“Üzerinde güneş batmayan” konferans!

Yanan NATO bayrağı

Hristo Rakovski Uluslararası Sosyalist Merkezi ve RedMed tarafından çevrimiçi olarak örgütlenen Acil Uluslararası Savaş Karşıtı Konferans 25-26 Haziran 2022 tarihlerinde gerçekleştirildi. Konferans beş kıtadan 25 ülkeden 45 konuşmacıyı, 60’a yakın katılımcıyı bir araya getirdi. ABD’nin Batı kıyısındaki Kaliforniya eyaletinden uzak Asya’nın doğusundaki Avustralya’ya kadar 17 saat dilimine ve Avrupa, Asya, Kuzey ve Güney Amerika ile Afrika kıtalarına yayılan iklimlerden, ülkelerden, bölgelerden devrimci ve komünist partiler, örgütler, platformlar, dernekler, teorik dergiler, dayanışma örgütleri temsilcileri, aydınlar, şimdilik bağımsız konumda devrimciler bir araya geldi. İki gün boyunca emperyalizm daüaşmanı, savaşa karşı savaş açmış bir topluluk verimli bir tartışma yürüttü. 

Eski Sovyet ülkeleri ve Varşova Paktı’ndan Marksistler savaşı yorumladı

Konferansın ilk günü, aynı zamanda ilk oturumun da yöneticisi olan Devrimci İşçi Partisi (DİP) Genel Başkanı Sungur Savran’ın konuşması ile açıldı. Konuşmasında Ukrayna Savaşı’na değinen Savran, savaşın ilk günlerinde, yaşananların sorumlusu olarak Rusya’nın suçlanmasının etkili olduğunu, ama Nisan ayından itibaren NATO’nun sorumluluğunun ortaya çıktığını anlattı. Zelenskiy’in Mart sonunda NATO’ya katılmama taahhüdünde bulunduktan sonra Britanya emperyalizminin başı Boris Johnson ile görüşmesinin ardından bundan geri adım attığını, emperyalistlerin sürmekte olan savaşla ilgili yaklaşımlarının Mevlüt Çavuşoğlu’nun "NATO’nun bazı üyeleri savaşı sürdürmek istiyor" açıklamasından da anlaşıldığını ve emperyalistlerin iki yüzlü bir biçimde hem Ukraynalılar için timsah gözyaşları döktüklerini, hem de savaşın sürmesini istediklerini belirtti.

Düzenleyici kurumlardan Hristo Rakovski Merkezi adına Savas Mihail-Matsas (EEK Genel Sekreteri, Yunanistan) ana raporu sunuşunda, Rakovski Merkezi’nin dünya solunun büyük çoğunluğundan farklı olarak savaşın NATO’nun ve emperyalizmin Rusya’yı kuşatarak teslim alma politikasının sonucu olduğuna ilişkin görüşlerini ve savunduğu politikaları anlattı.

Onun ardından, RedMed adına DİP Genel Başkan Yardımcısı Levent Dölek konuştu. Bu konuşma öncesinde konferanstan iki gün önce yaşanan Smart Solar fabrikası işgalinden coşkulu bir video katılımcılara izletildi. Levent Dölek, savaşın emperyalistler arası bir savaş olduğu tezini, Rusya’nın emperyalizme bağımlı bir ülke olduğunu göstererek çürüttüğü gibi, emperyalistler arası savaşta iki tarafa eşit uzaklık ya da tarafsızlık politikasının Lenin’in politikası olarak ileri sürülmesinin gülünçlüğünü de ortaya koydu.

Ukrayna, Rusya, Belarus, Macaristan, Polonya, Bulgaristan, Azerbaycan ve Özbekistan gibi eski Sovyet cumhuriyetlerinden ve Varşova paktı ülkelerinden parti, örgüt ve bağımsız devrimcilerin söz aldığı bu ilk oturumda konuşmacıların çoğunluğunun yaklaşımı bu doğrultudaydı.

Düzenleyicilerden sonra konferansın ilk konuşmacıları savaşın dramını en ağır şekilde yaşayan Ukrayna’dandı. İlk konuşmacı Aleksey Albu 2 Mayıs 2015’te Odessa Sendikalar Evi’nde faşistlerin onlarca işçiyi yaktığı olaydan yaralı kurtulmuş, şimdi Luhansk Halk Cumhuryeti’nde faşistlere karşı çarpışmakta olan bir komünistti. Ancak emperyalist teknoloji şirketlerinin ambargosu dolayısıyla Albu konferansa bir türlü katılamadı. Ancak ikinci gün yolladığı video ile konferansa hitap edebildi.  

Öteki Ukraynalı katılımcı Yuri Şakhin, Ukrayna savaşının emperyalist merkezlerin yaşadığı güç kaybının telafisi için çıkarıldığını ve işçi sınıfının iktidarı için derhal komünist örgütler inşa etmek ve güçlendirmek zorunda olduğumuzu ifade etti.

Konferansta Rusya’dan çok sayıda konuşmacı vardı. Birleşik Komünist Parti (OKP) Uluslararası İlişkilerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Darya Mitina, bu savaşın Putin’in değil, işçi sınıfının bir savaşı olduğunu söyleyerek, Lugansk ve Donetsk’teki madencilerin ve metal işçilerinin durumuna ve bunlara karşı savaşan neo-Nazi çeteleri ile paralı lümpen toplama birliklerin arasındaki karşıtlık dolayısıyla bunun bir sınıf savaşı olarak nitelenmesi gerektiğini söyledi. Rusya Komünistleri Partisi (RPK) Genel Sekreteri Evgeni Kozlov ve aynı örgütün Merkez Komitesi üyesi Yosif Abramson’un konuşmaları, çubuğu komünistlerin kendi burjuvazilerinden bağımsızlığına doğru büküyordu. “Sovyetler Birliği” Derneği’nden Mikhail Konaşov ise, savaşın çıkmasında dünya kapitalizminin çelişkilerinin ve krizlerinin belirleyici olduğunu söyleyerek başladığı konuşmasında Ukrayna askerlerinin yıllardır kendi topraklarında işledikleri savaş suçlarına dikkat çekti ve emperyalistlerin Ukrayna’yı terk etmeleri gerektiğini savundu.

Gazeteci ve televizyoncu Said Gafurov, Ukrayna’nın esir aldığı insanlara yaptığı işkencelere dikkat çekti ve onlarca sendikacı ve sosyalistin neo-Nazilerce yakılarak katledildiği Odessa trajedisini unutmamak gerektiğini belirtti. Gafurov, emperyalistlerin saldırısının haedefinin Putin olmadığını, zira Putin’in dünya kapitalizmi ile uyumlu hareket ettiğini, dış borçların ödenmesini (SSCB’ninkiler dahil) aksatmadığını vurguladı. Rus kökenli eski Sovyet halklarından üçüncüsü olan Belarus’tan katılımcı Vadim Vinnik, bugün eski Sovyet topraklarında yaşananın zamanında Yogoslavya’yı bölenlerin ürünü olduğunu söyledi, Kırım’ın ve şimdi iki halk cumhuriyetinin Ukrayna’dan ayrılmasına karşı çıkanların aynı zamanda Kosova’nın bağımsızlığını savunanlar olduğunu hatırlattı, bazılarının Zelenskiy’in faşist hareketlere desteği konusunda aksi kanıt olarak Yahudi olmasını göstermesini abes bulduğunu ifade etti.

Eski “Doğu Avrupa ülkeleri”nden ilk konuşmacı, Macaristan’dan Marksist dergi Eszmélet’in yayın kurulundan ünlü aydın Tamás Krausz idi. Krausz, emperyalistlerce çıkarılan bu savaşın asıl amacının, Rusya’yı ileride kendi saflarına katabileceği kadar zayıflatmak ve böylelikle Çin’e karşı kullanabilmek olduğunu vurgularken, Ukrayna’nın Nazizm yanlısı bir devlet olduğunu da ekledi. Krausz aynı zamanda dünya çapında liberalizm ile faşizm arasında bir yakınlaşma eğilimi olduğunu vurguladı. Macaristan’dan bir başka konuşmacı Annamaria Artner ise, Samir Amin’in teorik yaklaşımı temelinde Rusya’nın tam anlamıyla bir çevre ülke olduğunu iddia ederek, emperyalizmin çöküş çağında olduğumuzu ve bu süreçte Rusya’yı savaşa itenin de emperyalizm olduğunu, bunu gören pek çok “Güney” ülkesinin de Rusya’yı desteklediğini ifade etti. Polonya’dan katılan Rakovski Merkezi’ne yakın Ewa Groszewska, emperyalistlerin ve Ukrayna’nın sıkı bir müttefiki olan ülkesinde savaşa karşı çıkmanın zorluklarını vurgularken, Bulgaristan’dan Daniela Penkova ile İliyan Stançev, NATO’nun uzun süredir Ukrayna meselesini kaşıdığını, 2007’deki ilk tehdidin ardından 2014 yılında bir darbe ile adım attığını belirterek, savaşın bir nükleer savaşa dönmesi tehlikesine dikkat çektiler.

Birinci oturumun son iki konuşmacısı, Eski Sovyetler Birliği üyesi Türkî ülkelerden geliyordu. Azerbaycanlı devrimci Marksistler adına konuşan yoldaşımız, Ukrayna’daki savaşın sorumlusunun zamanında Sırbistan’da akıl almaz suçlar işleyen emperyalizm olduğunu, Azerbaycan’ın da NATO’nun genişleme politikasının hedefleri arasında olduğunu ve bu yüzden de Azerbaycan halkını büyük bir tehlikenin beklediğini belirterek, Azerbaycan solunun aksine pasifist olmayan bir yaklaşımla kitlelere meseleyi aktarmaya çabaladıklarını aktardı. Özbekistan’dan katılan başka bir yoldaşımız ise savaş konusunda asıl suçlunun emperyalizm olduğunu söyleyerek emperyalizme karşı omuz omuza mücadele etmemiz gerektiğini vurguladı.

Devrim kıtası Latin Amerika’dan bakış

Konferansın ikinci oturumunda sıra Latin Amerikalı yoldaşlarımızdaydı. Latin Amerika’nın büyük ülkelerinden Brezilya ve Arjantin dışında, oturumda Küba ve Venezuela gibi emperyalizmin ambargo uyguladığı ve darbelere başvurduğu ülkelerin de olması önemliydi.

DİP’ten Armağan Tulunay ve OKP’den Daria Mitina tarafından yönetilen oturum, Arjantin kökenli, San Paulo Üniversitesi’nde ders veren, Brezilya’nın deneyimli devrimci Marksist savaşçısı Osvaldo Coggiola’nın konuşması ile başladı. Coggiola, Brezilya’da yeniden güçlenen Lula veya Şili’de iktidarı alan Boric gibi güçlerin esas olarak kapitalizm yanlısı güçler olduğunu, bunların iktidara gelmesinin ise kapitalizmin bu ülkeleri içinde bulunduğu durumdan kurtarmayacağını, kitlelerin içinde bulundukları yoksulluğun ve kutuplaşmanın artacağını söyledi. Coggiola ayrıca Latin Amerika solunun, böyle bir dönemde tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşamakta olduğunu da ifade etti.

Coggiola’nın ardından sözü Opción Obrera’dan (İşçinin Seçeneği, Venezuela) José Capitán aldı. Capitán konuşmasında, emperyalizmin özellikle Çin karşısında iktisadî alanda almış olduğu yenilgileri askerî alanda tersine çevirmeye çalışmakta olduğunu söyledi. Savaş istemediklerini, ama emperyalistlerce çıkarılan bir savaş karşısında da kayıtsız kalamayacaklarını savunan Capitán, Ukrayna savaşında NATO’nun yenilmesinin Rusya ve Ukrayna işçi sınıfı için gerekli olduğunu da ifade etti. Küba’da comunistas.org internet sitesi etrafında örgütlenmiş olan devrimci Marksist çevrenin temsilcisi olarak konuşan Frank Garcia Hernández ise emperyalizm karşıtı bir politikayı savunmak gerektiğini, işçi sınıfı politikasının her iki tarafta da esas olarak kendi hükümetlerini hedef alması gerektiğini ileri sürdü.

Arjantin ve Brezilya’dan konuşmacılarından Italo Aquino’nun, 1989 ve 1991’de kapitalizmin işçi devletlerinde restorasyonu ile sonuçlanan süreci alkışlayan solun bu çizgisini değiştirmesi gerektiğini savunması ve emperyalizmi yenmek için sosyalistlerin enternasyonal alanda Zimmerwald örneğini takip etmesi gerektiğini belirtmesi önemliydi. Marcelo Novello ve Edgar Azevedo ise savaşa bakışta Rakovski Merkezi’ne katıldıklarını belirterek daha çok Latin Amerika devrimci hareketinin krizini öne çıkarttılar. Oturumun son konuşmacısı Andre Rossi ise Coggiola’nın benzeri bir biçimde Brezilya solunun genelinin burjuva demokrasisine teslim olduğunu, oysa ülkede emperyalizm karşıtı komiteler kurmak gerektiğini vurguladı.

Emperyalist ülkelerde emperyalizme karşı mücadelelerin yankısı

Konferansın ikinci gününün ilk oturumu, Savas Mihail-Matsas ve Yosif Abramson yönetiminde gerçekleşti. Bu oturumdaki konuşmacılar, emperyalist ülkelerde mücadele eden örgütler adına söz aldılar. Bunlar arasından ilk olarak, Ukrayna savaşının başlangıcından hemen sonra NATO üyeliği için başvurması nedeniyle çok önemli bir konumda olan Finlandiya’dan Rakovski üyesi MTL adına Dimitris Mizaras konuştu. 2008 krizinin ve bu krizin etkilerini derinleştiren pandeminin Ukrayna’daki emperyalist provokasyonda belirleyici olduğunu belirten Mizaras, buna karşın işçi sınıfının da Putin yönetimine güvenemeyeceğinin altını çizdi. Hem kitlelerin mücadelesi hem de faşist tehlikenin yükselişi ve alt üst edici bir siyasi krize kapı açan seçimler sonrasında belki de Avrupa’da kilit ülke konumunda olan Fransa’dan ROR adına konuşan Gaston Bégéneix ise Macron’un yeni neoliberal düzenlemeleri geçirmek için mecliste aşırı sağ gruplarla bile görüşmeye hazır olduğunu, ayrıca askerî harcamalarda muazzam bir artış planladığını aktardı.

Oturumun bir başka konuşmacısı olan Carla Filosa, önce katılımcılara kapitalizmin krizine dair bir çerçeve sundu ve NATO-Rusya savaşının aslında bir "para birimleri savaşı" olduğunu iddia etti. Konuşmacı, doların egemenliğinin sarsıldığı bir dönemde Çin’in büyük bir güce ulaştığını, buna karşın parçalanmış Avrupa’nın Rusya pazarını elde etmek için mücadeleye atıldığını, ABD’nin de Rusya’ya karşı mücadele ettiğini söyledi. Filosa’dan sonra konuşan Antonio Marcó da Barcelona’da kurulu örgütleri Red Roja (Kızıl Ağ) hakkında bazı bilgiler verdikten sonra Fransa gibi İspanya’da da neoliberal politikaların yükseldiğini, buna koşut olarak da askerî harcamaların arttırıldığını ifade etti. Marcó ayrıca emperyalizmin çürürken, demokrasiden vazgeçmekte olduğunu belirterek buna kanıt olarak da Fas-İspanya sınırında İspanya askerlerince öldürülen onlarca mülteciyi gösterdi. İtalya’daki Kızıl Sardinya örgütünden Gian Franco Camboni ise emperyalizme karşı kitle hareketleri yaratılmasının önemine vurgu yaptı.

Oturumda EEK’in davetlisi dost örgütler olarak Yunanistan’dan NAR (Yeni Sol Eğilim) ve OKDE-Spartakos örgütleri de görüşlerini aktardı.

Acil Uluslararası Savaş Karşıtı Konferansın bu oturumunda, ABD’nin Çin’e karşı Pasifik’te yürüttüğü kuşatma operasyonunun önemli bir destekçisi olan Avustralya’dan da konuşmacılar vardı. Alex Mitchell ve Judith White, Ukrayna savaşının NATO ve ABD emperyalizminin yayılmacılığının bir sonucu olduğunu belirtti. İkili, Yemen’deki Suudi Arabistan destekli katliamlara, Irak ve Afganistan’da yaşananlara, Filistin halkının karşı karşıya olduğu baskıya değindi ve tüm bunlara karşın emperyalistlerin hâlâ Putin’i öcüleştirmekte olduğunu vurguladı. Avustralya’dan bir de Class Conscious – Sınıf Bilinci örgütü adına Davey Heller konuştu.  NATO ve ABD tarafından üçüncü kez bir dünya savaşının çıkarılmasını engellemek için samimi bir anti-emperyalist birlik yaratmak gerektiğini belirtti. Emperyalist bir güç olmayan Rusya’nın Ukrayna savaşında savunma pozisyonunda olduğunu belirten Heller, Acil Uluslararası Savaş Karşıtı Konferans’ın bugün Zimmerwald konumunda olduğunu söyledi.

Konferansın üçüncü oturumunun son iki konuşmacısı ise, emperyalist merkezlerin kalbinden gelmekteydi: ABD’den yoldaşımız Bethany Cooper ve Britanya’dan Hans-Peter Breitman idi. Cooper, Ukrayna savaşının ABD’nin bölgede 30 yıldır süren kuşatmasının bir sonucu olduğunu belirttiği konuşmasında canavarın tam kalbinde bulunan sosyalistler olarak faşizmin yükselişine karşı mücadele ettiklerini hatırlattı ve Trump taraftarlarının 6 Ocak 2021’de Kongre binasına yaptıkları saldırıyı vurguladı. Cooper, ülkede enflasyonun, Rus düşmanlığının ve askerî harcamaların yükseldiğini, son olarak kadınların kürtaj hakkına büyük bir saldırı yapıldığını da ekleyerek hem ABD’de hem de tüm dünyada sınıf savaşını yükseltmenin gerekliliğine vurgu yaptı. Konferansa Britanya’daki Bolşevik Eğilim adlı örgütü temsilen katılan Hans-Peter Breitman da Rusya’nın emperyalist olmadığını belirterek, bu savaşta emperyalizmin karşısında olmak gerektiğini, aksi halde emperyalistlerin bu savaşı kazanmasının onları daha da saldırgan kılacağını söyledi.

Ortadoğu ve Afrika’dan sesler

Konferansın Ernesto Sagel ve Yosif Abramson yönetimindeki dördüncü oturumunda söz sırası Ortadoğu ve Afrika’dan sosyalistlerdeydi. Oturumun ilk konuşmacısı Latief Parker (Güney Afrika, Birlik örgütü) pek çok konuşmacının da dikkat çektiği, ABD ekonomisinin yaşadığı sorunlara ve Rusya’nın neden emperyalist bir ülke olarak görülemeyeceğine değinirken, bir başka Güney Afrikalı konuşmacı Godfrey, Ukrayna’daki savaşın 2014’teki darbenin bir devamı olduğunu, Ukraynalı faşistlerin yönetimi ele aldıklarını, ancak dünyada emperyalizmin bu savaşına destek vermeyen çok sayıda devletin de mevcut olduğunu söyledi. Arap Ülkeleri Kızıl Yardım örgütü (Lübnan) adına konuşan Abdallah Abdallah, Ukrayna savaşında emperyalizmin rolüne değindikten ve komünistler olarak halkların yararına olmayan her savaşa karşı olduklarını belirttikten sonra, kendi coğrafyasına dönerek, Filistin güçlerinin Oslo’yu tamamen reddetmesinin ve sosyalist bir Filistin için mücadelenin gerekliliğini vurguladı. Cezayir’den katılan Kemal Bedavî de Ukrayna savaşının, içinde ABD askerinin olmadığı bir ABD savaşı olduğunu ifade etti ve tüm emperyalizm karşıtlarının Ukrayna’da NATO’nun karşısında olması gerektiğini vurguladı.

Böyle platformlarda bulunması çok zor olan İran’dan da bir konuşmacı vardı. Sol Parti’den Ümid Agdamî, savaşı süper güçlerin bir savaşı olarak gördüklerini belirterek, savaştan İran halkının da mağdur olduğunu, İran’ın savaşın yarattığı krizin maliyetini halka ödettiğini belirtti, emperyalizmin İran üzerinde uyguladığı ambargoyu da ele aldı.

Bu konuşmacıları, Türkiye’den konuk olarak bir siyasî parti ve bir Marksist teori dergisi adına yapılan konuşmalar izledi. Emekçi Hareket Partisi (EHP) adına konuşan Hakan Öztürk, kapitalist devletlerin sosyalistlerin etki alanında olmadığını, bu yüzden sosyalistlerin kendi etki alanlarına bakmaları gerektiğini savunarak, Rusya veya Çin’i sosyalistlerin yönetmediğini, ama işçi sınıfını yönlendirebileceklerini ifade etti. Öztürk, ülkeler arasındaki savaşların gelişimi yerine işçi sınıfına özel mülkiyetin ilgası gibi hususları aktarmanın daha önemli olduğunu da söyledi. Teori ve Politika dergisi adına konuşan Jülide Yazıcı ise, Rusya’nın Ukrayna savaşında savunma pozisyonunda olduğunu ifade ederek, solun yaygın kesimlerinin bugün takındığı tutumun ise daha önceden Türkiye solunun izlediği “Ne Sam ne Saddam” politikasının devamı olduğunu vurguladı. Yazıcı, Samir Amin’e de referansla Çin’in dünya sahnesinde hâlâ sosyalist bir ülke olarak ele alınmasının önemine de değindi.

Konferansın dördüncü oturumu Türkiye’den Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları Platformu ve Devrimci Marksizm dergisi adına yapılan konuşmalarla devam etti. Filistin Dostları sözcüsü yoldaşımız konuşmasında platformu tanıttıktan sonra, İsrail’in bölge halkları ve dünya işçi sınıfı için bir tehdit olduğunu vurguladı ve Ortadoğu’da emperyalizmin bir uçak gemisi konumunda olan İsrail’in çıkacak bir dünya savaşında hangi tarafta yer alacağının şimdiden belli olduğunu ifade etti. Devrimci Marksizm dergisi adına konuşan Kurtar Tanyılmaz da NATO’nun geçmişinden bahsettikten sonra 1991 sonrasında örgütün Doğu Avrupa, Balkanlar ve Kafkaslar’da saldırgan bir strateji izlediğini, bugünkü Ukrayna savaşının da bunun bir devamı olduğunu ifade ederek Rusya’nın emperyalist bir güç olarak görülmemesi gerektiğini söyledi.

Kıbrıs'tan Aziz Şah ise bu oturumda konuşmacı olduğu halde teknik zorunlar dolayısıyla oturuma katılamadı ama son oturumda hazır bulundu.

Bundan sonrası

Acil Uluslararası Savaş Karşıtı Konferans’ın son oturumu ise “Ne yapmalı?” sorusuna odaklandı. Savas Mihail-Matsas ve Daria Mitina’nın yönettiği oturumda böyle bir enternasyonalist bir araya gelişin ardından hiçbir şey yapmamanın, bundan yirmi yıl önce olsa büyük bir hata olarak görüleceği, ancak bugün ise bir intihar anlamına geldiği ifade edildi. Katılımcılardan söz alanlar, bir sonuç bildirgesi yayınlanması, bunun gelecek için bir siyasi temel oluşturması, konferansa sunulan bildirilerin RedMed sitesinde yayınlandıktan sonra bir e-kitap biçiminde toplanarak çeşitli ülkelerden seslerin dünya solunda ortak bir müdahalesi olarak kullanılması türünden öneriler yaptılar.

DİP adına yoldaşımız Sungur Savran ise uzun vadeli bir bakış açısı benimsemek gerektiğini vurguladı. Savran’a göre, her katılımcının çok olumlu olduğu konusunda hemfikir olduğu böyle bir toplantıdan sadece siyasi ortaklıklarımızı ortaya koyarak ayrılmak doğru değildi. Bu çok yararlı ve gerekli olduğu halde, bu birliktelik ayrıca daha örgütlü ve etkili bir anti-emperyalist ve savaş karşıtı gücün oluşturulması yolunda seferber edilmeliydi. Bu orta vadede NATO ve emperyalizme karşı mücadeleyi hedef kılan bir komitenin (örneğin Üçüncü Dünya Savaşı Tehdidine karşı Uluslararası Mücadele Komitesi) kurulmasıyla taçlandırılması amaçlanan bir sürecin adım adım örülmesi anlamına geliyordu. Tabii hemen yapılabilecekler alçakgönüllü olmak zorundaydı. Kısa vadede bu hedefe yönelecek yolu inşa etmek üzere bir İrtibat Komitesi kurulması en doğrusuydu.

Konferans katılımcıları, bütün bu öneriler ışığında konferansa Rakovski Merkezi adına sunulmuş olan ana raporun esas alınacağı bir bildirge üzerinde anlaşma sağlanarak bunun yayınlanmasına, konferansta yapılan konuşmaların RedMed’de ve e-kitap halinde yayınlanmasına, Ekim ayında yeni ve daha güçlü bir konferans düzenlenerek savaş karşıtı bir Manifesto’nun kabulüne ve bunları gerçekleştirecek örgütsel biçimlenmeleri sağlamaya karar verdiler.

Ayrıca Filistinli siyasi tutsaklar için bir dayanışma metni kaleme alınması, Ukrayna’daki siyasi mahpuslarla dayanışma gibi konularda da kararlar alındı.

Rakovski Merkezi ve Redmed Ağı’nın bu inisiyatifi sonucunda ortaya çıkan, deyim yerindeyse “üzerinde güneş batmayan” bu konferans çok sayıda örgüt ve kişiyi emperyalizm ve savaşa karşı bir araya getirme yolunda önemli bir adım oldu. Devrimci İşçi Partisi bu çok başarılı konferansın ardından, bu birlikteliği daha ileri taşımak için üzerine düşeni yapacaktır. Zira insanlığın yeni ve bu kez nükleer bir savaşla yok oluşa doğru sürüklenişini durdurabilecek olan gücün dünya işçi sınıfı olduğunu, bu savaşı durdurmak için işçi ve emekçileri ve onların etrafında tüm ezilenleri emperyalizme karşı mücadeleye kazanmamız gerektiği gün gibi açıktır.