysa, eğitime erişim için gerekli tüm şartları sağlamakla ve bütün öğrencilerin eğitime dahil olabilmesi için yetersizlikleri tespit edip gidermekle yükümlüdür. Bunun sağlanmadığı durumda zaten var olan eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin daha da derinleşerek bir uçurum haline geleceğini tahmin etmek zor değildir.
EBA’ya erişim sağlayabilen devlet okullarındaki öğrenciler ise özel okullardaki yaşıtlarına göre tam yarı yarıya daha az ders görüyor. EBA’nın kaldıramayacağı gerekçesiyle örneğin haftalık 40 saatlik ders, uzaktan eğitimle 20 saate çekiliyor, bu dersler de 40 dakikadan 30 dakikaya indiriliyor. Müfredat ise aynı bırakıldığı için bu öğrencilerin haftada minimum 40 saat ders gören özel okul öğrencilerine yetişme şansı tamamen ortadan kalkıyor. Anlaşılan MEB yazı boş geçirmemiş, özel okulları cazip kılmanın yöntemini devletteki öğrencilerin eğitimini kısıtlayarak bulmuş. Bu sayede öğretmenlere ek ders ödemesi de yapılmadığı düşünülürse bir taşla iki kuş vuruyor.
Eğitimin her alanında sorun var!
Her sene olduğu gibi bu sene de eğitimin en büyük sorunlarından biri olan sınavlar, salgının etkisiyle daha da yakıcı bir hale geliyor. Üniversite ve lise için sınava girecek öğrenciler ise bir belirsizlik ve umutsuzluk haliyle sınava hazırlanıyorlar. Belirsiz diyoruz çünkü daha sınavda öğrencilerin sorumlu olacağı konular dahi belli değil. Ziya Selçuk sınava girecek öğrencilerin sorumlu olacağı konuların yılbaşında açıklanacağını söyledi. Yani sınava hazırlanan öğrenciler en iyi ihtimalle yılbaşında sınavda hangi konulardan sorumlu olacaklarını öğrenecekler. Bu belirsizliğe rağmen sistemin öğrencileri soktuğu yarış devam ediyor.
Sınava hazırlanan birçok öğrenci EBA üzerinden verilen eğitim yetersiz kaldığı için dershanelere ve özel derslere gitmek zorunda kalıyor. Bu da eğitim alabilmek adına sağlığını tehlikeye atmak anlamına geliyor. Dershane binaları çoğunlukla küçük ve apartmandan bozma oldukları için buralarda ne eğitim emekçilerinin ne de öğrencilerin sağlığını korumak mümkün oluyor. Özel dersler ise çok daha fazla risk barındırıyor. Çünkü özel dersler resmi olmadığı için herhangi bir denetime de tabi değiller. Elbette özel ders ve dershanelerin maliyetini de hepimizin ailesi karşılayamıyor. Parasız ve nitelikli eğitimin olmaması sağlığımızı da geleceğimizi de riske atıyor.
İlk ve ortaöğretimde yaşanan sorunların benzerini üniversiteler de yaşıyor. MEB’e benzer şekilde Yükseköğretim Kurumları (YÖK) da iktidarın politikalarını eğitime birebir yansıtıyor. Bu politikaların temelinde plansızlık yatıyor. Öyle ki YÖK üniversitelerin açılıp açılmayacağı konusunda bile bir plan ortaya koyamadı. Önce her üniversitenin kendi kararıyla uzaktan, yüz yüze veya hibrit şekilde açılması kararı verildi. Sonra bundan vazgeçildi, yüz yüze eğitimin tehlikeli olduğu gerekçesi ile bütün üniversitelerin uzaktan eğitimle açılması kararlaştırıldı. Bütün üniversitelerin 2020-2021 güz dönemini uzaktan eğitimle gerçekleştireceği bu şekilde kesinleşmiş oldu. Planlanana göre her üniversite kendi sistemini kullanarak uzaktan eğitimi gerçekleştirecek. İlk ve ortaöğretim öğrencileri gibi üniversite eğitimi alan birçok öğrencinin de yetersiz imkânlar dolayısıyla bu eğitimden mahrum kalacağı oldukça açık. Tıpkı MEB gibi YÖK’ün de bu konuda attığı herhangi bir somut adım yok.
Öğrenciler ve eğitim emekçileri omuz omuza mücadeleye!
Mağdur olan sadece öğrenciler değil. Eğitim emekçileri bir yandan canları hiçe sayılarak özel okullarda, dershanelerde ve özel derslerde eğitim verirken bir yandan da iktidarın saldırılarına maruz kalıyorlar. Ziya Selçuk, geçtiğimiz günlerde “Eğitimde asıl yük öğretmen maaşlarıdır. Öğretmen maaşlarından dolayı yatırıma fırsat kalmıyor” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu açıklamadan birkaç gün sonra da MEB, öğretmenlere ödenen ek ücretlerde indirime gidileceğini duyurdu. Özelleştirme artsın diye özel okullara verilen teşvikler, patronlara peşkeş çekilen kamu arazileri, kamu bütçesiyle kurtarılan batan özel okulların devasa maliyetleri değil de öğretmen maaşları mı yük? İktidarın politikaları önümüzdeki dönemde de hem öğrencileri hem de eğitim emekçilerini mağdur etmeye devam edecek. Böylesi zor bir dönemde öğrencilerin eğitim haklarına, eğitim emekçilerinin ise kazanılmış haklarına saldıran iktidar, bizlere tek kurtuluşun ancak mücadeleyle mümkün olduğunu hatırlatmaktadır. Lise öğrencisi, üniversite öğrencisi, eğitim emekçisi bu saldırılara karşı omuz omuza mücadele edelim.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2020 tarihli 133. sayısında yayınlanmıştır.