Suriye’de yeni düzen: Emperyalizmle uyumlu kravatlı tekfircilik ve sınırları aşan mezhepçilik tehdidi
2024’ün son haftaları, Batı Asya (Ortadoğu) tarihinin en büyük kırılmalarından birine şahitlik etti. Ortadoğu’nun bir dönemine damga vurmuş olan Arap milliyetçi güçlerin son derece yozlaşmış son örneği olan Suriye’deki Baas iktidarı nerdeyse on beş yıl sürmüş bir iç savaşın ardından, on gün bile sürmeyen bir taarruzun sonunda yıkıldı. Bu taarruzu, bir dizi tekfirci-mezhepçi grubun oluşturduğu bir ittifakın başında düzenleyen Heyet üt-Tahrir üş-Şam (Biladüşşam Kurtuluş Heyeti, HTŞ) ve örgütün lideri Muhammed el-Golani (ya da gerçek adıyla Ahmed Şaara) bir geçiş dönemi iktidarı olarak, Suriye’nin merkezi iktidar kontrolü altında bulunan bölgelerinin başına geçti. Bunu her ne kadar bir geçiş hükümeti olarak adlandırmış olsalar da, Golani’nin yakın zamanda Suudi Arabistan basınına verdiği bir demeçte seçimlerin düzenlenmesinin dört seneyi bulabileceğini dile getirmiş olması, HTŞ’nin iktidarı kısa sürede terk etmek gibi bir niyetinin olmadığını ayan beyan ortaya koyuyor.
HTŞ’nin gerçek yüzü: Kravatlı tekfirciler! Amerika’ya değil Alevi’ye düşman olanlar! Siyonizme değil Siyonizmle savaşanlara silah çekenler!
HTŞ zafer kazanınca, hem emperyalist ve Siyonist basında hem de Türkiye basınında bir bayram havasıdır başladı. Golani’nin giydiği sivil elbiselerden, en ufak ılımlı açıklamalarına kadar her adımdan Suriye’nin demokrasiye yürüdüğüne dair binbir sonuç çıkardılar. Bu yalanları söyleyenler, emperyalizmin ve Siyonizmin ya maaşlı ya gönüllü kalemşorlarıdır. Ortadoğu’nun emekçi halkı, HTŞ’nin cemaziyülevvelini bilir. Bu örgüt, el-Kaide’nin, emperyalistlerle tam uyuşmasına engel olan bazı sivri noktalarını en azından görünüşte törpülemiş kanadıdır. Bu örgüt, Siyonizme silah çekenlere silah çekenlerin örgütüdür. Bu örgütün programı, Ortadoğu halklarının Siyonizmi ve emperyalizmi ezmek için birleşmesine alternatif olarak, Ortadoğu’da İslam mezhepleri arasında fitne çıkarmanın programıdır. İşte şimdi bu örgüt, daha emperyalist basının amiral gemisi olan Amerikan CNN’inde Golani ile yapılan pek kibar görüşmelerin kayıtları televizyonlarda dönmeye devam ederken, Suriye’yi günbegün işgal etmekte olan Siyonistlere çekemediği silahı, Alevi halkına çekmek için harekete geçmiştir. HTŞ, 1970 sonrası Baas iktidarının, büyük oranda (Esad ailesinin de içinden geldiği) Alevi toplumundan kadrolara dayanmasını bahane ederek, bir Alevi katliamının yolunu adım adım döşüyor. Sivillere yönelik tacizler ve kutsal mekanların yakılmasını, şimdi eski rejim unsurlarına yönelik operasyon adında Alevi halkına yönelik tam teşekküllü baskı ve sindirme izliyor. Bu saldırıların başarıya ulaşması hem Ortadoğu tarihinin en kanlı katliamlarından birinin yolunu açabilir hem de Suriye’nin mezhep ve millet temelinde onarılamayacak çatlaklarla ayrışmasının, bir anlamda Suriye’nin Lübnanlaşmasının yolunu açabilir.
Suriye’de tekfirci-mezhepçi provokasyonlarla körüklenen kardeş kavgası Türkiye’ye sıçrayabilir!
HTŞ’nin Suriye’de başlattığı mezhepçi terör, Türkiye’de de etkisini hissettiriyor. Bunun bir sebebi, her ne kadar Türkiye resmi olarak HTŞ’yi terör örgütü olarak kabul etse ve esas olarak Suriye Millî Ordusu (SMO) adındaki grubu (bu gruba ait militanların maaşı Türkiye devleti tarafından ödenmekte ve bu grup Türk Silahlı Kuvvetleri’nin emir ve komutası altında hareket etmektedir) desteklese de, özellikle HTŞ ile istibdad güçleri arasında son taarruz öncesinde pekişen ittifak. Öte yandan, bizzat hangi örgütün önderliğinde olacağından bağımsız biçimde, Ortadoğu’da temel cepheleşmenin Siyonizm ve uşakları ile Siyonizmin düşmanları arasında olmasındansa, İslam mezhepleri arasında olmasını yeğleyen fitneci-mezhepçi grupların bu fırsattan istifade Alevi halkına karşı provokasyonlara hemen başlamış olması.
İstihbarat koridorlarında imal edilen “siyasal Alevicilik” kavramı mezhepçiliği normalleştirmek için yaygınlaştırılıyor
Bu provokasyonların benzerlerini, özellikle Suriye iç savaşının ilk üç-dört yılında da görmüştük. Türkiye’deki mezhepçi-fitneci provokasyon sosyal medyadan ana akım televizyonlara kadar hızla yaygınlaşıyor. Bu provokasyon “siyasal Alevicilik” gibi istihbarat koridorlarında icat edilmiş uydurma bir kavramla yürütülüyor. Türkiye’de mezhepçilik düzen siyasetinde ne kadar yaygın olursa olsun, açıktan Alevi düşmanlığı yapmak kamuoyunda gayrimeşru görülmüştür. “Siyasal Alevicilik” kavramı adı altında yapılan mezhepçi yorumlar Alevi düşmanlığını normalleştirmenin ilk adımıdır. Bu fitnenin önü alınmazsa Türkiye’deki tekfirci-mezhepçi güçlerin, fırsatını bulduğu anda (yakın tarihte bu konuda epey kabarık ve kara bir sicile sahip olan faşist çetelerle muhtemelen birlikte) provokasyonu sokaklara taşıyacağından şüphe edilemez.
Kardeş kavgasına hayır! Her milletten, dinden, mezhepten halklar emperyalizme karşı birleşin!
Bu provokasyonu yenmek, işçi sınıfı olarak boynumuzun borcudur. Bunu istedikleri kadar süslü sözlerle gerekçelendirsinler, çok iyi bilmeliyiz ki, işçiyi “sen Sünnisin, sen Alevisin, sen Türksün, sen Kürtsün” diye bölmeye çalışanlar patronların uşağıdır. Tam da Siyonist soykırımı püskürtüp Gazze başta olmak üzere Filistin halkını özgürlüğüne kavuşturmak görevi önümüzde dururken Ortadoğu halkını mezhepler üzerinden karşı karşıya getirmek isteyenler Siyonizmin, emperyalizmin uşaklarıdır. Siyonistleri de, emperyalistleri de, onların uşaklarını da yenecek kuvvet, her milletten, dinden ve mezhepten Batı Asya (Ortadoğu) halklarının birliğidir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ocak 2025 tarihli 184. sayısında yayınlanmıştır.