Çorum katliamının 45. yılı: Bugün hâlâ devam eden mezhepçi tehlike

1980 yılında 28 Mayıs ile 4 Temmuz tarihleri arasında yaşanan Çorum katliamının bu yıl 45. yıl dönümündeyiz. 12 Eylül darbesinin hemen öncesinde yaşanan bu katliamda Alevilere yönelik mezhepçi düşmanlık yükseltildi, iş yerlerine ve Alevi mahallelerine saldırılar oldu, yüzlerce insan yaralandı ve 57 insanımız kaçırılıp işkenceyle öldürme dahil olmak üzere, çeşitli şekillerde katledildi.

12 Eylül’e giden sürecin son olaylarından biri olan Çorum katliamında devlet, kontrgerilla, burjuvazi ve emperyalizm iş birliği içindedir. Yükselen işçi sınıfı mücadelesini bastırmak için her zaman sarıldıkları mezhepçilik kartını tekrar oynamışlardır. Katliamın yaşandığı dönem Türkiye’de işçi sınıfının ayağa kalktığı, fabrikalarda örgütlenip hakları için mücadele ettiği, üniversitelerde öğrencilerin baskılara ve emperyalizme karşı mücadeleyi yükselttiği, toplumda sosyalist fikirlere yönelimin üst düzeyde olduğu, ayrıca etnik ve mezhepsel olarak ezilen insanların mücadeleye katıldığı yıllardır. Yüzlerce yıldır ayrımcılığa uğramış Alevi toplumun içinde sosyalist fikirlerin yeşermesi ve Alevilerin mücadelenin en önünden yürümesi katliamın hızlanmasının önemli nedenleri arasındaydı. Çorum katliamının öncesinde yaşanan Maraş katliamında da olduğu gibi burjuvazi, emekçi halkın ekonomik kriz ve yoksulluk nedeniyle duyduğu öfkeyi mezhep düşmanlığı ile sulandırmak istemişti.

Katliama giden süreç ve katliam sırasında yaşananlar

Çorum adeta bu mezhepçi provokasyon için hazırlandı. Olaylar başlamadan önce şehirde bazı üst düzey makamlara faşist bürokratlar atandı. İl Emniyet Müdürlüğüne daha önce Dersim’de görev yapmış Nail Bozkurt, Milli Eğitim Müdürlüğüne MHP’li Fethi Katar getirildi. MHP’li eski bakanın bacanağı olan ve olaylar yaşandığında yaptıklarıyla bu katliama destek olduğu açık olan Rafet Üçelli, Çorum valisi olarak atandı. Birçok öğretmen, okul yöneticisi ve polisin görev yerleri değiştirildi. Başka şehirlerden faşist çeteler getirildi ve bunlar silahlandırıldı. Ayrıca CIA ajanı Robert Alexander Peck katliam öncesi MHP’li il yöneticileriyle, Çorum valisi ve CHP’li belediye başkanı ile görüşmüştü. Katliam öncesi faşist kadrolarla birlikte saha çalışması yapmıştı.

Olaylar MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ın 27 Mayıs’ta öldürülmesi ile başladı. Bu saldırıyı protesto etme bahanesiyle sokağa çıkan faşist çeteler Alevilerin Alaaddin Camii’ne bomba attığı, suları zehirlediği yalanını yayarak intikam çağrıları yaptılar. Ardından iş yerleri yakılıp yıkılmaya başlandı. Ardından faşistler Alevi mahallelerine yöneldi. Bu süreçte TRT de camiye bomba atıldığı şeklindeki yalan haberi sıklıkla ekranlardan verdi. Faşistlerin Alevi mahallelerine saldırması karşısında mahallelerde barikatlar kuruldu. Faşistler bu barikatları aşamayınca; devlet, insanların canını korumak için kurduğu bu barikatları kaldırmanın derdine düştü. Vali Rafet Üçelli barikatların açılması için jandarma komutanına emir verdi. Polis panzeri ile barikatlar açılarak adeta katliamın tamamlanması sağlanmış oldu. Katliam özellikle Alevilerin çoğunlukla yaşadığı Milönü mahallesinde yoğunlaştı. Katliamın başladığı 28 Mayıs’tan zirve yaptığı 4 Temmuz’a kadar 57 insanımız öldürüldü, yüzlerce insan yaralandı. Bu katliam askeri darbeye bahane olarak gösterildi ve katliamdan tam iki ay sonra 12 Eylül askeri darbesi yapıldı.

Bugün hâlâ devam eden mezhepçi tehlike

AKP ve MHP iktidarı yarattığı ekonomik krizin faturasını emekçilere ödetmeye çalışmaktadır. Bu baskı rejimine artık yeter diyen özellikle gençliğin protestolarıyla ve fabrikalarda gün gün artan grev ve direnişlerle iktidarın temelleri sarsılmaktadır. Bunun yanında Suriye’de Esad rejiminin düşmesi ile birlikte Türkiye burjuvazisinin yayılmacı iştahı açılmıştır. Tekfirci ve mezhepçi çetelerin hamiliğine soyunarak Batı Asya’da (Ortadoğu) mevzi kazanmak hevesindedir. Bu sebeple katil HTŞ çetelerinin Suriye’de işledikleri Alevi katliamını görmezden gelmekte, katliamı gerçekleştiren çeteleri savunmakla kalmayıp ülkemizde misafir edip diplomatik temaslar kurmaktadır. Alevilere yönelik saldırıların benzerinin yarın Türkiye’de yaşanmayacağının garantisi yoktur. Zira geçmiş deneyimler bize hep bu olasılığın bir kenarda durduğunu göstermektedir. Burjuvazi sınıf mücadelesi ne zaman yükselse, emekçi halk ya da gençlik ne zaman mücadeleye katılsa Alevi ve Kürt düşmanlığını körükleyip mezhepçiliği kitleler nezdinde kullanmaktadır. Ayrıca emperyalizmin Suriye’de yaşanan Alevi katliamına olur verdiğini ve katil Colani’nin meşrulaştırılması için çalıştığını da görmek gerekir.

Bugün Alevi halkı hâlâ nefs-î müdafaa içinde yaşamaktadır. Hangi mezhepten, dinden veya etnik kimlikten olursa olsun tüm işçi ve emekçilerin birliğini savunmalıyız. “Kahrolsun ırkçılık ve mezhepçilik!” demeli, “Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarını yanına eklemeliyiz. Burjuvazinin biz emekçileri bölmek için kullandığı ırkçı, şovenist ve mezhepçi söylemlere kanmamalı, asıl düşman olan bizi sömürenlere karşı birlikte mücadele etmeliyiz.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2025 tarihli 188. sayısında yayınlanmıştır.