Tunus’ta çakan kıvılcımın 15. yılı

Tunus’ta çakan kıvılcımın 15. yılı

Bundan 15 yıl önce, Kuzey Afrika’nın küçük ülkesi Tunus’ta büyük bir kıvılcım çaktı. İşsizlik illetinden kurtulabilmek için seyyar satıcılık eden Muhammed Buazizi adlı genç, Tunus’taki otuz küsur yıllık yoz Ben Ali rejiminin kolluğu seyyar arabasına el koyunca daha fazla dayanamadı. Gitti, yaşadığı Sidi Buzeyd şehrindeki İş Kurumu’nun önünde, gencecik bedenini ateşe verdi. Emekçi halkın bir gariban evladının kendi canına kıydığı bu eylem, ilk bakışta bir çaresizlik ifadesi gibi gelebilir. Fakat kısa sürede görüldü ki o çaresizlik sadece Buazizi’nin değil, hem yaşadığı güney Tunus’un emekçi şehir ve kasabalarının hem bir bütün olarak Tunus’un hem de tüm Arap dünyasının ekmeğe ve haysiyete susamışlığıymış.

2010’un son günlerinde kıvılcımı çakılan o alev, Arap dünyasının hemen hemen her ucuna bir şekilde değdi. Öncelikle Tunus’ta ve Mısır’daki devasa kitle eylemleri, Tunus’un dev işçi sendikası UGTT’nin de elini şaltere uzatmasıyla, Mısır’da ise böylesi bir sendikaya sahip olmayan işçilerin kolları sıvayıp grevi tabandan örgütlemesiyle devrime döndü, on yılların müstebitlerini tahtından etti. Eylemler Umman’dan Ürdün’e kadar yayıldı, Fas gibi devletler ise, söz gelimi azınlık Berberi diline anayasal güvence vermek dahil binbir hamle ile sürecin önünü ancak alabildi. Devrim, ayağa kalkmaz denen Arap halkının ne büyük ihtişamla dünya siyasetine damgasını vurabileceğini ve bu devrimin sınırları ne büyük hızla aşabileceğini gösterdi.

Fakat daha bölge halkları örgütlerini kurup, devrimlerini sonuna kadar götüremeden akbabalar da üşüştü devrimin üstüne. Küçük ada ülkesi Bahreyn’de, devrim neredeyse monarşiyi götürecekti ki Suudi Arabistan’ın orduları devrimi ezmek için Bahreyn’e girdi. Suriye’de ilk altı ay gerçek bir halk isyanı olarak başlayan süreç, hızla gerici bir iç savaşa dönüştü. Yemen’de ise başarılı devrim süreci yarı yolda kalıp yine bir iç savaşa döndü. Devrim ne kadar haşmetliyse, uzun yıllara yayılan bu iç savaşlar o kadar kanlı, bölge halkları için de o kadar sarsıcıydı. Mısır’da Abdülfettah Sisi, Tunus’ta Kays Said gibi sahtekârlar, daha dün devrim için sokağa dökülmüş olan yüzbinleri kendi gerici programlarına ikna edebildilerse bunun en önemli sebebi; devrim ve karşı devrim yenişemeyince tüm halkı kasıp kavuracak bir iç savaşın heyulası, Suriye’nin ve Yemen’in korkusu, halkın saflarında gezdiği içindir.

Fakat devrimin üstüne üşüşen akbabaların marifetiyle, devrimin dolaysız sonucu kanlı iç savaşlar ve Sisi gibi diktatörlükler olmuş gibi gözükse de bu kötü bilanço dahi devrimin Arap halkının ta içine işleyen izlerini silemedi. İlk doğan fırsatta bu sefer 2018-2019’da halk, ilk dalgayı kaçıran Arap ülkelerinde; Cezayir’de, Sudan’da, Lübnan’da, Irak’ta ayağa kalktı. Bir kez daha sarstı müstebitlerin, yer yer de emperyalistlerin ve işbirlikçilerin tahtını. Fakat on yıllardır örgütsüzlüğün erdemine dair yalanları, halkın zor kullanmasının meşru olmadığı gibi palavraları dinlemek zorunda kalan kitleler devrimci örgütlerinden yoksundu, yani bir anlamda bu büyük kavgada silahsızdı.

2011’in ve 2019’un iki dalga Arap devrimlerinin dersi, Batı Asya’nın (Ortadoğu) ve Kuzey Afrika’nın devrim açısından çok bereketli toprağının, devrimci örgütlere ekmek gibi, su gibi ihtiyaç duymasıdır. Batı Asya devrimi elbet tekrar başını uzatacaktır, bize gereken o devrimleri bu sefer zafere ulaştıracak örgütleri günbegün inşa etmek.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2025 tarihli 195. sayısında yayınlanmıştır.