Emperyalizme ve Siyonizme kalkan olmaya hayır!

Bu tabloyu ancak emperyalizmin esas olarak ezdiği ve savaşların ve olası savaşların esas mağduru olan emekçi sınıflar değiştirebilir. Irak savaşı öncesinde olduğu gibi İran'a karşı yapılan emperyalist planların da karşısına dikilmek gerekir.

Bilindiği gibi İran nükleer enerji üretme çalışmalarına başlamış ve bu çalışmalar başta ABD ve İsrail olmak üzere emperyalizmin tepkisine yol açmıştır. Bu tepkinin sebebi İran'ın bir nükleer güce dönüşmesinin ABD ve İsrail'in bölgedeki nükleer tekelinin ortadan kalkmasına yol açacak olmasıdır. Her ne kadar İran nükleer programını barışçıl amaçlarla sürdürdüğünü iddia etse de İsrail'i vurabilecek füzeler geliştirmektedir ve bu durum İsrail'de ciddi bir tedirginlik uyandırmaktadır. İran nükleer silah sahibi olduğunda ABD'nin Irak savaşına benzer operasyonlar yapmasının, İsrail'in aklına estikçe Lübnan'a saldırmasının çok daha riskli bir hal alacağı açıktır. Bu yüzden söz konusu kalkanın öncelikle İsrail için kurulduğu ortaya çıkmaktadır. Daha geri planda olmak üzere Türkiye'de kurulacak füze kalkanı ABD ve NATO tarafından aynı zamanda Rusya'ya karşı bir mevzi olarak da değerlendirilmektedir. Ancak bu değerlendirme yüksek sesle ifade edilmemektedir.

Emperyalist saldırganlığın bir mevzisi olarak görülmesi gereken "füze kalkanı"na karşı çıkılması gerektiği açıktır. Ancak bu karşı çıkışı salt barışçı düşüncülerle yapmak yanlıştır. İsrail ve ABD'nin nükleer silah tekelini elinde bulundurduğu bir coğrafyada nükleer silah sahibi olmak meşru bir hak olarak görülmelidir. İran uluslararası dengeler dolayısıyla açıkça ifade etmese bile İran'ın nükleer silah üretme hakkı savunulmalıdır. Çünkü emperyalistlerin iddia ettiği gibi İran bir tehdit unsuru değildir. Esas İran'ı ve bölgede ABD emperyalizminin, Siyonizm'in karşısında kim varsa onları tehdit eden, ABD, İsrail ve tabii ki NATO'dur.

Türkiye'nin özel konumu

Burada hem NATO üyesi olarak hem de İran'ın komşusu olarak Türkiye'nin özel konumu öne çıkmaktadır. ABD, İran'ın nükleer programına karşı Birleşmiş Milletler nezdinde yaptırım uygulanması için bastırırken Türkiye ve Brezilya ayrıca inisiyatif alarak İran'la nükleer takas anlaşması imzalamıştı. Bu anlaşmaya göre İran, nükleer silah için de kullanılabilecek olan radyoaktif maddelerin Türkiye'de uluslararası gözetim altında depolanmasını kabul etmişti. Tayyip Erdoğan önderliğinde AKP hükümeti bir yandan emperyalizmle işbirliğine devam ederken diğer yandan Ortadoğu'da prestijini arttıracak çıkışlar yapıyor. Bununla birlikte, füze kalkanı projesi Türkiye'yi kaçınılmaz biçimde taraf olmaya zorlayacak bir süreci başlatmış durumda. Ya emperyalizmden ve Siyonizmden yana olacaksın ya da karşısında...

Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin karşısına dikilelim

Bu tabloyu ancak emperyalizmin esas olarak ezdiği ve savaşların ve olası savaşların esas mağduru olan emekçi sınıflar değiştirebilir. Irak savaşı öncesinde olduğu gibi İran'a karşı yapılan emperyalist planların da karşısına dikilmek gerekir. Daha önce Irak'ta olduğu gibi İran'da da iktidara politik anlamda kefil olmak mümkün değildir. İran'da hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde gerici bir rejim vardır. Ne var ki söz konusu olan, bölgedeki gericiliğin merkezi konumundaki ABD emperyalizmi ve Siyonizm'in önünde engel olarak yükselen her gücü sindirme çabasıdır. Bu yüzden tüm sendikalar, emekçilerden yana siyasi partiler, meslek örgütleri "emperyalizm İran'dan elini çek!" diyecek herkes bir araya gelerek emperyalizme karşı güçlü bir kalkan oluşturmalıdır.


Nükleer silah sahibi ülkeler

Nükleer Silah Sahibi Ülkeler

Nükleer Silah Sayısı

İlk nükleer silaha sahip olduğu yıl

Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT)

A.B.D.

10.640

1945

İmzaladı

Rusya Federasyonu

8.600

1949

İmzaladı

İngiltere

200

1952

İmzaladı

Fransa

350

1960

İmzaladı

Çin Halk Cum.

400

1964

İmzaladı

Hindistan

45-95 (tahmini)

1974

İmzalamadı

Pakistan

30-55 (tahmini)

1970’li yıllar

İmzalamadı

İsrail

100-200 (tahmini)

1967

İmzalamadı


Bir savaşta nükleer silah kullanan tek ülke ABD’dir

ABD İkinci Dünya savaşının son aşamasında Japonya’ya karşı iki kez atom bombası kullanmıştır. İlk bomba 6 Ağustos 1945’te Hiroşima kentine atıldı. Bombanın ilk etkisiyle tam 70 bin insan hayatını kaybetti. Ancak bombanın radyoaktif etkileri ilk beş yılda 200 bin insanın ölümüne neden oldu. 10 binlerce insan sakat kalırken yeni doğan kuşaklar radyasyon dolayısıyla sakatlıklar ve hastalıklarla boğuşmak zorunda kaldı. Hiroşima’dan 3 gün sonra Nagazaki’ye atılan atom bombası da yine ilk etapta 75 bin insanı katletti. Hiroşima’da yaşananların aynısı Nagazaki’de de yaşandı. Atom saldırısını takip eden yıllarda kitlesel ölümler yaşandı. Atom bombasının hemen ardından Japonya teslim olduğunu açıkladı. Aslında Japonya’nın savaşı yitirdiği belli olmuştu ve teslim bayrağını çekmesi gün meselesiydi. Ama ABD sivilleri kitlesel biçimde katlederek ve daha fazlasını yapma tehdidiyle Japonya’ya ve bütün dünyaya artık kendisinin dünyanın tek hakimi olduğunu ilan ediyordu. ABD soğuk savaş yılları ve bugün hâlâ başka ülkelerin nükleer silah sahibi olmasını kendi nükleer gücünün gerekçesi yapıyor. Oysa tarihte ABD’den başka hiçbir ülke bir savaşta nükleer silah kullanmadı.

Füze kalkanı nedir?

Füze kalkanı projesinin kökleri SSCB ve ABD'nin karşılıklı olarak büyük çapta nükleer silahlanma yarışına girdiği soğuk savaş döneminde yatmaktadır. İki ülke ellerinde karşı ülkeyi defalarca tarumar edecek kadar silah biriktirmişlerdir. Böyle bir nükleer yarış söz konusu olduğunda karşı tarafa üstünlük sağlamak iki şekilde mümkün olmaktadır. Bunlardan birincisi karşı ülkenin misillemesini zayıflatmak üzere ilk saldırıyı gerçekleştirmek ve böylece karşı tarafa mümkün olan en büyük zararı vermektir. Bu tabii son derecede riskli bir yoldur. İkinci yol olan füze kalkanında, buna sahip olan ülke düşman ülkeye karşı misilleme tehdidi olmadan nükleer saldırı gerçekleştirebilecektir. 1983'te ABD Başkanı Ronald Reagan "Yıldız savaşları" projesini başlatarak nükleer dengeyi ABD lehine bozma girişiminde bulunmuştur. SSCB'nin yıkılmasından sonra da ABD bu çabalarından vazgeçmemiş ve en son 2007 yılında aynı amaçla Doğu Avrupa'ya füze kalkanı kurmaya çalışmıştır. ABD her ne kadar kalkanın İran'a yönelik olduğunu iddia etse de Rusya bu girişimin sert bir şekilde karşısında durmuş ve bunu savaş sebebi sayacağını ilan etmiştir. Bu çıkış üzerine ertelenen proje 14 Ekim'de Brüksel'de yapılan NATO toplantısında tekrar gündeme getirilmiş ve Rusya'nın da tepkisi gözetilerek kalkanın yerleştirileceği yer olarak Türkiye önerilmiştir. 20 Kasım'da Portekiz'in başkenti Lizbon'da yapılacak NATO toplantısında bu projenin bir NATO projesi olarak uygulanıp uygulanmayacağı tartışılacaktır.