Gazi katliamının 26. yıldönümü: Mezhepçiliğe ve ırkçılığa karşı örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
Türkiye tarihinde işçi sınıfına, başta Kürt halkı olmak üzere ezilen halklara, Alevilere yönelik sayısız katliam yer alıyor. Bu katliamların arkasında ülkeyi yöneten Türkiye burjuvazisi ve emperyalizm yer alırken, bu katliamlarda yeri geldiğinde asker ve polisi, yeri geldiğinde faşist örgütleri ve kontrgerillayı kullandılar. Ne zaman emekçi halkın bağrında bir mücadele dalgası yükselse, karşılık olarak bu katliamları da organize ettiler. İşte, 12 Mart 1995’te gerçekleşen Gazi Mahallesi katliamı da 90’lı yıllarda işçi sınıfının, Alevilerin, Kürtlerin verdiği büyük mücadelelerin önünü kesmek için yapılmıştır.
Örgütlenen Alevileri durdurmak için
1988’de Pir Sultan Abdal Kültür Derneğinin kurulması, 1993’te Hacı Bektaş Veli Derneğinin tekrar açılması ve birçok yöre derneğinin kurulması ile Alevi halkı kitlesel olarak örgütlenmeye başlamıştı. Büyük sanayi kentlerinde Alevi halkının yoğunlukla yaşadığı emekçi mahallelerde, sosyalist hareketler de bu örgütlenme dalgasının bir ayağını oluşturuyordu. Türkiye burjuvazisi tarafından tarih boyunca ezilen Alevilerin dalga dalga örgütlenmesi ve mücadelelere başlaması burjuvazi için tehlike çanlarını çalıyordu.
Katliam günleri 12- 14 Mart
2 Temmuz 1993’teki Sivas katliamını, Mart 1995’te Gazi Mahallesi katliamı izledi. 12 Mart 1995 akşamı Gazi Mahallesi’nde bir taksi şoförü gasp edilerek öldürüldü. Ardından çoğunlukla Alevilerin bulunduğu üç kahvehane ve bir pastane silahlarla tarandı. Alevi dedesi Halil Kaya öldürüldü. Polis, saldırı sonrasında bir araya gelen mahallelilerin üzerine kurşun yağdırdı ve bir kişi daha hayatını kaybetti. 13 Mart günü ise İstanbul’un farklı mahallerinden binlerce Alevi, Gazi Mahallesi’ne akın etti. Cenazeleri teslim alamadığı için karakola doğru yürüyüşe geçen kitlenin üzerine polis yaylım ateşi açtı ve 15 kişi yaşamını yitirdi. 14 Mart’ta ise sokağa çıkma yasağı ilân edildi ve Gazi Mahallesi’ne askeri birlikler sevk edildi. Halk komitesi kurarak “Cenazeler verilsin, sokağa çıkma yasağı kaldırılsın, gözaltılar serbest bırakılsın” taleplerini sunan mahalleliye verilen cevap yine saldırı oldu. Devletin ablukası ancak günlerce süren kitle direnişi ile sona erdi. Gazi Mahallesi’nde gerçekleşen saldırılar sonucunda 22 kişi hayatını kaybetti, 300’ü aşkın kişi ise yaralandı.
26 yıldır katliamın failleri hesap vermedi
Devlet katliamın sorumlularının davalarını, hesap sormak isteyen Gazi halkından adeta kaçırarak gerçekleştirdi. 1995 ile 2000 yılları arasında Trabzon’da görülen duruşmalarda sanık 20 polisten 18’i beraat etti, iki polis hakkında ise sadece 4 yıl 32 ay hapis cezası verildi. Tam da katliamın 23. yıldönümü yaklaşırken çıktı bu karar. Bu karara ilişkin ailelerin başvurusu üzerine AİHM, 2005 yılında Türkiye’yi ölenlerin ailelerine tazminat ödemeye mahkûm edince davayı yürüten avukatlar tekrar soruşturma açılması talebiyle savcılığa başvurdular. 10 yıl boyunca bekletilen, devletin adeta yargı eliyle zaman aşımına uğratmak istediği dosya zaman aşımına 5 gün kala kabul edildi. Akabinde Yargıtay’ın temyiz başvurusunu değerlendirerek kararı bozması sonucu 14 Aralık 2018’de gerçekleştirilen duruşma ile birlikte dava yeniden görülmeye başlandı. 26 yıldır bir halk gerçeklerin ortaya çıkmasını, sorumluların yargılanmasını bekliyor. Yitirdiğimiz bazı canların toprağa girdikleri yaştan bile uzun bir süre!
Mezhepçiliğe ve ırkçılığa karşı örgütlen, mücadele et!
Hâkim sınıflar dünyanın her yerinde emekçi halkı ve işçi sınıfını bölmek, sindirmek, ezmek için türlü araçlar kullanır. Şovenizm, ırkçılık, mezhepçilik de bu araçların en tehlikelilerindendir. Ortadoğu’da da emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri kendi çıkarları için kardeş kavgasını körüklemekten geri durmuyor.
Erdoğan ve AKP iktidarı hem ülke içinde hem de uluslararası alanda koyu bir mezhepçi politika yürütüyor. Türkleri Kürtlere, Sünnileri Alevilere karşı kışkırtmak için sürekli bir propaganda yapılıyor. Bugün de Alevilerin evlerinin duvarlarına çarpılar atılıyor, “Defol Alevi” yazıları yazılıyor ve iktidar “bunlar sarhoşların, çocukların işi” diyerek geçiştiriyor. Bu koşullar ve istibdadın bu mezhepçi siyasetinin altında Alevi halkı bugün de bir nefsi müdafaa içinde yaşıyor.
Mezhepçilik ve ırkçılık ciddi bir tehlike olarak karşımızda. Faşistlerin, mezhepçilerin örgütlendiği bir yerde biz örgütsüz olursak güçsüz kalırız, tehlikeye açık hâle geliriz. Bu tehlikeyi bertaraf etmenin tek yolu ise tüm emekçi kitlelerin, ezilenlerin, Alevilerin ekmek ve hürriyet mücadelesinde birleşmesinden ve örgütlenmesinden geçiyor. Mezhepçi ve ırkçı politikaların karşısında halkların kardeşliğini ve eşitliğini sağlamak ancak bu birliktelikle mümkün olabilir.
İşte tüm bunların sonucu olarak Gazi katliamını sadece yitirdiklerimizin acısıyla hatırlayamayız. Gazi katliamını örgütlenmenin, mücadelenin, direnişin, isyanın çağrısı olarak hatırlamalıyız! Katliamın 26. yıldönümünde bir kez daha haykırmalıyız: Kahrolsun ırkçılık ve mezhepçilik! Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mart 2021 tarihli 138. sayısında yayınlanmıştır.