Donald Trump’a Al Capone kapanı!
Amerika Birleşik Devletleri’nin faşist eski Başkanı Donald Trump, 30 Mart 2023 tarihinde rüşvetten ve evrakta sahtecilikten hüküm giyerek hukuken suçlu bulunan ilk başkan olarak tarihe geçti. Fakat bu rüşvetin ve sahteciliğin içeriği, sahiden evlere şenlik!
İşin polisiye ve magazin ayrıntılarına girmeden şöyle özetleyelim. Donald Trump, 2006 yılında, henüz siyasetle işi olmayan bir iş adamı ve televizyon yıldızı iken eşi Melania Trump’ı müstehcen film yıldızı Stormy Daniels ile aldatıyor. Bundan on yıl sonra seçimlerde aday olunca Daniels’in ekibi bu hikayeyi basına sızdırıyor. Trump’ın avukatı da meselenin önünü almak için Daniels’in avukatıyla 130 bin dolarlık bir “gizlilik” anlaşması yapıyor. Fakat para geciktikçe Daniels tarafı Trump’ı ve avukatını sıkıştırıyor. En sonunda Trump, avukatına Daniels’e iletilmek üzere toplamda 420 bin dolar tutan muhtelif ödemeler yapıyor, bunları da “hukuki harcamalar” diye göstererek vergiden düşüyor. 30 Mart’ta giydiği hüküm de işte bu evrakta sahtecilikten dolayı!
Tüm dünyada, özellikle de emperyalizmin kalbindeki ülkelerde faşizmin yükselişi ciddi bir tehlike olmayı sürdürüyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de faşist liderler, solun çoğu temsilcisine ve normal koşullarda halkın çoğunluğuna “soytarı” olarak görünebilecek kişiler. Fakat 21. yüzyıl faşizmi, bu soytarılık ve rezillik konusunda tarihsel halefine nazaran çok daha ileride. İtalya’da faşizmin başlıca temsilcisi, Mussolini’nin partisinin başındaki Giorgia Meloni, müttefiki ise seks ve yolsuzluk skandallarıyla ünlü Silvio Berlusconi. Trump ise bu iki rolü şahsında harmanlıyor âdeta!
Demokratlar Trump suçlarını fırsata çevirme ve 2024 seçimine hazırlık peşinde
Fakat meselenin esas üzerinde durulması gereken tarafı, işin magazin yahut hukuki boyutundan çok sınıf mücadeleleri üzerindeki potansiyel etkisi.
2019 sonlarında iktidarı kötüye kullanma ve seçime fesat karıştırmadan görevden alınma davasıyla karşı karşıya kalan Trump, bu çok daha ciddi suçlamayı savuşturmuştu. O tarihten beri Trump’ın mahkemelerdeki hesabı gitgide kabarıyor. 6 Ocak kalkışmasında parmağı olduğuna dair deliller hâlâ aranmakta. Öte yandan şimdi başına 2020’de Georgia eyaleti seçimlerine fesat karıştırma ve tecavüz suçlamaları da sarıldı.
Amerikan burjuvazisinin küreselci kanadı, faşist eski Başkan Donald Trump’la ne yapacağını bilemez hâlde. 2020’de seçimle alt edilmiş olsa da 6 Ocak 2021 kalkışması ile iktidara tutunma çabası, zihinlerde hâlâ tazeliğini koruyor. Öte yandan 2022 sonundaki ara seçimlerde umdukları başarıyı gösteremeyen küreselci burjuvazi ve temsilcisi Demokrat Parti, 2024 seçimlerinde de benzer bir sürprizle karşılaşmaktan korkuyor. Bu sebeple Trump’ı yasal olarak ve yüz kızartıcı suçlarla yıpratma yolunu seçiyor. Trump da taraftarlarına her fırsatta bu gerçeği hatırlatmaktan geri durmuyor.
Şimdiki dava, küreselci burjuvazinin Trump’ı ne pahasına olursa olsun ekarte etme kaygısıyla yeni bir anlam kazanıyor. Öteki daha büyük davalar Amerika’nın hukuk sisteminin keşmekeş dehlizlerinde el yordamıyla devam ededursun, 2024 seçimleri yaklaşıyor. Bu büyük davalarda henüz yeterli delil olmadığı için, Amerikan kanunlarına göre suç bile değil, ancak “kabahat” (misdemeanor) sayılan ve hapis cezası bile gerektirmeyen bu rüşvet skandalı Trump’ın avukatlar ordusuna karşı küçük de olsa ilk zaferi temsil ediyor. Bu hâliyle Trump’ın ahvali, işlediği onca suça delil bulunamayınca görece küçük bir vergi kaçakçılığından verdiği açıkla yakalanan ve ancak yedi yıl hapis yatıp çıkan eski gangster Al Capone’un kaderini hatırlatıyor.
Yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için hemen ekleyelim. Trump, en adisinden emlak zengini bir burjuva ve sağı solu belli olmayan faşist bir liderdir. 6 Ocak kalkışmasında Trump’ın parmağı olduğu iddiası, Gerçek gazetesinin ve kardeş yayınlarından RedMed’in de Amerikan burjuva basınından çok başka düzeyde dikkat çektiği bir meseledir. Rüşvet ve seçime fesat karıştırma, tüm burjuvazinin ahlâki çöküntüsünün ete kemiğe bürünmüş temsilcisi olan Trump tıynetinde bir siyasetçinin gayet rahatlıkla yapabileceği şeylerdir. Cinsel skandallar ve tecavüz ise, gerek medyatik, gerek siyasî kariyerini kadınları aşağılamak üzerine kurmuş Trump’a pekâlâ yakışır suçlardır. Bizim söylediğimiz, Trump’ın masum olduğu, tüm bu suçları siyasi hasımlarının uydurduğu filân değildir. Yalnızca işin böyle siyasî boyutunun da bulunduğuna dikkat çekiyoruz.
Trump’ın ve Demokratların hesapları
Peki, şimdi ne olacak?
Trump’ın akıbetini de, bu hükmün Amerikan siyasetine etkisini de önceden kestirmesi zor. Trump ise ne yapacağı önceden kestirilmesi en zor siyasetçilerden biri. Şimdilik iki taraf da kendi kudretlerinden emin davranıyor. Davanın başlıca muhatabı Daniels, şimdiden çıkıp “Trump artık dokunulmaz değil” buyurdu. Böylece Amerikan küreselci burjuvazisi, Trump’a kurdukları Al Capone kapanını bir müstehcen film yıldızının ağzından ifade etmiş oldu.
Trump ise kuyruğunu kıstırıp suspus olmak yerine rakiplerine adeta “Hodri meydan!” diye haykırdı. Florida’daki evinde yaptığı basın toplantısında kendisine hüküm giydiren yargıcı da, yargıcın eşini de, hatta çocuklarını da kendisine karşı olmakla ve siyasî emeller gütmekle suçladı. Taraftarlarına ise seçimlere katılma kararı konusunda endişe duymamalarını tembihledi.
Trump’ın bu dişli, hatta pişkin tavrı, elbette aklımıza daha yeni hüküm giymiş bu siyasi liderin neye bu kadar güvendiği sorusunu getiriyor. Bizce bu sorunun cevabı, Demokratlar ile Trump’ın karşılıklı diyebileceğimiz ideolojik hesaplarında yatıyor.
Demokratlar’ın Trump seçileli beri başlıca yıldırma politikalarından biri, Trump’ın yalancılığı, cinsiyetçiliği ve yozluğuna yüklenerek dindar ve muhafazakâr seçmenin gözünde onu karalamak oldu. Şimdi bir müstehcen film yıldızıyla evlilik dışı yaşadığı ilişki, üstelik de üstüne bir de “sus payı” ile olayı ört-bas etmeye çalışmış olması, kendileri de giderek muhafazakâr kitleyi kazanmaya oynayan Demokratlar için bulunmaz bir fırsat.
Trump da son derece benzer, fakat tam zıt yönde bir ideolojik kumpas peşinde olabilir. Trump’ın seçmen kitlesinin, özellikle de örgütlü faşist kesiminin arasında cinsiyetçi ideoloji ve davranışların yaygın olduğu biliniyor. Trump’ın dört yıllık görev süresince izlediği cinsiyetçi politikaların ve 2022 Haziran’ında kürtaj özgürlüğünün yasal garantisi Roe Kararı’nın bozulması gibi gelişmelerin bu kitleyi iyice cesaretlendirdiği de bilinen bir gerçek. Dolayısıyla Trump, yaşadığı yasal krizi fırsata çevirmek için karşı saldırıya geçerek bu kitle üzerindeki etkisini erkek egemen bir söylem aracılığıyla pekiştirmeye çalışıyor olabilir. Bilhassa 6 Ocak rezaletinin yarattığı güvensizlik, Cumhuriyetçi Parti içinde Trump’la ihtilaf hâlinde isimlerin yıldızlarını parlatmıştı (Kevin McCarthy ve Ronald DeSantis bunların en önde gelenleri). Bu sebeple Trump, hem parti içinde hem Demokratlar’a karşı kendi kitlesini sağlama almak zorunda. Kendisine hüküm giydiren yargıcın ailesini de dahil ederek hakaretamiz sözler söylemesi, bu tahmini doğrular nitelikte.
Fakat yasal belaların Trump’ı rahat bırakmayacağı ve onu emekçi sınıflar nezdinde kısmen de olsa itibarsızlaştıracağı da artık belli oldu. Trump’ın yukarıda saydığımız çok daha ağır davalardan birinden hüküm giymesi durumunda ise faşist hareketin akıbeti ne olur, söylemek çok güç. Trump’ın siyaset yapma tarzı, faşizmin Führer’ler ve Duce’ler arayışına uygun olarak şahsi bağlantılara çok yaslanıyor. Cumhuriyetçi Parti içinde kontrolü artsa da Nazi Partisi ya da Ülkü Ocakları misali nizamî disiplin sahibi faşist kitle örgütlerinin yokluğunda, bu şahsi bağlantılar daha da önem kazanıyor. Dolayısıyla Trump’ın aday olması yasal olarak önlenirse faşist hareket, yeni bir Führer çıkartana (ya da Trump bir şekilde adını temizleyene) kadar birkaç sene sendeleyecek, kan kaybedecektir. Yukarıda adı geçen Cumhuriyetçi liderler yeni Führer adayları olarak görülebilir, fakat bilindiği kadarıyla hem burjuvazinin belirli üyeleriyle, hem de Oath Keepers vb. silahlı faşist çete öbekleriyle şahsi bağlantıları olan yegane figür hâlâ Trump. Trump’ın aradan çekilmesi, bu pamuk ipliği ile bağlı olan ilişkinin bir süreliğine kopması anlamına gelebilir. Demokratlar’ın hesabı da zaten tam da bu senaryonun gerçekleşmesi.
Fakat unutmayalım: mahpusluğun ve siyaset yasaklarının gerek faşist gerek diğer türlü müstebit ve sağcı liderlere yaradığı da hem dünya hem de Türkiye’nin yakın tarihinde vakidir. Şayet Trump’ın yukarıda bahsettiğimiz ideolojik hesabı tutarsa, bu fırtınayı da daha da güçlenerek atlatabilir. Bu da bize burjuvazinin herhangi bir kanadına bel bağlayıp onların yöntemleriyle faşizm belasını defetmeye çalışmanın risklerini hatırlatmalıdır.
Sadece Trump’ın değil tüm düzen güçlerinin üzerine gitmek gerek!
Ne yapmalı o hâlde? Trotskiy’nin faşizm üzerine yazılarında sürekli vurguladığı üzere, meseleye burjuva demokrasisinin entrikaları üzerinden değil, burjuva toplumunun derinliklerinde gelişmekte olan proleter demokrasisi temelinde bakmak esastır. Faşizmin geriletilmesi, elbette işçi sınıfının çıkarınadır. Trump’ın işlediği cürümlerin cezasını çekmesini talep etmek, özellikle 6 Ocak davasının seyri göz önüne alındığında, faşizm tehlikesinden çekinen birçok emekçinin ve ezilen kesimin doğal hakkıdır. Fakat tutarlı bir sınıf politikası, Trump’ı yalnızca skandal dolu bir sicili olan kötü bir başkan olarak göremez. Trump, her şeyden önce bir burjuvadır ve burjuvazinin belli bir kesimini temsil eden bir politikacıdır. İşçi sınıfı politikası da Trump’ı öyle görmeli, öyle muamele etmelidir.
Trump’ın 6 Ocak’taki parmağı araştırılmalı, işçi sınıfı herhangi bir ezilen hareketi karşısında canavar kesilen FBI’ın, polisin, ulusal muhafızların nasıl olup da bu olayda parmaklarını dahi kıpırdatmadıklarının da araştırılmasını talep etmelidir. Trump’ın cinsel skandalları yahut tecavüz vak’asının üstüne gidilmeli, işçi sınıfı ve kadınlar bir yandan Trump döneminde yürürlüğe konan ve Biden hükümetince de devam ettirilen cinsiyetçi politikalara karşı savaş vermeli, bir yandan da bu suçlamaların muhatabı tüm burjuva politikacılarından hesap sorulmasını talep etmelidir. (Biden’ın da tacizle suçlandığı unutulmamalıdır.) Trump’ın bir rezilliğini örtbas etmek için sus parası ödediği, üstelik de bu para üzerinden vergi kaçakçılığı yaptığı açığa çıkmıştır, işçi sınıfı onun üzerine gitmeli ama aynı zamanda sayısız büyük şirketten milyonlarca dolar rüşvet almakta, bunun bir kısmını da kendi rezilliklerini gizlemek için kullanmakta sakınca görmeyen tüm burjuva politikacılarını, hatta nihayet adına “lobicilik” denilen yasal rüşvet mekanizmasını hedef almalıdır.
Son olarak, unutulmamalıdır ki işçi sınıfı politikası faşizmin sandıkta, mahkeme salonlarında değil, ancak sokakta, mahallede, okullarda, fabrikalarda, işyerlerinde yenecek bir mücadeleyi gerektirir. Trump gibi adi faşistlerden her alanda hesap sorulacaktır. Fakat bizim davamızı güdeceğimiz nihaî merci, emekçi sınıfların ve ezilenlerin ancak mahpusluk öncesinden tanıdığı burjuva mahkemeleri değil, faşistlere kaptırmamak için gerekirse karış karış savunacağımız sokaklarımızdır.