Lübnan’daki ateşkes emperyalist ve Siyonist saldırganlığı durdurmadı
Emperyalistlerin Batı Asya’daki (Ortadoğu) ileri karakolu İsrail, 1948'den beri Filistin’deki Siyonist sömürgeci işgalini sürdürürken emperyalizmin çıkarlarını da tüm bölge çapında korumaya devam etmekte. Bunun için defalarca savaşa ve katliamlara başvurdu. Son dönemde, bilhassa 2017 sonrasında askeri saldırganlığı elden bırakmadan ABD’nin koordinasyonunda bölgedeki gerici rejimlerle kol kola Filistin’i yavaş yavaş haritadan silme planları için ellerini ovuşturmaktaydı. Körfez emirlikleri ve krallıklarıyla İbrahimi anlaşmalar adıyla başlatılan, Türkiye’yi de yakın zamanda kapsama alan bu yeni işbirlikçi yapılanmaya darbe indiren, Filistin direniş örgütlerinin El Aksa Tûfânı operasyonu oldu.
Direnişle tek başına baş edemeyen İsrail savaşı yaymak ve ABD’yi kendi yanında sıcak çatışmanın içine çekmek istiyor
İsrail El Aksa Tufanı’na vahşi bir işgalle ve soykırım saldırısıyla yanıt verdi. Filistinli direniş örgütleri ile İran’dan Irak’a, Lübnan’dan ve Yemen’e uzanan Direniş Ekseni güçleri İsrail’in soykırım saldırısına askeri olarak karşılık vermekte. Böylelikle bir süredir düşük bir tempoda ilerleyen gerilimlerin yerini, bölge sathına yayılabilecek bir savaşın girizgâhı olarak yorumlanabilecek bir süreç aldı. Bugün bir savaş olasılığını arttıran faktör, Siyonist gayrimeşru devlet mekanizmasının dümeninde Netanyahu’nun bulunması ve hem Hamas lideri Haniye hem de Hizbullah lideri Nasrallah’ı katletmeyi hem de sivil katliamlarını, hava bombardımanlarıyla Lübnan’ın başkentine taşımayı, İran’ı da havadan vurmayı içeren kışkırtıcı hamleleri. Netanyahu hem İsrail içindeki muhaliflerini bir savaş atmosferinde etkisizleştirmek hem de bölgede İsrail’in düşmanlarına tayin edici darbeyi indirmek için ABD’nin savaş makinesini kendi yanında doğrudan çatışmanın içine çekecek büyük bir savaşı başlatmak istiyor.
ABD emperyalizmi İsrail’e tam destek veriyor ama patron benim demeye devam ediyor
Fakat emperyalizmin gündeminde İran’a yönelik topyekûn bir saldırının en azından bu aşamada bulunmadığı anlaşılıyor. ABD 2023 Ekim’inden bu yana bölgesel bir savaşa kapı açacak gelişmeler karşısında hep temkinli bir pozisyon aldı. Yine benzer şekilde İran’ın da savaştan kaçındığını söylemek olanaklı. ABD açısından, aynı anda hem Ukrayna’da NATO’nun Rusya’ya yönelik savaşını finanse etmek hem de İsrail’in saldırılarına arka çıkmak giderek daha büyük maliyetler doğurmakta. İkinci bir husus, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Katar gibi bölgedeki işbirlikçi rejimlerin, bir tarafı doğrudan İsrail olan bir bölgesel savaşta İsrail’le aynı safta tam anlamıyla seferber edilmesinin zor olması. Suud egemenliğindeki, petrol parası ile büyük oranda satın alınmış bir nüfus için bile açık açık İsrail’le birlikte savaşmanın kolay kabul edilemeyeceği tahmin edilebilir. Benzer bir durum nüfusunun bir bölümü Şii olan Bahreyn ve Filistinli nüfusun büyük ağırlık taşıdığı Ürdün için çok daha geçerli.
Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan ve İbrahimî anlaşmaların da mimarı olan Trump’ın ABD başkanlığını kazanmış olması, normalde bölgesel savaş olasılığını arttıran bir diğer faktör olarak sayılabilirdi. Trump’ın Netanyahu’ya Ocak ayında kendisi göreve gelene kadar Gazze’deki işi bitirmesini söyleyen çıkışı, daha önemli bir rakip olarak gördüğü Çin’e odaklanma isteğini gösteriyorsa, bunun tersi söz konusu olur. Zaten İsrail ordusu da Kasım ayı içinde Lübnan’da Hizbullah karşısında zorlandıktan sonra ABD’nin arabuluculuğunda bir geçici ateşkese imza atmak zorunda kalmış durumda.
Siyonistlerle tekfirci-mezhepçi çeteler kirli ve kanlı bir işbirliği içinde
Lübnan’daki ateşkes, Suriye’de iç savaşın yeniden alevlenmesinin başlangıcı olduğu gibi Gazze’de de beklenen ateşkesin yaklaştığı anlamına gelmiyor. Trump’ın dış politika hamlelerini, hele şimdiden tam olarak kestirmek çok zor. Dahası, Suriye’deki son gelişmeler, İsrail’in İran’ı ve Hizbullah’ı, Rusya’nın Ukrayna’da yoğun olduğu bir dönemde Suriye’de tekrar bir savaşın içinde tutmak üzere düğmeye bastığı şeklinde yorumlanmalı. Ateşkesin ardından İsrail savaş makinesi kuzey cephesinde soluklanıp yaralarını sararken, direniş ekseni unsurlarına karşı savaşı, ateşkesle eş zamanlı olarak Suriye’de taarruza geçen İngiliz ve Amerikan beslemeleriyle, Türkiye’nin vekillerinden oluşan tekfirci mezhepçi yapılara devretmiş gözüküyor. Siyonistlerin tekfirci mezhepçi çetelerle ortak iş yapmayacağını düşünenler 2014 yılında İsrail’in eski Savunma Bakanı Moşe Yaalon’un ÖSO’ya destek açıklamalarına, ABD emperyalizminin El Kaide türevi HTŞ’yi İsrail çıkarları için kullanmayacağını düşünenler Wikileaks’te Biden’ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevine atadığı Sullivan’ın Hillary Clinton’a gönderdiği e-postalara bakabilir. El Aksa Tûfânı’ndan hemen önce İsrail ile aşk tazelemekte olan istibdad rejimi ise, içeride İsrail’e karşı Filistin’in yanında görünüp, İsrail’in Suriye’ye saldırdığı bir aşamada kuzey cephesini açarak bir kez daha fiilen Siyonistlerin safında olduğunu kanıtlamış durumda.
Barışın yolu emperyalizm, Siyonizm ve işbirlikçilerinin yenilgisinden geçer!
Emperyalizm, Siyonizm ve destekçilerinin Suriye hamlesi bölgesel savaşın bir öncülü olsun ya da olmasın, düşmanımız Siyonizm ve emperyalizmin hanesine yazacağı açıktır. Filistin halkının dostları olarak yapmamız gereken, Suriye cephesinde de savaşın yayıldığı her yerde ve tüm Batı Asya sathında emperyalizm ve Siyonizmin yenilgisi için mücadeledir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2024 tarihli 183. sayısında yayınlanmıştır.