Bir devrimci olarak Trotskiy

Trotskiy

Trotskiy hakkında düşmanları ile “dost”larının birlikte uydurduğu en önemli efsane, büyük devrimcinin hep bir “muhalif” olarak kaldığı iddiasıdır. Düşmanları Trotskiy’i müzmin bir muhalif, Trotskizmi ise hem Doğu Perinçek’in, hem Yalçın Küçük’ün kullanmış olduğu terimle; bir “iktidarsızlık” doktrini olarak nitelemişlerdir. Bunun hem cinsiyetçi çağrışımları olan bir aşağılama çabası, hem de Trotskizmin aslında işçi sınıfının pratikte işine yaramayacak bir siyasi akım olduğunu iddia ederek gözden düşürülmesi girişimi olduğu ortadadır. Bu tür bir yaklaşım, aynı zamanda, “Trotskistler lafazan aydınlardır, bildikleri teori ve tarih üzerine konuşmaktır” biçiminde tekrarlanan küçümseme çabasıyla akraba olduğu da açıktır.

“Dost”larının Trotskiy’e ve Trotskizme neden hep bir muhalefet imajı yakıştırmaya çalıştığı ise meçhuldür. Bunların bir kısmı 21. yüzyılda, artık Stalinizm çökmüşken bile hâlâ “Sol Muhalefet” ya da “Devrimci Muhalefet” gibi kavramları kendi adlarına takmakta tereddüt etmezler. Sanki neredeyse Trotskiy’in düşmanlarının yaratmaya çalıştığı karikatürü cisimleştirmek arzusundadırlar. Bir devrimci önder, tarihsel gelişmenin zorunluluğu altında, 1923’ten 1933’e on yıl boyunca bir partiden, Ekim devriminin partisinden ve bir Enternasyonal’den, kendisinin Lenin’le birlikte kurduğu Komünist Enternasyonal’den kopmayı yanlış bulduğu için, bunları eline geçirmiş olan ekibe muhalefet etti ve “Sol Muhalefet” adını kullandı diye, onu bugün ve ebediyen “muhalefet” terimi ile özdeşleştirmek de neyin nesi?

Tam tersine, Trostkiy bütün hayatı boyunca, düşüncesiyle ve eylemiyle iktidar için mücadele etmiştir. Ama bu ne kişisel bir iktidardır ne de bir zümrenin iktidarı. Bu, işçi sınıfının iktidarıdır. Hem de tek bir ülkenin işçi sınıfının değil, bütün dünyanın işçilerinin ortak iktidarı. Trotskiy hayatı boyunca dünya sosyalist devriminin bir sözcüsü ve eylemcisi olmuştur. Stalinizme “muhalefet” ederken bile, Çin’de ya da İspanya’da işçi sınıfının iktidarı almasına engel olduğu için ona karşı mücadele etmiştir. Yani bazı “dost”larının yücelttiği “muhalefet”, aslında iktidarın yolundaki engellerin ayıklanması operasyonundan başka bir şey değildir!

1905 devriminde Trotskiy

Trotskiy 1896’da, daha 17 yaşındayken devrimci, bir sene sonra da Marksist olmuştur. Ama devrimle ilk sınavı 1905’i bekleyecektir.  1905 devrimi patlak verdiğinde, Trotskiy henüz 26 yaşındadır. Ama bu devrimde, en ön planda bir rol üstlenir. Sonbaharda, genel grev dalgasıyla birlikte kurulduktan bir süre sonra Petrograd İşçi Sovyeti’ne başkan seçilir. Burada, 1917’de işçi sınıfı iktidarının önce nüvesini, sonra da organlarını oluşturacak olan sınıf kurumu ilk kez tarih sahnesine çıkmıştır. Trotskiy, birçok Rus Marksistine karşıt olarak bu kurumun önemini derhal kavrayacak ve hakkını verecektir.

Trotskiy, 1905 devriminde bir yandan liberal burjuvazinin yalpalamasına karşı işçi sınıfının bağımsız biçimde devrime önderlik etmesini savunurken, bir yandan da Çar’ın, mücadelenin ateşini söndürmek üzere yaptığı sözde reformlara karşı işçi sınıfını uyarmıştır. Bu dönemde, Petrograd Sovyeti’nin başkanı iken yaşadığı iki olayda takındığı tutumlar ile ünlüdür. Bunlardan biri, devrimci mizahın önde gelen örneklerinden biridir: Çar’ın başbakanı Kont Witte, genel grevi bitirmek için yaptığı çağrıda sınıfa “işçi kardeşlerim” diye hitap edince, Trotskiy Sovyet adına verdiği cevaba “Proleterlerin Kont Witte ile hiçbir akrabalığı yoktur” diyerek başlar!

Diğeri ise, siyasi içeriği bakımından daha fazla ağırlığa sahiptir. Genel grev karşısında ürken Çar, devrimin başlamasından on ay sonra nihayet bir anayasa, siyasi haklar, bir parlamento ve herkese oy hakkı vaat eden bir Manifesto yayınlar. Trostkiy, Çar’ın Manifesto’yu yayınladığı gün üniversitede düzenlenen devasa bir işçi mitinginde, kitleler heyecan ve umut içindeyken, konuşmaların yapıldığı balkondan kitlelere seslenir. Bütün gücün işçi sınıfında olduğunu, Çar’ın Manifestosu’nun bir kâğıt parçası olduğunu söyler ve elindeki Manifesto’yu parçalarken bir yandan da şöyle der: “Bugün bize verdiler bunu. Yarın elimizden alacaklar ve şimdi gözlerinizin önünde benim yaptığım gibi, bu kâğıttan özgürlüğü böyle yırtacaklar.”

Büyük Rus devriminde Trotskiy

Trotskiy 1905’te bağımsız bir devrimci idi. 1917’de ise Lenin’le aynı proleter devrim programını savunduğunu görerek Bolşevik Partisi’ne katıldı. 1917 devrimi bu iki dev önderin, proletaryayı günlük iniş çıkışların şaşkınlık verici karmaşasından büyük bir ustalıkla geçirip iktidara taşımasına sahne olmuştur. Lenin ve Trotskiy, burjuvazinin Geçici Hükümeti ile işbirliği yapan Menşeviklerden, Sosyalist Devrimcilerden, hatta başlangıçta Stalin dâhil hemen hemen bütün önde gelen Bolşevik liderlerden farklı olarak “Bütün iktidar Sovyetlere!” sloganında birleşmişlerdi. Temmuz ayındaki ilk silahlı ayaklanma provasında, onun ardından gelen Kornilov darbesinde ve (yeni takvimle) 7 Kasım’da geçekleşecek olan esas ayaklanmada da hep hemfikir oldular.

1917 devriminin mimarı bu iki önderdi, ama uygulama Trotskiy’in oldu. Lenin Temmuz günlerinden sonra Bolşeviklere yönelen baskı karşısında, devrime kadar Finlandiya’da gizlenmek zorunda kalacaktı. Buna karşılık Trotskiy, 1905 deneyiminin bir kazanımı olarak yeniden Petrograd İşçi Sovyeti’nin başkanlığına seçilmişti. Başkan sıfatıyla, Sovyet’i saldırılara karşı korumak için oluşturulan Devrimci Askeri Komite’nin de başına geçti. Ve bu konumu gereği, Ekim devrimini zafere götüren silahlı ayaklanmayı o yönetti. Tarihte ilk kez proletaryaya kalıcı olarak siyasi iktidarı kazandıran adama “iktidarsızlık” suçlaması yapmak komik bile değil, sefil bir düşünce tarzıdır.

İktidarı sadece almak değil, emperyalistlerin ve Rusya’nın mülk sahibi sınıflarının açtığı savaşa karşı korumak da, esas olarak Trotskiy’in işi olmuştur. 1918-1921 arası süren İç Savaş, elbette bütün Rus işçi sınıfının kahramanlığıyla, Sovyet hükümetinin ve Bolşevik Partisi’nin desteğiyle kazanılmıştır. Ama Lenin’in önerisiyle Savaş Komiserliği’ne getirilen Trotskiy’dir ki, o Kızıl Ordu’yu sıfırdan kurmuş, demir bir yumrukla yönetmiş, ünlü Zırhlı Treni içinde dünyanın en geniş topraklarına sahip ülkesinde basmadığı yer bırakmamış, birliklerinin başında zaferi kazanmıştır. Fidel Castro ya da Che Guevara’ya ne kadar iktidar düşmanlığı yakıştırılabilirse, Trotskiy’e de o kadar atfedilebilir!

Bir proleter iktidarı doktrini olarak Trotskizm

Bütün bunların ötesinde, Trotskiy’in kendi eylem ve düşüncesinin ürünü olan sürekli devrim programı, özgül olarak bir proleter iktidarı doktrinidir. Trotskiy, 1905 devriminde bütün toplumsal güçlerin konumlanmasını tartarak, Rus devriminin gelecekte tekrar ayağa kalktığında yürüyeceği yolu belirlemiş ve buna “sürekli devrim” adını takmıştır. Burjuvazinin işçi sınıfından duyduğu korku dolayısıyla devrimciliğini yitirdiği bir ülkede demokratik devrime bile, arkasına köylülüğü alan proletarya öncülük edecektir. Ama iktidara geçen proletarya, yüzünü sosyalizme dönmeden edemez. Herkesin “İktidar sırası burjuvazide” dediği bir Rusya’da, tek başına Trostkiy işçi sınıfı iktidarını ilk kez ve 1917’ye dek sosyalist hareketin programına yazmıştır. Sürekli devrim programı, 1917’de tıpatıp uygulanacaktır! Artık Lenin de bu anlayışın yanındadır!

Trotskiy, 1928’de bu yaklaşımı genelleştirerek 20. yüzyıl dünya devriminin programı haline getirmiştir. Onun bu öngörüsü Çin’den Yugoslavya’ya, Küba’dan Vietnam’a 20. yüzyılın en önemli devrimlerinde tekrar tekrar doğrulanmıştır.

İşin özeti şudur: Trotskiy hayatı boyunca kalemiyle de, silahıyla da burjuvazinin ve toprak sahiplerinin iktidarını devirmek ve yerine köylülük tarafından desteklenen bir proletarya iktidarı kurmak için mücadele etmiştir. Bugün de Trotskizmin anlamı en ön planda budur.