AKP’nin yasakları Nevruz’un özgürlük ateşini söndüremez
19 Mart 2017 Pazar günü başta İstanbul ve Ankara olmak üzere ülke genelinde yapılması planlanan Nevruz (Newroz) kutlamaları valiliklerce yasaklandı. 21 Mart dışındaki tarihlerde kutlamaların yapılmasına izin vermeyen AKP, Nevruz ruhunu hafta içindeki bir tek güne hapsederek kutlamalara katılımı sınırlamaya çalıştı. Sicilindeki sayısız anti demokratik eyleme bir yenisini daha ekledi.
AKP; istibdat rejiminin tamamlanması yolunda önemli bir adım olarak gördüğü 16 Nisan referandumuna doğru gittiğimiz bu günlerde bütün ülkeyi cenderesi altına aldı. Gazetecileri tutukluyor, hukuksuz KHK’larla kamu emekçileri üzerinde terör estiriyor, mitingleri yasaklıyor. En olağan demokratik hakları bile polis şiddeti göze alınmadan kullanılamaz hale getiriyor. Dayattığı istibdat rejimini meşrulaştıracak hiçbir argüman öne süremediği için çareyi toplumdaki tüm sesleri bastırmakta görüyor.
Bu baskı politikalarından Kürt halkı ve onun siyasi temsilcileri de payına düşeni fazlasıyla aldı. 7 Haziran’dan sonra pek çok Kürt şehrini yerle bir eden AKP, HDP milletvekillerini ipe sapa gelmez nedenlerle tutuklayıp Kürt halkının oylarıyla seçilmiş belediye başkanlarının yerine sömürge valilerini andıran kayyımlar atadı. Halkın haklı öfkesini ise Kürt halkının medya organlarına saldırarak susturmaya çalıştı.
Kendisi önünde secdeye varmayan son baş ezilene kadar Kürt halkına savaş açmış AKP hükümetinin Nevruz alanlarında yakılan özgürlük ateşinin kendisini yakacağından korkması da, bu yangını valilik kararnameleriyle söndürebileceğini sanması da normal. Öyle ya; Nevruz’un kökeni olduğu varsayılan “demirci Kawa efsanesi” bir halkın zalim hükümdar Dehak’a isyanını anlatır. Çağımızın Dehak’ları neden sonlarının kendilerine hatırlatılmasından hoşlansın? Ayrıca baharı müjdeler Nevruz. En zorlu kışın bile bir gün biteceğini anlatır. Umudu öğütler. Bu topraklara sonsuz kışı getirmeye ant içenler neden bahara olan inancın haykırılmasına izin versin?
Efsanedeki Dehak sonsuz hayatın yolunun gençlerin canını almaktan geçtiğine inanırdı. Çağımızın Dehak’ları da sonsuz iktidarın yolunun oradan geçtiğini düşünüyorlar. Sarsılan iktidarlarını sürdürebilmek için şifa niyetine içiyorlar gençlerimizin kanını. Uğur Kaymaz’dan Berkin Elvan’a, Ceylan Önkol’dan Ali İsmail’e sayısız gencimizin ismini yazdırdığı o listeye 21 Mart’ta Diyarbakır’da kutlanan Nevruz sırasında üniversite öğrencisi Kemal Kurt da yazdırdı adını. Polis tarafından vurulan Kurt’un ölümüne sunulan gerekçe “elimde bomba var” diyerek kalabalığa doğru koşmasıydı. Geride bıraktığımız bir yılda ondan fazla patlamada güvenliği sağlayamayan “güvenlik güçlerinin” de işlerini yapacağı tutmuş ve vurmuşlardı Kurt’u. Basına yansıyan görüntülerden anlaşılacağı üzere Kurt’un belden yukarısı çıplaktı, elinde çanta yoktu ve alanda yüzlerce polis vardı. Canlı yakalamanın binlerce yolu bulunabilecekken öldürmek için ateş etmeyi seçti polis. Bu topraklarda “ölü ele geçirmek” bir gelenektir ve gelenekçidir çağımızın Dehak’ları.
Burjuvazi baskı yoluyla ortadan kaldıramadığı devrimci değerlerin içini boşaltma yoluna gider. O şekilde bulandırmaya çalışır kitlelerin zihnini. Özellikle sözde barış süreci döneminde Nevruz’un da başına gelen buydu. Zalime karşı isyanın günü olması gereken Nevruz, mazlumun zalimle aynı alanda durup onun zulmüne sessiz kalmayı öğrendiği bir güne dönüştürülmeye çalışıldı. Bu politikanın sonucu da tüm Kürt coğrafyasına çöken kara kış oldu. Fakat Nevruz bahara duyulan inançtır dedik. Bu topraklara da bahar, Anadolu halkları Nevruz’u ruhuna uygun şekilde hep birlikte el ele kutladığı gün gelecek.
Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Nisan 2017 tarihli 90. sayısında yayınlanmıştır.