“Faizsiz” (gerçekte ise fahiş faiz alan) konut şirketleri neden tasfiye edildi?
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu (BDDK) son dönemde giderek popüler hale gelen faizsiz ev alma şirketlerinden 29 tanesini tasfiye etme kararı aldı. Haliyle söz konusu faizsiz finansman şirketlerinin güvenilir olup olmadığı sorusu gündeme geldi. Kendilerine hayırsever süsü veren ve “faizsiz” sıfatıyla faaliyetlerine İslami bir hava katan bu şirketler, “altın günü” mantığı ile bir tür saadet zinciri kurarak ev almak isteyen vatandaşlardan para topluyorlar. 20 ila 500 kişi arasında gruplar kuruluyor. Sayı ne kadar çok ise taksit o kadar düşüyor ama toplu para alma vadesi de o kadar uzuyor. Aynı altın gününde olduğu gibi sıra size geldiğinde sistemden toplu para çekiyorsunuz. Ancak sıra erken gelse de taksitlerinizi ödemeye devam etmek zorundasınız. Sıranız gelinceye kadar da ödeme alamıyor ve kira ödemeye devam ediyorsunuz.
Faizin kod adı: “Organizasyon ücreti”
Eğer sistemden çıkmak isterseniz size ödediğiniz peşinatı ve taksitleri geri vereceklerini söylüyorlar. Ancak en başta “organizasyon ücreti” ya da “çalışma bedeli” adı altında alınan hava parası hiçbir surette geri ödenmiyor. Bu para adına ne konursa konsun düpedüz “faiz”dir. Üstelik bankalara ödediğiniz faiz taksitlere bölüştürülürken burada söz konusu bedel en başta ve peşin olarak tahsil edilmektedir. Ayrıca sıra size gelinceye kadar mevcut oturduğunuz yere kira ödemeye devam ediyorsunuz. Bu da vatandaşı işin sonunda banka kredilerinden bile daha yüksek bir faiz yüküyle karşı karşıya kalmasına neden oluyor.
Paranızı geri alma garantisi yok! Ama şirketlerin kefili diyanet işleri!
Bu şirketler söz konusu evleri ipotek ettirerek kendi alacaklarını garanti altına almaktadır. Ancak sisteme parasını veren kişinin şirket batarsa ya da şirket sahipleri Uruguay’a kaçarsa ödemelerini geri alabilecekleri hiçbir garanti mekanizması yok. Thodex’te ya da Çiftlik Bank’ta olduğu gibi daha önce bu sistemle ev almış insanlar sisteme yeni girenlere örnek oluyor. Saadet zinciri kopuncaya kadar şirket kasasını doldurmaya devam ediyor. Bu sektördeki kârı gören bütün uyanıklar pıtrak gibi “faizsiz finansman” şirketleri açıyor. 2019 yılında sektörün toplam cirosu ikiye katlanarak 2 milyar liraya ulaşıyor.
İnsanları böyle riskli bir maceraya çekmek için tabii ki dini duygularını da sonuna kadar sömürüyorlar. Sistem büyüdükçe kuşkular da artıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı 2017 yılında, düpedüz faiz alan, üstelik banka kredilerinden bile yüksek maliyeti olan bu sisteme dini icazet veren özel toplantılar düzenledi.
BDDK vatandaşı mı yoksa büyük şirketleri mi korudu?
Gelinen aşamada BDDK’nın 29 şirket hakkında tasfiye kararı vermesi devletin bu gidişata dur dediği anlamına mı geliyor? Ne yazık ki hayır! Tabii ki hayır! BDDK’nın 29 şirketi tasfiye etmesi haber oldu ama geride kalanlar 2 milyar liralık bu pazarda tekel konumuna yükseldiler. Zira sektöre yeni gelen firmalar müşteri çekebilmek için vadeleri öne çekiyor (faizleri düşürüyor) bu da büyük şirketlerin kârını azaltıyordu. 29 şirket rekabetten elendi. Balonun patlaması ertelendi. Kalanlar vatandaşın umutlarını ve din duygularını sömürerek kasalarını doldurmaya devam edecek. Bu şirketlerin mevcut iktidarla çok yakın ilişkileri olduğunu herhalde söylemeye gerek yok.
Laiklik emekçi halka bu yüzden gerekli!
İşte faizsiz maskesiyle fahiş faiz alan şirketler ve halkın umutlarını ve dini duygularını sömürerek kurulan saadet zinciri! Burada sadece para babalarına saadet var. “Fahiş faiz” almayı din kisvesi altında meşrulaştıranlar neden herkesin sağlıklı ve dayanıklı konutlarda oturma hakkı olduğundan bahsetmez? Bunun için fetva vermez? Tüm işçi ve emekçiler bunu düşünmeli ve sorgulamalıdır. “Faizci” bankalar da, kendine “faizsiz” süsü veren finansman kuruluşları da buz gibi faiz yiyicisidir, kurumsal tefecilerdir. Onları ayıran din değildir. Ama onları aynı yerde buluşturan kapitalist olmalarıdır. Burjuvanın laikliği de dinciliği gibi yalancıdır riyakardır. İşçi sınıfının laikliği ise işte bu kirli oyunu bozmanın gereğidir. Hırsızlığın, gaspın, yağmanın dini bir kılıfa sokulup meşrulaştırılmasına müsaade etmemek demektir.