Başyazı: Düzen siyasetinin kirli oyununu sınıf siyaseti bozar
İktidar halkın çoğunluğunun gündemi olan hayat pahalılığına, işsizliğe bir çözüm üretmiyor. Dolayısıyla da geleceğe dair herhangi bir umut veremiyor. Tabii ki ben yapamıyorum, yapabilen gelsin de demiyor. Çünkü düzen siyaseti söylendiği gibi bir hizmet yarışı değildir. Siyasi iktidarlar hâkim ve sömürücü sınıfların çıkarları doğrultusunda ülkeyi yönetirler ve ellerinde tuttukları gücün nimetlerinden de fazlasıyla yararlanırlar. Bol bol yolsuzluk ve suça da karışırlar. Hele demokrasiyi ayaklar altına almaya başlayan türden iktidarlar. Bu sebeple de iktidarı bırakmamak için ellerinden geleni yaparlar. AKP ve iktidarı paylaştığı asker sivil müttefikleri de bunu yapıyor. Emekçi halkın dertlerine çözüm üretmiyorlar, sadece kendi iktidar sorunlarıyla ilgileniyorlar. İktidarda kalmak için de çözümü işçiyi, emekçiyi, yoksulu provokasyonlarla birbirine düşürmekte, kardeş kavgasını körüklemekte buluyorlar. Halka umut veremiyorlar bunun yerine alabildiğine korkuyu yayıyorlar.
İşçinin, emekçinin, yoksulun derdi ve gündemi yerine gündemi neler kaplıyor? Her konu bir din tartışmasına ya da yaşam tarzı kutuplaşmasına çekilmek isteniyor. Bir kadın şarkıcı ya da medyatik bir profesörün sözleri arşivlerden çıkartılıp servis ediliyor. Yolsuzluklar, hırsızlıklar, cinayetler olduğunda ıslık çalarak havalara bakan savcılar bu tür olayların üstüne atmaca gibi atlıyor. Yetmeyince bizzat Erdoğan devreye giriyor. Hiç gündemde yokken Alevilikle ilgili dini fikirlerini ortaya atıyor. Bunu Alevileri en fazla rencide edecek ve kışkırtacak şekilde yapıyor. Daha önce dokunulmazlığını kaldırdıkları HDP milletvekili Semra Güzel’i, ters kelepçeyle, saçlarını çekiştirerek onun nezdinde kendisine oy vermiş milyonlarca Kürdü aşağılamaya çalışarak ve kışkırtarak tutuklamaya sevk ediyorlar. Erdoğan muhaliflere neden sürekli küfür ediyor, argo kelimeler kullanıyor? Her konuşmasını prompterdan okuyan Erdoğan bu lafları ağzından mı kaçırıyor yoksa bilerek isteyerek ortamı kızıştırmaya mı çalışıyor?
Oynanan oyun açık değil mi? Ekmek ve hürriyet isteyen işçiyi, emekçiyi yaşam tarzı, dinsel, mezhepsel ve etnik farklıkları kaşıyarak karşı karşıya getirmek istiyorlar. Kürdün hakkını savunana bölücü, Aleviyi savunana dinsiz, yolsuzlukları gündeme getirene dış güçlerin adamı ve hakkını arayan herkese terörist yaftası yapıştırıyorlar. Ama en çok da Türk işçi Kürt işçiye terörist olarak baksın, Sünni Aleviyi dinsiz olarak görsün, AKP-MHP seçmeni olan işçi emekçi muhalif görüşteki sınıf kardeşinden kuşku duysun istiyorlar. Bu oyuna gelirsek milyonların gündemi düzen siyasetinin sinkaflı gürültüsü içinde duyulmaz. İşçinin emekçinin yoksulun acil sorunları düzen siyasetinin tozu dumanı ardında görülmez. Hele bir de bugünkü gibi onların ekmeğine yağ süren bir düzen muhalefeti varsa… Millet İttifakı ve Altılı Masa da sermaye partilerinden oluştuğu ve onlar da işçiye emekçiye düşman olduğu için gündemin sınıfsal meselelere, yoksulluğa, işsizliğe gelmesini istemiyor. Bu yüzden onlar da iktidarının oyununda gönüllü rol alıyorlar.
İşçiler emekçiler oynanan oyunu görmeli. Ne derlerse desinler, Alevinin Kürdün hakkını hukukunu eşitliğini savunacağız. Erkek egemenliğine karşı kadınların haklarını ve yaşamını, dinin suistimal edilmesine karşı laikliği savunacağız. Hakkı yenen ezilen kim varsa zalimin karşısında, onun yanında olacağız. Ama istibdad rejimiyle hesaplaşma alanını, yani kavga meydanını biz belirleyeceğiz. İktidarın halkın içinde ayrımcılık yaratıp, ırkçı, mezhepçi provokasyonlarla kendini çoğunluğun temsilcisi, karşısındakileri de azınlık olarak göstermesine mâni olacağız. Bunu kardeş kavgasına karşı sınıf kavgasını geçirerek yapacağız. Çünkü çoğunluk biziz! Bizi bölmeye çalışanlar, halk arasında yaşam tarzı, kimlik ve inanç temelinde ayrımcılık çıkaran, kin ve nefret yayanlar bir avuç sömürücü azınlığın menfaati doğrultusunda hareket eden, sermayenin ve emperyalizmin çıkarlarını güdenlerdir. Çoğunluk işçidir, emekçidir, yoksul halktır. Çözüm sınıf kavgasında ve sınıf siyasetindedir!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2022 tarihli 156. sayısında yayınlanmıştır. Bu yazıyı Gerçek'in podcast hesaplarından sesli olarak dinlemek için aşağıdaki resmin üzerine tıklayın.