6 Ocak 2018, Cumartesi
Sasa’dan, Tekel’den HT Solar’a, Gerçek’in 100. sayısına
Elinizde tuttuğunuz gazete, devrimci işçi gazetesi Gerçek’in 100. sayısı! Kutlu olsun hepimize! “Devrimci gazete” dedik: Dünyada Ekim devriminden Küba devrimine, Türkiye topraklarında Şeyh Bedreddin’in 1416 devriminden 1908 Hürriyet devrimi ile başlamış bütün devrimci geleneğe, Nâzım Hikmet’in muhalif TKP’sinden 1970’li yıllardan itibaren biriken anti-emperyalist, sosyalist geleneğe sahip çıkan bir gazete. Bu gazete, hiç unutulmasın, Devrimci İşçi Partisi’nin merkezi yayın organıdır. Türkiye’nin ve dünyanın bütün sorunlarının proletaryanın, modern işçi sınıfının birlik içindeki devrimci eylemiyle çözüleceğini savunmaktadır.
“İşçi gazetesi” dedik: Bu gazete Ekim 2014 tarihini taşıyan 60. sayısından beri, yani tam 40 sayıdır, yani üç yıldan uzun bir süredir, her sayısının en az iki sayfasını, hem de kapaktan sonraki ilk sayfalarını “Fabrikalardan Haberler”e ayırmıştır. Bu adı belki de değiştirmeliyiz. Bunlar “haber” değildir. Bunlar fabrika, tersane, maden işçisinin, yani mavi yakalı işçi arkadaşlarımızın ve yoldaşlarımızın kendi fabrikalarında ve sektörlerinde yaşanan ekonomik, sosyal, politik sorunlara ilişkin bilgi ve görüşlerini paylaştıkları yazılardır. Naçizane bizim de yazdığımız şu köşe yazıları gibi, bunlar da fikir yazılarıdır. Yani bu gazetenin “aydın” diye anılan toplumsal çevrelerden gelen yazarlarından daha fazla işçi yazarı vardır! Ne mutlu bize!
Daha genel olarak, bugün solun ezici çoğunluğu işçi sınıfının mücadelelerine sadece “platonik” olarak anılan tarzda, uzaktan, ona dokunmadan bir ilgi gösterirken, DİP erişebildiği bütün işçi mücadelelerinin ta göbeğinde, bazı örneklerde ise en başında yer almaktadır. “OHAL altında muhalefet yapılamıyor” diyerek gerçek baskılara yanlış tepkilerle yaklaşan solun bazı kesimlerine ve “sivil toplum kuruluşları”na karşıt olarak, HT Solar’da olduğu gibi, OHAL altında grevle ve işgalle mücadele edilebileceğini kanıtlamaktadır.
Rastlantı mıdır bütün bunlar? Elbette değil! Bu partinin mayasını oluşturan gelenek, daha 1980’li yılların sonlarında doğuşundan itibaren, çok alçakgönüllü de olsa, işçi sınıfının içinde çalışıyordu. Adana’da, o zamanlar Türkiye’nin en modern ve büyük fabrikalarından biri olan Sasa’da, yıllar boyu üst üste temsilcilik yapmış birçok işçi bu geleneğe mensuptu. Çünkü büyük eylemleri yönetmişti bu geleneğin devrimci Marksist militanları.
Bu gelenek 1990-91 Zonguldak grev ve yürüyüşü sırasında, alçakgönüllü olanaklarının tamamını kullanarak Zonguldak’a yerleşti, orada yaşadı, oranın devrimci Marksist işçi çevresinin genişlemesini sağladı.
Bu gelenek 1995’te seçimlerde aday göstermek söz konusu olunca, daha güçlü olduğu İstanbul’u değil, henüz çok zayıf olduğu Kocaeli’ni, İzmit-Gebze-Gölcük havzasını seçti, o bölgenin işçi sınıfı içinde yoğun faaliyet gösterdi ve sonunda orada güçlendi. Bu yüzdendir ki, bu geleneğin Çukurova ve Kocaeli çalışmalarının belkemiği, hatta neredeyse tamamı fabrika ve tersane işçilerinden oluştu! Bu hareketin “aydın”ları, üniversite öğretim üyesi olmaktan çok, sendikalarda işçi eğitimi görevlisi olmaya zaman ayırdı.
Bütün bu faaliyetler, hem Türkiye’nin ortamı, hem de Berlin Duvarı’nın çöküşü ertesinde sosyalizmin yaşadığı (ve kısmen hâlâ devam eden) sarsıntı yüzünden zaman zaman sendeledi. Hareket kazandıklarını yitirdi. Ama o çabalarda cisimleşen proleter ruh hiçbir zaman yitirilmedi. Gidenler gitti, proleter bir hareketi arkalarında bıraktıklarını fark bile etmemiş olmaları onların sorunudur. Kalanlar yürüdü ve bugüne geldi.
Devrimci İşçi Partisi, 2007 yılında kendini “parti girişimi” olarak oluşturdu. Partinin bugün yöneticisi olan genç kuşak, o kuruluştan hemen sonra 2009-2010 yıllarında 72 gün boyunca Ankara sokaklarına hâkim olan, şanlı “Sakarya komünü” eylemini yürüten Tekel işçilerinin arasında geçirdi aylarını. Bugün metal sektörünün tamamında, Bursa’da, Ege bölgesinde, Kocaeli’nde, Çorlu’da, Bilecik-Eskişehir bölgesinde, Antalya turizm işçileri bağrında, üniversitelerde taşeron işçiler arasında fiilen işçi sınıfı içinde mücadele eden kadrolar, proletarya devrimciliğini salonlarda ve kitap sayfalarında değil, Tekel işçilerinin yamacında, çadırlarında, onlarla sabahlayarak, onlarla birlikte direnerek öğrendiler.
Bu hareket, aynı zamanda “aydın” hareketi ise, bu, proletaryanın bilimsel düşüncesi olan komünizmi ciddiye almasındandır. Bu parti, metal sektöründe yaşanan patlamayı 2015 Nisan ayında gerçekleştikten sonra fark etmedi, 2012 yılında öngördü. Bu yüzden parti kongrelerinde adım adım sınıf bağrında mevzilenme kararları aldı, önceliklerini ona göre seçti. Bu parti, Zonguldak madencisinin en son kendini ocaklara kapatmasıyla bir kez daha tescil edilen stratejik kavgasını öngördüğü için yıllar önce kongresinde oraya yönelme kararı aldı.
Bu partinin Tekel okulunda yetişen genç önderliği, 2015 metal mücadelesi patlak verdiğinde, DİP henüz fabrikalarda yokken gecesini gündüzünü metal işçilerine adadı. Bu yüzden şimdi bir dizi metal fabrikasında mevcuttur, HT Solar’da olduğu gibi artık mücadeleye önderlik dahi ediyor. Bu partinin daha genç kuşağı ise, Soma işçisinin “tatlı” bir ölümle öldüğünü söyleyen rezil profesörlere İTÜ Maden Fakültesi’nin işgaliyle cevap veren, yaz tatillerini tersanelerde, fabrikalarda çalışarak geçiren, sabah altıda işçi mahallelerinde bildiri dağıtan, daha da öteye üniversitesinden mezun olduktan sonra hayatını, fabrika işçisi olarak, seçtiği sınıfın içinde yaşamaya ve mücadele etmeye adayan bir kuşaktır. Gezi’nin dev isyanını şık bir gömlek gibi üzerinden atıp Avrupa’ya, Kanada’ya, Uruguay’a yerleşme hayalleriyle oyalanan bir kuşak değil!
Gerçek, 100. sayısını bütün bunların gururuyla kutluyor. Bu devrimci proleter tutumunu derinleştirerek sürdürme kararlılığındadır. Bu satırları okuyan herkese de, şayet bu yeniden yükselen faşizm, savaş ve doğa yıkımı çağında sosyalizmin insanlığın tek kurtuluşu olduğunu hâlâ anlıyorsa, DİP’e omuz verme çağrısı yapıyor. Hangi biçim altında olursa olsun!
Ekim devriminin 100. yıldönümünün hemen ardından gelen bu 100. sayımızı kutlarken, son bir noktayı da unutmayalım. Biz sadece Türkiye devrimi için bir parti değil, Lenin ve Trotkiy’in sosyalist dünya devrimi programı doğrultusunda, aynen Mustafa Suphiler’in Türkiye Komünist Fırkası gibi, bir dünya partisi, bir Enternasyonal kurmak için de mücadele ediyoruz. Çünkü işçi sınıfı evrensel bir sınıftır, kurtuluşu da evrensel olacaktır. Gerçek, bu sayıda göreceğiniz gibi, sadece Türkiye’de değil, Arjantin’de 18 Aralık’ta on binlerin katıldığı büyük eylemlerde öncülük eden kardeş partimiz Partido Obrero gibi, bütün dünyada işçi sınıfının bağrında mücadele ediyor. Ne mutlu bize!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2018 tarihli 100. sayısında yayınlanmıştır.