Depresyon bir başka komşuda daha hükümet yıktı!

 

Üçüncü Büyük Depresyonunson kurbanı Bulgaristan hükümeti oldu. Komşumuz Bulgaristan’da 12 Şubat’ta elektrik fiyatlarındaki artışlara karşı başkent Sofya’da başlayıp diğer şehirlere yayılan protesto eylemlerinden bir hafta sonra hükümet istifa etmek zorunda kaldı. İstifanın ardından da durulmayan ülke, şu anda tam bir siyasi kriz içinde.

Protestoların başlamasında –bir ısınma aracı olarak da yoğun olarak kullanılan- elektrik fiyatlarındaki artışlar öne çıksa da, esas neden, yaşanılan ekonomik kriz sürecinin kitleler üzerinde yol açmış olduğu yıkımdır. Bulgaristan, belki de Avrupa Birliği’nin en “geri” ülkesi. 2008’den önce yüzde 6-7 civarında büyüyen Bulgaristan ekonomisi 2009’daki yüzde 5,5’lik düşüşün ardından sıfıra yakın bir büyüme sergiledi. 2008 yılında yüzde 5,7 olan işsizlik oranı ise sonrasında sürekli yüzde 12’nin üzerinde seyretti. Kaldı ki yurt dışına çalışmak için gidenleri de (özelikle Avrupa’ya) düşünürsek durum daha da vahimdir. Bu koşullar altında, bir de hükümetin kemer sıkma politikalarıyla boğuşan emekçilerin sabrını elektriğe yapılan zamlar taşırdı. (Bulgaristan’da özelleştirilen elektrik dağıtım şirketleri üç yabancı şirketin elinde bulunuyor.)

19 Şubat’ta polisle protestocular arasındaki sokak kavgası sırasında 25 kişi ağır yaralandı ve başbakan Boyko Borisov istifa ettiğini açıkladı. Böylece siyasi kriz başlamış oldu. Cumhurbaşkanı Rosen Plevneliev, hükümeti kurma görevini önce, meclisteki en büyük parti olması dolayısıyla Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi Taraftarı Vatandaşları’na (GERB-muhafazakâr sağcı bir parti)) verdi, fakat GERB hükümeti yeniden kurmayı kabul etmedi.  Ardından aynı görev muhalefetteki partilerden Bulgaristan Sosyalist Partisi(BSP) ve Hak ve Özgürlükler Hareketi(DPS) tarafından da reddedildi. (BSP, 1990 öncesindeki Bulgaristan Komünist Partisi’nin devamı olan bugünün sosyal demokrat bir partisi. DPS ise, çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu liberal bir parti.) Kimsenin hükümeti kurmaya yanaşmaması sonucunda cumhurbaşkanı, 12 Mayıs’ta erken seçim yapılmasına karar verdi ve anayasanın kendisine verdiği yetkiyle parlamentoyu feshederek, uzmanlardan oluşan geçici bir hükümet kuracağını bildirdi. Böylece, ekonomik kriz Avrupa’da, Yunanistan ve İtalya’dan sonra bir üçüncü “teknokratlar hükümeti” kurdurtmuş oldu. Bunun anlamı siyasi sistemin krizle başa çıkamamasıdır.

Siyasi kriz bu noktadayken, meydanlarda “Partilere hayır!”, “Siyasi partiler yasaklansın!” gibi talepler eşliğinde, siyasi partileri simgeleyen kuklalar ve anayasa kitapları yakıldı. “Hainler!”, “Mafya!” ve “Tekelleri yakalım!” sloganlarının öne çıktığı eylemlerde sınıf vurgusunun pek olmadığını da belirtelim. Bulgar bayraklarının ağırlıklı olduğu eylemlerde “Bulgaristan Bulgarlarındır!” gibi şoven sloganlar da atılmakta. İşçi sınıfının devrimci bir önderliğinin olmayışı yine en önemli eksiklik olarak karşımıza çıkıyor. Kitlelerin gözünde sol bir alternatif olan BSP kitlelerin taleplerini karşılayacak bir programdan yoksun, düzenle tamamen bütünleşmiş eski Stalinist-yeni burjuva bir partidir. Stalinist geleneği sürdüren Bulgaristan Komünist Partisiise bir koalisyon aracılığıyla bu partiye iltihak etmiş durumda. Bu koşullarda, kitlelerin düzene olan tepkilerinin faşist kanallara akması da olasıdır. Bu anlamda MHP benzeri (belki daha da ırkçı) bir parti olan ATAKA öne çıkabilir.

Sınıf vurgusunun az oluşu için başlıca iki neden sayabiliriz. İlki, kapitalist restorasyondan bu yana ülkede, sosyalizmin “denenmiş, olmamış, eskiye ait bir anı” olarak görülmesidir. İkincisi ise, kitleler üzerinde son 15-20 yıldır son derece etkili olan Avrupa Birliği afyonudur. Öyle ki, insanlara göre, Avrupa Birliği hayali gerçekleşince adeta bütün dertler de bitecekti. Aslında iktidardaki partinin adı, bunun en iyi göstergesidir: Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi Taraftarı Vatandaşları.