Ermeni halkı kardeşimizdir! Ona çok şey borçluyuz!
Devrimci İşçi Partisi, bir başka ulusu ezen bir ulusun asla özgür olamayacağı gerçeğinden hareket etmektedir. Bu bakış açısıyla, Ermeni halkının uğradığı tarihsel ve güncel mezalime karşı enternasyonalist bir tutum almak Türk proleter devrimcilerinin vazgeçilmez bir vazifesidir. Bu vazife soykırım gerçeğini adlı adınca tanımayı gerektirdiği gibi Alman emperyalizminin soykırımdaki rolünü teşhir etmeyi ve günümüzde bu sorunu kendi emperyalist çıkarları için suistimal eden emperyalist devletlerin ikiyüzlülüğünü de ortaya koymayı zorunlu kılmaktadır. Faşist partinin lideri İstanbul’un seçilmiş belediye başkanının, seçildiği kentin sakini olan Ermenilere (Rumlarla ve Kürtlerle birlikte) selam göndermesini bile bir tehdit olarak ilan ederken, iktidar her fırsatta Ermenistan’dan göç etmiş ve ucuz işçi olarak kölelik koşullarında çalıştırılan insanları sınır dışı etmekle korkuturken, şovenizme, ırkçılığa ve faşizme karşı mücadele görevi de güncelliğini ve yakıcılığını korumaktadır. Bu perspektifle Devrimci İşçi Partisi’nin 2015 yılında gerçekleştirdiği 3. Kongre belgelerinde yer alan “Ermeni halkı kardeşimizdir! Ona çok şey borçluyuz!” başlıklı kararı bir kez daha yayınlıyoruz.
Devrimci İşçi Partisi’nin (DİP) 3. Kongresi, Ermeni halkının, bin yıllardır yaşadığı tarihi Ermenistan topraklarının batı yarısını oluşturan Doğu Anadolu topraklarından ve bugünkü Türkiye’nin tamamından silinip atıldığı ve ağır bir katliama tâbi tutulduğu 1915 yılının 100. yılında toplanıyor. DİP’in vazgeçilmez ilkelerinden biri proletarya enternasyonalizmidir. Nihai hedefi ise dünya devrimidir. DİP için Türk halkı ile Ermeni halkı kardeştir, tek bir insanlık ailesinin dili farklı, dini farklı, ama geçmişi ortak, mutfağı ortak, kültürü ortak iki mensubudur. Ermeni'ye uygulanmış olan zulüm Türk'ün kurtuluşunun koşullarını da zorlaştırmıştır. Ermeni halkını yaralamış olan her şey bütün bölgenin geleceğinin önünde bir engeldir.
1) 1915’te yaşanan tartışmasız olarak bir soykırımdır. Bugün bütün insanlığın mahkûm ettiği soykırım suçunun tanımında sadece katliam yoktur. Kültürel ve ekonomik varlığın gaspı da, taarruz altında kalmış halkın başka bir ulusal aidiyeti veya dini kabule zorlanması da soykırım kavramının ayrılmaz parçasıdır. Böyle düşünüldüğünde “Türk tezi”nin sözcülerinin ölü sayısı üzerinden yaptığı bütün hesaplar önemsizleşir. Ermeni halkı 1915’te bütün bunlara maruz bırakılmıştır. Ölüleri soykırımı inkâr edilenler tarafından bile yüz binlerle sayılıyor. Ama ölü sayısı ne olursa olsun, bin yıllardır bu topraklarda yaşayan Ermeniler, öldürülerek, tehcir edilerek (zorla göç ettirilerek), Müslümanlaştırılarak, Türkleştirilerek, kendilerini gizlemeye zorlanarak, üretim ve tüketim araçları gasp edilerek, kiliseleri, sağlık, eğitim ve kültür kurumları yağmalanarak Anadolu’nun yüzünden silinmişlerdir. Bu çıplak gerçekler karşısında DİP soykırım olgusunun inkâr edilmesini en ağır türden Türk şovenizminin gözleri kör etmesinin sonucu olarak görür.
2) Ermeni katliamını inkâr edenler dışında, yaşanan vahşeti kabul eden, hatta mahkûm eden, ama riskten kaçınma, Türk devletiyle pazarlık, diplomatik uzlaşma gibi dürtülerle soykırımın varlığı konusunda ısrarcı olmayan bir dizi akım 1915’e Ermenice Metz Yeghern, Türkçe Büyük Felaket adını takmaya yöneliyor. DİP Türk devletine ağır bir taviz anlamına gelecek olan bu tür bir operasyona karşı mücadele eder.
3) Soykırımın sorumlusu Türk ulusunun ya da İslam dininin kendi doğasında gizli olan bir tür barbarlık değildir. “Türk kimliği” olarak anılan Türk uluslaşma süreci de değildir. Bu toprakların ilk burjuva devrimine takılan adla “İttihatçılığın” ürünü de değildir. Soykırım, bunların çok ötesinde sınıf mücadelelerinin ürünüdür. Emperyalist güçler arasında Osmanlı’nın toprakları üzerinde verilen kıyasıya mücadelenin, yani emperyalist burjuvazinin kendi dilimleri arasındaki bir mücadelenin ürünüdür. Doğu Anadolu’nun Ermeni köylüsünü çifte sömürüye maruz bırakan Kürt aşiretlerinin hâkim güçlerinin Ermeni köylerini yağmalayacak kadar ileri gitmesinin ürünüdür. En önemlisi, bu topraklarda kapitalizmin şafağında ekonomik ve kültürel bakımdan kendisinden üstün konumda olan gayri Müslim burjuvazi karşısında devlet gücünü kullanarak galip gelmeye yönelmiş olan Müslüman-Türk burjuvazinin mücadelesinin ürünüdür. Soykırım, Türkiye topraklarında kapitalizmin yerleşmesinin aldığı biçimlerden biridir.
4) Soykırımdan yararlananlar Türkiye’nin hâkim sınıflarıdır, en ön planda da yeni yetme Türk burjuvazidir. Türk burjuvazi ilk sermaye birikimini Ermeni halkının mülksüzleştirilmesi temelinde gerçekleştirmiştir. Türk burjuva devleti iktidarını Ermeni halkının kırdırılması üzerinde kurmuştur. Emekçi halkın bir bölümü milliyetçi önyargılarla veya üç kuruşluk bir toprak ya da ev için soykırıma onay vermiş olabilir. Ama gerek Türk halkının gerekse de Kürt halkının çok önemli bir bölümü de Ermenileri tehcirden, katliamdan, mallarının yağmalanmasından korumak için çaba göstermiş, büyük riskler almıştır. Jön Türklerin tarihi önderi Ahmet Rıza’dan batıda Konya, Erzurum, Ankara, Kastamonu, Yozgat, Kütahya gibi, doğuda ise Basra, Lice, Batman gibi idari birimlerin sorumlularına ve halktan sayısız vicdan sahibi insana, sayısız Türk ve Kürt Ermeni komşu ve kardeşlerinin soykırımdan mümkün olan en az zararla çıkması, en başta hayatını koruması için onlara yardımcı olmuştur. Bu davranış insanlığın onurudur. Türk’ün ve Kürt’ün emekçisinin bugün eziklik duyması gereken durum, soykırımın inkârına ortak olmaktan kaynaklanacaktır.
5) Türkiye’nin yükselen burjuvazisi ve onu temsil eden Enver, Talat, Cemal Paşalar’ın yanı sıra, Alman emperyalizmi bu soykırımın başlıca sorumlularındandır. O dönemde Osmanlı ordusunun komuta kademesini baştan aşağı kontrol eden Alman emperyalizminin, dünyayı bölüşme konusunda kapıldığı hırsın etkisi altında Osmanlı devletinin Ermeni halka karşı işlediği suça bütünüyle ortak olduğu ortadadır. DİP Almanya’nın sosyalistlerini kendi ulusal devletlerinin bu soykırımdaki suçlarını en ağır terimlerle mahkûm etmeye, kendi ülkelerinin arşivlerinde var olan belgeleri daha derinden incelemeye, Alman devletinin halihazırdaki suskunluğunu üzerinden atarak soykırımın varlığını tescil etmek üzere harekete geçmesi için mücadele etmeye çağırır.
6) Ermeni ulusu ile Türk ve Azeri uluslarının karşılıklı ilişki ve çelişkileri tarihi bakımdan bu bölgede halkların devrimci atılımının önünde en önemli engellerden biridir. Bölgede ne zaman devrim ve benzeri altüst oluşlar yaşansa bu iki ulus birbirinin boğazına sarılmaktadır: 1905’te böyle olmuştur; 1917’de böyle olmuştur; 1920’li yıllarda Kafkasya’da Sovyet rejimi kurulurken böyle olmuştur; 1989’dan bu yana iki (ya da üç) halk birbiriyle ilişkilerinde böyle yapmıştır.
7) DİP Ermenistan ile Türkiye arasındaki ilişkilerin yeniden tesis edilmesi, kardeş ulusların barışması için çaba gösterir. Ama bu barışmanın gereklerinin yerine getirilmesinde Türkiye’ye ve Türk ulusuna çok daha büyük görevler düştüğünü asla unutmaz. DİP, Türkiye devletinin Ermenistan’a ve ister Ermenistan vatandaşı olsunlar, ister diaspora mensubu Ermeni halkına her tür alanda öncelik tanımasının gerekli olduğunun altını çizer. Ermeni halkının gasp edilmiş mallarının tazmini konusunda Türkiye’nin elinden geleni yapması yolunda mücadele eder.
8) Ermeni soykırımının ardında yatan yönetim biçimi aynı zamanda modern dönemde Türk devletinin baskıcı tarihi mirasının temeli olmuştur. Birinci Dünya Savaşı döneminin İttihat ve Terakki yönetimi, Kemalist tek parti diktatörlüğünde, Menderes despotizminde, 12 Mart’larda, 12 Eylül’lerde, 28 Şubat’larda, Tayyip Erdoğan zorbalığında devamını bulmuş bir siyasi tarzdır. Bu tarz, Türk burjuvazisinin zaaflarına rağmen bütün toplumu tahakkümü altına alma çabasının ürünüdür. İşçi sınıfının tepesindeki despotizm de aynı yönetim tarzından yararlanır, Kürt halkının esaretine yönelik uygulamalar da.
9) Ermeni soykırımı, Türkiye burjuvazisinin bir ulusal devlet inşa etme amacıyla bütün Anadolu sathında uyguladığı politikanın en ileri gittiği örnektir. Ermeni soykırımının dışında Türkiye son bir yüzyıl içinde Süryani, Asuri, Trabzon Pontus, Dersim gibi “tenkil, taktil, tecziye ve tedip” hareketleri yaşamıştır. Bu etnik temelli baskı uygulamalarına devrimci proletaryanın son vermesi gereklidir.
10) Türkiye’nin devrimci Marksistleri, bir gün yeniden ayağa kalkacak olan Ermenistan devrimci Marksistleri ile el ele tutuşacak, aynı Dünya Partisi için, aynı Ortadoğu ve Kafkaslar Sosyalist Federasyonu uğruna mücadele edecektir. Tarihimiz birdir, kurtuluşumuz da bir olacaktır.
Devrimci İşçi Partisi