Filistin savaşıyor! Yanında olalım, yalnız bırakanları unutmayalım!
Filistin direniş örgütlerinin, Filistin halkının geri dönüş hakkı başta olmak üzere tüm haklarının kalıcı olarak çöpe atılması tehdidine karşı, 7 Ekim’de gerçekleştirdikleri El Aksa Tufanı harekâtının üzerinden neredeyse 2 ay geçti. Harekâtın birkaç gün sonrasında başlayan Siyonist karşı saldırı da, Kasım sonundaki bir haftalık ateşkesin ardından 1 Aralık tarihinde yeniden başlamış durumda.
Mücadele başladığında İsrail askerî olarak tarihî Filistin topraklarının tamamında egemen durumdaydı. Bunun iki istisnası, Batı Şeria’da filizlenen yeni direniş gruplarını İsrail’in de işbirlikçi Filistin Özerk Yönetimi’nin de kontrol edememesi ve Gazze’deki yoğun ablukanın varlığına rağmen, İsrail’in Gazze içindeki grupların askerî yeteneklerine dair tam bir bilgiye sahip olmaması, buraya mühimmat sevkini tam olarak durduramamasıydı. Herkes ilk olgunun kısa vadede bir takım gelişmeler doğuracağını düşünürken, hamle Gazze’deki grupların en büyüğü olan Hamas’tan geldi.
Siyasî açıdan bakıldığındaysa, 7 Ekim itibarıyla Filistin büyük bir sıkışmışlık içerisindeydi. Filistin Özerk Yönetimi her zamanki gibi emperyalistlerin ve Siyonistlerin önlerine imzalaması için koyacağı sıradaki kâğıdı beklerken, Hamas’ın tarihsel olarak parçası olduğu Müslüman Kardeşler’in hem kendisinin hem de destekçilerinin bölgede güç kaybetmiş olması önemli sonuçlar doğurmaktaydı. Türkiye ve Katar ikilisinden Türkiye’nin son dönemde emperyalistlerle ilişkilerini iyileştirmeye yönelik girişimleri, Katar’ın başından itibaren sahip olduğu pozisyon ile bir arada düşünüldüğünde, bu iki ülkenin Filistin direnişini yatıştırıcı bir hatta iyice yerleştiği görülmekteydi. Batı Asya’nın yükselen iki gücünden Birleşik Arap Emirlikleri İsrail’in müttefiki pozisyonuna savrulmuştu. Suudî Arabistan ise aynı yola girmeye adaydı. Mihr olarak nükleer silah isteyip ayak direse de, nihayetinde hava sahasını İsrail’e açarak girişimlerin sonunun iyi olacağı sinyalini vermişti. İsrail ise, Filistin’in tamamını ele geçirmeye ve böylece Filistin halkının geri dönüş hakkı başta olmak üzere tüm haklarını çöpe atmaya hazırlandığını artık gizlemiyordu.
Filistin’e destek hamasetle değil icraatla olur!
Böyle bir dönemde direniş örgütleri, aslında tam da yapmaları gereken şeyi yaptılar. Çok iyi planlanmış ve düşmanı ilk aşamada gafil avlamayı başaran bir harekâtla tüm dünyaya Filistin halkının pes etmediğini haykırmış oldular. Ancak şurası da açık ki her ne kadar İran tarafından direniş örgütlerine sunulan silahlar ve örgütlerin bir savunma savaşına yönelik hazırlıkları bunlara belirli bir kapasite sağlasa da, askerî alanda İsrail’in açık üstünlüğü Filistin halkının yanında konumlanan güçlerin bir takım adımlar atarak Filistin’i desteklemesini gerektirmekteydi. Ne yazık ki, öyle olmadı.
Hamas’ın siyasî önderliği El Aksa Tufanı’ndan muhtemelen harekât başladıktan sonra haberdar oldu. Bu, Katar’ın da haberinin olmadığını, harekâtın zamanlamasını ve belki de böyle bir çıkışı bir bütün olarak Hamas’ın İran ile çok daha yakın ilişkileri olan askerî kanadının planladığını gösteriyor. Katar, Siyonist saldırının başlamasından sonra özellikle El Cezire aracılığı ile dünya kamuoyuna etkili bir propaganda yapmaya başladı. Ama o kadar. Katar’dan bunun dışında bir adım gelmedi. Katar’ın İsrail ile ticareti aksamadan sürüyor. Dahası, El Cezire International Hamas’ın askerî kanadının temsilcilerini kamuoyu önünde birden fazla kez, sivillerin esir alınmasının bir savaş suçu olup olmadığını sorup sıkıştırarak Hamas’ın İran çizgisi ile uyumlu çıkışlarını her koşulda tamamen desteklemeyeceğinin de mesajını verdi.
Türkiye’de Erdoğan El Aksa Tufanı’na hazırlıksız yakalandı. Harekâttan hemen önceki dönemde istibdad rejimi ile İsrail arasında önemli bir yakınlaşma sürüyor, Erdoğan İsrail’in Filistin halkından çaldığı doğalgazın Avrupa’ya transferinde rol almaya soyunuyordu. 7 Ekim sonrasında Siyonist katliam başladığında sert sözler ve göstermelik bir miting dışında İsrail’e karşı hiçbir adım atmadı. İsrail’i fiilen İran’ın olası saldırılarından koruyan Kürecik ve İncirlik üslerini kapatmak bir yana, Filistin halkının boykot, yaptırımlar ve yatırımların geri çektirilmesi taleplerinden birine bile yanıt vermedi. Siyonist elçinin kovulması talebini duymazdan geldi, sonunda elçi İsrail tarafından geri çağırıldı. İsrail petrol ihtiyacının %40’ını Bakü-Ceyhan hattından karşılamayı sürdürdü. Türkiyeli şirketler de İsrail ile ticaretlerini sürdürdüler. Hatta bir süre sonra ortaya çıktı ki, İsrail ile ticaret yapanlar arasında oğlu Burak Erdoğan ve Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım da var! Bütün sert retoriğine karşın Erdoğan’ın bu işin bitmesini ve İsrail ile önceki planlara dönmeyi beklediği rahatlıkla söylenebilir.
Bu iki ülke dışındaki bölge ülkeleri, açıklamalarında İsrail’i kınayan sert sözler söylemekten imtina etmeseler de, sonuçta İsrail’in Gazze’deki soykırım girişimini bırakın engellemeyi, yavaşlatacak bir adım dahi atmadılar. 57 Arap ve İslam ülkesinin toplantısı örneğin tam bir fiyasko idi. Ardından Netanyahu, Arap liderleri tehdit ettiğinde bile gıkları çıkmadı.
Filistin’e özgürlük İsrail’e boykot!
İsrail’in açık düşmanı İran, Suriye ve Lübnan Hizbullah’ı açısından da denklemin çok kolay olmadığı anlaşılıyor. İran, ABD’nin sıcak savaş tehdidi karşısında şimdilik sadece Hizbullah vasıtası ile sıcak çatışmalara dâhil olabilmiş vaziyette. Onda da Lübnan’ın çok sorunlu bir siyasî konjonktürde olmasının etkileri görünüyor. Hizbullah bu nedenle, ve elbette askerî başka nedenlerle de olsa gerek, sınırı aşacak biçimde bir askerî girişimde bulunmayıp, İsrail’in askerî hedeflerine saldırılar düzenlemekle yetindi. İsrail de buna yeni bir cephe açarak karşılık vermek yerine, benzer saldırılarla yanıt vermekle yetindi. Bu kanadın, Gazze’nin topyekûn imhası gibi bir senaryoda ne tavır alacağını kesin bir şekilde kestirmek ise şimdilik zor görünüyor.
Sonuçta, Filistin halkı yalnız bırakılmış bir halde, elinden gelen her yolla kendisini emperyalizm tarafından silahlandırılmış sömürgeci düşmanına karşı savunuyor. Filistin direniş örgütleri bugün gerçek bir tarih yazıyorlar. Gazze halkı da Filistin direniş örgütlerini sahipleniyor ve Gazze’yi tamamen terk etmeye yeltenmiyor. Ancak Filistin halkının ve direniş örgütlerinin gücünün sınırları var.
İsrail ise yeniden başlayan saldırılarının ve son açıklamalarının gösterdiği üzere saldırılarında sadece Gazze’nin kuzeyini ele geçirip burada bir tampon bölge oluşturmaktan daha ötesini hedefliyor. Muhtemelen çatışmalardaki kayıplarının ve uluslararası alanda ortaya çıkacak tepkilerin seyrine göre Gazze’de ne yapacağına karar verecek. Emperyalist devletler, tüm insan hakları edebiyatını çöpe atıp İsrail’e bu katliam için açık çek vermiş durumdalar.
O halde, Filistin halkının gerçek müttefiklerinin hiç durmadan etkili bir boykotu örgütlemesi, istibdadın Kürecik ve İncirlik’in kapatılmasını, İsrail’e yaptırımlar uygulanmasını içermeyen, halkın gözünü boyamaya dönük hamlelerini en yaygın biçimde teşhir etmesi gerekiyor. Devrimci İşçi Partisi ve onun bir inisiyatifi olan Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları bu doğrultuda faaliyetlerini sürdürüyor.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2023 tarihli 171. sayısında yayınlanmıştır.