Suriye’de Alevilere yönelik, emperyalizm onaylı tekfirci katliamlar

Suriye’de HTŞ (Heyet Tahriri’ş-Şam) örgütünün başını çektiği tekfirci güçler Beşar Esad yönetimini devireli üç ay oluyor. Bu üç aydır Batı medyası, hafif utangaç biçimde de olsa HTŞ’yi övüyor. Bir dizi Avrupa ülkesinin liderleri Şam’a gidip HTŞ lideri Ahmet Eş-Şeraa ile fotoğraf çektirdi bile. Batı emperyalizminin kalemşörleri ise aynı cepheye profesyonel mavralarıyla destek veriyor: Şeraa tekfircilik gömleğini çıkarıp, “kurumsalcı” bir anlayışı benimsemişmiş! El-Kaide ve DAİŞ geçmişi ise siyasî tecrübe edinmek için yapılmış çocukça bir hata olasıymış! Oysa tekfircilerin zaferinden bu yana zaten kırılgan olduğunu hissettiren ülke içi dengelerdeki değişim, kravatların şimdilik iki günlüğüne yeniden gardroba konmasına ve Batı Asya (Ortadoğu) halklarının çok iyi tanıdığı tekfirciliğin gerçek yüzünün bir kez daha ayan beyan ortaya dökülmesine yol açtı.
Aslında Suriye’nin özellikle sahil kesiminde Alevi (Nusayrî) halkına yönelik baskılar, Esad’ın ülkeyi terk etmesinin ardından çok bir süre geçmemişken başlamıştı. Bu ilk günlerde tekfircilerin savunması, artık bir devlet halini aldığını iddia ettikleri HTŞ merkezli örgütlerin kontrolü dışında, başıbozuk denebilecek bazı unsurların Alevi halkını rahatsız ettiği idi. Hatta HTŞ güçleri bu tür olayların ardından “güvenliği sağlamak” üzere olay yerine gidiyor, “gerekeni yapıyorlardı”. Bu pespembe palavraların ardındaki gerçek ise, HTŞ ve onun etrafında gevşek bir yapıda kümelenmiş olan tekfirci grupların, hep birlikte koordineli bir biçimde Alevi yerleşimlerini yoklaması, taciz etmesiydi.
Bu tacizler Alevi halkında özsavunmaya olan ihtiyacı en üst düzeye taşıdı kuşkusuz. Nitekim bu halkın yoğun olarak yaşadığı ve “Sahil” olarak bilinen Tarsus-Lazkiye bölgesinde, bu amaçla bazı Alevi milis güçlerinin oluştuğu haberleri gelmekteydi. Bunları bahane eden tekfirciler, bu kez tacizi bırakıp katliama soyundular. Karşı tarafı Esad ordusundan arta kalanlar olarak tanımlayıp dünya kamuoyundan destek bulacaklarını umarak, önlerine çıkan her şeye saldırdılar. Medyaya yansıyan görüntüler açık bir katliama işaret ediyor. Bu durum eEmperyalistlerce desteklenen Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) tarafından dahi kabul edildi. Örgüt geçtiğimiz Cuma ve Cumartesi günlerinde 30 ayrı katliamda toplam 745 sivilin katledildiğini belirtiyor. Gerçek rakam bunun daha da üzerinde olabilir.
Kravatlı tekfirci Eş-Şeraa ise, tüm bunlar karşısında “itidal ve barış çağrısında” bulunuyor, sanırsınız kendisi Şam Üniversitesi’nde siyaset bilimi hocası da ondan akıl istenmiş: “Güvenlik güçlerine kimsenin aşırılığa ve tepkide ölçüsüzlüğe izin vermemesi gerektiğini vurguluyor ve bunu önlemek için çalışmaları gerektiğini söylüyorum.” Dikkat buyurun, HTŞ güçlerinin yaptığı bu katliam karşısında özür dilemiyor, “yapanlar cezalandırılacak” demiyor, güçlerini bölgeden çekmiyor. Dahası da var. Eş-Şeraa yaptığı açıklamalarda kendi güçlerine, aldıkları “esir”lere iyi davranmaları gerektiğini dinî referanslar vererek hatırlatıyor. Evet, yanlış okumadınız, “esirlere”! Hani Suriye’nin bütününü temsil ediyordu artık? İşte “Suriye’yi birleştireceğiz” palavrasıyla ortaya atılan kravatlı tekfirci, Suriye halkının bir bölümüne nasıl baktığını böyle bir anda ağzından kaçırıveriyor.
Tüm bunlar, Suriye’nin güneyindeki İsrail işgalinin genişlemesi ve kalıcı olacağının dile getirilmeye başlanması karşısında bu işgale karşı elde silah direnmeye kararlı bazı güçlerin Lübnan Hizbullahından en azından esinlendiği anlaşılan Suriye İslami Direnişi’nin kuruluşunu ilan etmesinin de ardından meydana geliyor. HTŞ’nin Suriye iktidarı emperyalistlerin rızası ve Siyonistlerin ülkeyi işgali ile birlikte yaşanıyor. Suriye halkı bu ulusal aşağılanma karşısında dik duran birilerini değil, elde çanta ülke ülke gezerek Suriye’nin varlıklarını pazarlamaya koyulmuş, işgalci İsrail’e doğrultamadığı silahını savunmasız Alevi sivillere doğrultan bir grup kravatlı tekfirci görüyor ve belli ki sabrı taşıyor. Yani katliamda sadece HTŞ ve benzerlerinin tekfirciliği değil, halkın bastırılması arzusu da ikincil bir faktör. Zira tekfirciler karşılarındaki silahlı güçleri yok etmeye yönelik bir operasyona başlamış falan değiller. Ama yüzlerce sivili şimdiden katlettiler. Yani diyorlar ki, “biz Suriye’ye istediğimizi yapacağız, sakın ağzınızı açmayın, sizi katlederiz.”
Avrupa emperyalizmi Eş-Şeraa ile ilişkilerini “birkaç yüz” Alevi sivil için bozacak değil ya, “Suriye ordusuna yönelik saldırıları” da kınıyor katliam ile birlikte. Türkiye’nin istibdad rejiminin derdi zaten Aleviler olamaz. Onlar Çorum’da ve Maraş’ta alevileri katledenlerin, Sivas’ta insanları diri diri yakanların çizgisinde örgütler. Üstüne bir de Suriye ordusuna destek yolladıkları konuşuluyor. Elbette aralarında Türkiye vatandaşlarının akrabalarının da olduğu Alevileri korumak için değil!
Suriye’nin Alevi, Sünnî, Hristiyan, Dürzî farketmeksizin tüm emekçi halkının çıkarı, tekfircilerden, mezhepçilerden, emperyalizm ve Siyonizm dostlarından kurtulmakta, tüm halkların, tüm dinlerin, tüm mezheplerin eşit bir şekilde yaşadığı bir Suriye ve sonra da bir Batı Asya kurmaktadır. Aksinin Suriye halkı için büyük bir yıkım yaratacağı bir kez daha anlaşılmıştır. Aynısı Türkiye’nin emekçi halkı için de geçerlidir. Suriye’de tekfircilerin zaferinin de bunun savunulmasının da emekçi halkımıza bir yararı yoktur. Sünnî inanca sahip kardeşlerimizin düşmanı Aleviler, Alevi halkımızın düşmanı Sünnîler değildir. Hepimizin tek düşmanı, kanımızı emen bir avuç burjuvadır, bunları zengin eden istibdad rejimidir, bunların dostu İsrail Siyonizmi, ABD ve Avrupa emperyalizmidir.