“Burger zulmüne tazminat kararı”
İstanbul’un Topkapı’dan Zeytinburnu’na koskoca bir bölgesi Hitler’in gaz odalarına benzer hale geliyor. BDP’li bir yönetici gazdan hayatını yitiriyor. Küçücük çocuklar bile dayağa maruz kalıyor. Haber değil. Diyarbakır’da olağanüstü hal gibi polis önlemleri halka vız geliyor, tırız gidiyor. Yüz binler meydana çıkıyor, düzeni ağır bir yenilgiye uğratıyor. Haber değil. Bugün adını taşıyan paçavra, 19 Mart Pazartesi günü manşetini “Burger zulmüne tazminat kararı” diye atıyor!
İstanbul’un Topkapı’dan Zeytinburnu’na koskoca bir bölgesi Hitler’in gaz odalarına benzer hale geliyor. BDP’li bir yönetici gazdan hayatını yitiriyor. Küçücük çocuklar bile dayağa maruz kalıyor. Haber değil. Diyarbakır’da olağanüstü hal gibi polis önlemleri halka vız geliyor, tırız gidiyor. Yüz binler meydana çıkıyor, düzeni ağır bir yenilgiye uğratıyor. Haber değil. Bugün denen paçavra, 19 Mart Pazartesi günü manşetini “Burger zulmüne tazminat kararı” diye atıyor!Ya cemaatin ciddi gazetesi Zaman? Onun manşeti (aynen şimdilerde yolları ayrılmaya başlayan kardeşi Yeni Şafak’ınki gibi) Suriye’ye karşı savaş kışkırtıcılığına ayrılmış. Ama mükemmel bir sürmanşeti var: “Aşırı ilaç kullanımı migreni kronikleştiriyor”. Sizin aşırı dozda cemaat taraftarlığınız da gazetenizi komikleştiriyor!
Gazete kılığında dolaşan bu kâğıt parçaları, insanın zekâsına ve algılama kapasitesine hakaret anıtları olmakla kalmıyor, kendi budalalıklarını da ortaya koyuyorlar.
Bugün ve Zaman en komik örnekler. Ama düzen basınının neredeyse tamamı, Newroz olaylarını önemsizleştirmekte, halkın gözünden saklamaya çalışmakta birbirleriyle yarışıyor. Bunun bir istisnası haberi ana manşet yapan Habertürk. Yapmaz olaydı. Kürt düşmanlığı kokuyor: başlık “Bayrama bak!”. Altında şu yazıyor: “21 Mart’taki bayramı erken ‘kutlayanlar’ dün Nevruz ateşini molotofla yaktı.” Bir başka istisna Hürriyet: manşetin hemen sağında yer vermiş. Vermez olaydı: “Kin ateşi”. Yine Newroz’a ve Kürt halkına saldırı. Bir de Star manşete yerleştirmiş. Yerleştirmez olaydı: “Silah, şiddet, ateş, Nevruz”. Gerisi hep gizlemiş. Yani düzen basını dün yaşananları önemli haber saymamış, bu bir.
İkincisi, bütün burjuva basını (bir-iki istisna ile, onlara döneceğiz) İçişleri Bakanlığı’nın gizli genelgesi ile Newroz kutlamalarının yasaklanmasını demokratik bir hakkın ayaklar altına alınması bakımından görmezlikten geliyor, hakikati tam tersine çevirerek dün yaşanan olayların suçunu bütünüyle Kürt halkının üzerine yıkıyor. Başlıklara bakalım. Akşam: “Yaktılar yıktılar”. Bugün: “Nevruz terörü”. Sabah: “Bu nasıl nevruz!” (Bunu “yaktılar, yıktılar, korsan nevruz” edebiyatı izliyor.) Yeni Şafak: “Nevruza erken provokasyon”. Zaman: “Nevruz ateşiyle sokakları yakmaya çalıştılar.” Hürriyet, Star ve Habertürk’ü biraz önce yazdık.
Üçüncüsü, burjuva basını İdris Naim Şahin ve onun dengi olduğunu kanıtlayan İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun düzeyine inmiş durumda. Neredeyse hepsi, bir “erken Nevruz” sendromuna yakalanmış bulunuyor. Tarihsel olarak önemli günlerin devlet tarafından değil, kitleler tarafından kutlanmasının, o gün iş gününe rastlıyorsa hafta sonuna alınması son derecede yaygın bir uygulama iken, daha yeni 8 Mart 11 Mart’ta kutlanmışken, bu yıl gizli genelgenin doğrultusunda valiler “Nevruz gününde kutlanır” diye yine insan zekâsına hakaret niteliğinde bir laf çıkarttılar. Hemen hemen bütün gazetelerin istisnasız “erken nevruz” ateşine kapılmış olduğu dehşetle görülüyor. Dehşetle. Bu ülke hâkim sınıflarının zekâ düzeyi bu, demek ki!
Bu bizi dördüncü noktaya getiriyor. Kürt sorunu söz konusu olduğunda, burjuvazinin birbiriyle en düşman kanatları hemen söz birliğine giriyor. Bütün işlevini AKP karşıtlığına adamış Sözcü gazetesi, aynen Uludere katliamında olduğu gibi, Bugün ve Sabah gibi düşmanlarıyla neredeyse aynı başlığı atmış: “Yakıp yıkıp taşladılar, bunun adı bayrammış”. Üst başlık ise “erken Nevruz” sendromuna kapılmış: “Erken Nevruz’da inat ettiler, olay çıkardılar.” Son zamanlarda AKP’ye karşı Kürt hareketini kullanma taktiğini benimsemiş olan Cumhuriyet bile şu manşeti atmış: “Erken Nevruz’da bir ölü”. Ötekiler gibi histeriye kapılmamış, ölümden söz etmiş, ama o da İdris Naim Şahin’in “erken Nevruz” sendromundan muzdarip! Milliyet AKP karşıtı değil, ama yaklaşımı Cumhuriyet ile aynı: “Erken Nevruz çatışması” başlığını atmış. Soğukkanlı, ama erkenci!
İstisna denebilecekler, beklenebileceği gibi, Radikal ve Taraf. Cemaatçi Eyip Can, solcu okuyucusunu kaybetmemek için sürmanşet yapmış olayları. Üstelik tek başına Kürt hareketini suçlayanlardan da ayırmış kendini. Tipik burjuva liberal tavırla, zalim ile mağduru eşitlemiş: “İnatlaşma can aldı.” Bu tipler, 12 Eylül öncesinde faşist saldırılara “sağ sol çatışması” derlerdi. Şimdi “ordu kışkırttı” diyorlar. 2008 ve 2009’da 1 Mayıs Taksim mücadelesi için “inatlaşma” derlerdi. Şimdi “aman ne güzel, 1 Mayıs’ta Taksim meydanı çocuk bahçesine dönüyor” diye seviniyorlar! Utanma yok bunlarda!
Öteki istisna Taraf. Bu haberi dün Türkiye’de yaşanan en önemli haber olarak görmemekte, sadece bir fotoğraf ile vermekte ötekilerden farkı yok. İçişleri Bakanlığı anlaşılan iyi hizaya çekmiş gazeteleri! Ama fotoğrafın altında “Newroz’da gaz faciası” yazıyor. Polis gazı esas kötülük demek ki. Ötekilerdeki “Nevruz” burada olmuş “Newroz”. Bütün bunlardan önemlisi de Taraf, Diyarbakır’daki tarihi olayı yansıtan tek gazete: koyduğu fotoğraf Diyarbakır’da halkın polis karşısındaki zaferini, Newroz’un kutlandığı alanda yüz binleri gösteriyor. Mecbur. Çünkü Taraf’ın misyonu, bu yüz binleri AKP ve cemaate taşımak. Bunu yapabilmesi için o yüz binlere sevimli görünmesi gerekiyor. Ama sırtındaki burjuva derisi de haberi haber haline getirmesine engel oluyor. Haberi ne manşet yapabiliyor, ne sürmanşet!
“Her halk layık olduğu yönetimi bulur” diye bir laf vardır. Gericidir. Halkların diktatörlüklere, gerici rejimlere, hatta faşizme layık olduğu anlamına gelir çünkü. Ama o lafı değiştirerek söylersek doğruya yaklaşmış oluruz: “Her burjuvazi layık olduğu rejimi bulur.” Türkiye’nin burjuvazisi ve onun düşünsel alandaki temsilcileri, AKP’nin, bırakın AKP’yi İdris Naim Şahin’in düzenine ve düzeyine layık olduklarını bu olayla kanıtlamışlardır. Buna bu hükümeti yeryüzüne inmiş iblis gibi gören kanatları da (Sözcü, Cumhuriyet vb.) dahildir burjuvazinin.
Bu saptama, bizi bir başka saptamaya götürüyor. Bu burjuvazi, en basit bir demokratik hakkın, gösteri yapma hakkının, bu derecede alenen ve çürüklüğü bu derecede aşikâr gerekçelerle (“erken Nevruz”) ayaklar altına alındığı bir durumda bu hakları savunamıyorsa, yarın başka hakları da savunamayacağı açıktır. Kürt sorunundan korkusu, Türkiye burjuvazisini İslamcısı ile, Batıcı-laiki ile anti-demokratik rejimlere neredeyse mahkûm ediyor. Bu aymazlık, burjuvazinin farklı kanatlarının farklı dönemlerde kendisinin de baskı altında kalmasının dinamiklerinden en azından birini ortaya koymaktadır. Başkalarının hakkını korumak istemeyen, kendi haklarının da ayaklar altına alınmasına razı olacaktır! Dünkü rezilliği yapan, 28 Şubat’a layıktır! Dünkü rezilliğe susan, AKP hükümetinin baskılarına layıktır!
Sola ve Kürt hareketine bir çağrı ile bitirelim. 2012 Newroz faciası ve skandali karşısında düzen fanatizmini ve düzey yoksunluğunu bu derecede çıplak biçimde ortaya koyan bir burjuvazinin içinde “demokrat” kanatlar aramaktan vazgeçin. Peki ne yapalım, demeyin. Bursa’daki Bosch işçisiyle Diyarbakır Newroz alanındaki Kürt yoksulunu birleştirdik mi her şeyin önü açılır. Kolay mı? Devrimci mücadelede ne ne zaman kolay oldu ki?