Madrid zirvesinde insanlığa karşı alınan savaş kararlarına karşı: NATO’dan çık! NATO’yu yık!

Madrid zirvesinde insanlığa karşı alınan savaş kararlarına karşı: NATO’dan çık! NATO’yu yık!

Emperyalist terör örgütü NATO’nun Madrid zirvesi insanlığa karşı savaş ilanında bulunmuştur. Ne yazık ki Türkiye’deki işbirlikçi istibdad rejimi bu savaşta emperyalist saflardaki yerini bir kez daha netleştirmiş bulunmaktadır. Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine ilişkin yürüttüğü veto pazarlığı bu gerçeğin üstünü örten bir kandırmacadan ibarettir. Bu pazarlıklarda Erdoğan’ın büyük kazanımlar elde ettiği iddiası klasik bir “havuz medyası propagandası” olarak değerlendirilebilir.

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi NATO’nun ve ABD’nin PYD’ye desteği ortadayken ve bu konuda herhangi bir değişiklik yokken İsveç ve Finlandiya’dan gelen “desteklememe” sözünün pratik bir karşılığı yoktur. Kaldı ki Erdoğan’ın istediğinin aksine ne PYD ne de FETÖ için “terörist” kavramı kullanılmıştır. Türkiye’ye yönelik fiili silah ambargosunun kalkması ise koparılan büyük bir kazanım değil, tam tersine emperyalist Batı’nın sinsi silah tüccarı İsveç’in maddi çıkarına olan bir konudur. İsveç silahları bedavaya göndermemektedir.  Türkiye’nin “terörizm” gerekçesiyle iade taleplerine ise İsveç ve Finlandiya koşulsuz olur vermemiş, “somut delil” şartıyla olumlu cevap vermiştir. Tüm bunların yanında pazarlıkların somut olan sonucu Türkiye’nin “veto” kozunu masadan kaldırmış olmasıdır.

Erdoğan’ın sırtını sıvazlayan emperyalist patronlar Türkiye’nin emekçi halkını aşağılıyor

Erdoğan’ın Biden ile görüşmesinin içeriğinden önce bu görüşmenin gerçekleşmiş olmasının bir büyük kazanım olarak sunulması başlı başına utanç vericidir. Madrid zirvesinde Erdoğan’ın Amerikan Başkanı Joseph Biden ve İngiliz Başbakanı Boris Johnson ile sulu şakalaşmalarından da Türkiye’nin, NATO’nun insanlığa karşı açtığı emperyalist seferde yerini alması karşılığında emperyalist liderlerin Erdoğan’ın sırtını sıvazlamasından da emekçi halkın payına düşecek bir gurur vesilesi yoktur. Tam tersi söz konusudur. Geçtiğimiz yıl Biden düşman ilan ediliyordu. Bugün Erdoğan ona da dostum diyor. Erdoğan bunu soran bir gazeteciye “dün dündür bugün bugündür” diye cevap vererek Süleyman Demirel’e (Morrison Süleyman! – Süleyman Demirel siyasete girmeden önce bir Amerikan şirketi olan Morrison Knudsen’in Türkiye temsilciliğini yapıyordu. Demirel’e bu yüzden ABD patentli olduğunu ifade etmek için Morrison Süleyman denirdi) selam çaktıktan sonra Biden ile dostluğuna örnek olarak Bush ile 2000’li yılların başında henüz başbakan olmadan önce kurduğu ilişkiyi gösteriyor. O yıllarda ne mi olmuştu? Tüm emekçi halk Irak savaşına karşı iken büyük halk muhalefetinin etkisiyle ABD askerlerini Türkiye’de konuşlandıracak meşhur 1 Mart tezkeresi reddedilirken, mecliste bu tezkereyi geçirmek için en önde uğraş veren kişi Erdoğan’ın kendisiydi. Aynı bugün yanında olan Amerikan liyakat madalyalı Hulusi Akar gibi o zaman da TSK’nın NATO generalleriyle birlikte çalışıyordu.     

NATO tüm dünyayı savaş alanı ilan etti!

Madrid’de emperyalizme kafa tutma falan yoktur. Emperyalist patronlardan alınan emirler, üstlenilen yeni görevler vardır. Bu anlamda esas önemli olan, Erdoğan’ın "2010 Lizbon Zirvesi'nde kabul edilen Stratejik Konsept’in yerini alacak olan bu yeni belge, NATO'nun temelini oluşturan birlik ve dayanışma ilkelerinin önemini bir kez daha teyit etmiştir. İttifakın gelecekteki güvenlik ortamına kendini adapte etmesine yönelik bir vizyon ortaya koymuştur" sözleriyle NATO’nun yeni strateji belgesine tam desteğini açıklamış olmasıdır. Bu belgede Lizbon konseptinden farklı ve yeni bir dizi önemli tespit vardır. Lizbon metninde olmayan şekilde düşman ülkeler açıkça adları zikredilerek ifade edilmiş, NATO’nun operasyon alanı Kuzey Atlantik ve Avrupa’dan çıkartılarak tüm dünyayı kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Afrika ve Ortadoğu’nun yanı sıra Hint-Pasifik bölgesi de NATO’nun çıkarlarının korunması gereken alanlar olarak belgeye girmiştir. Yüksek Kuzey olarak kayda geçen kutup bölgesi, NATO’nun Rusya’ya karşı stratejik operasyon alanı olarak ilan edilmiştir. Dolayısıyla Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’ya vetosunu kaldırması üç ülkenin mutabakatı ile değil, Erdoğan’ın bağlılık ilan ettiği NATO strateji belgesinin gereği olarak kaldırılmıştır. Karadeniz’in de strateji belgesinde özellikle zikredilmesi ise gelecekte Montrö’nün yeniden ve yeniden tartışmaya açılacağının (elbette ki Amerikan ve İngiliz emperyalizminin isteğiyle!) bir işareti olarak değerlendirilebilir.

Denge politikası değil, NATO’nun cephe ülkesi olma politikası

Erdoğan, “Rusya ile denge politikası” izlemekten bahsederken, daha önceki Lizbon belgesinde “partner” olarak tanımlanan Rusya’yı, NATO’nun Erdoğan’ın da övdüğü yeni strateji belgesi “belirgin ve doğrudan tehdit” olarak tanımlamıştır. Sadece Rusya değil, Lizbon belgesinde adı geçmeyen Çin de NATO’nun “çıkarlarına, güvenliğine ve değerlerine meydan okuyan” bir rakip güç olarak yeni strateji belgesinde kayda geçmiştir. Dahası tüm NATO üyelerinin Çin’e karşı birlikte çalışacakları taahhüdü metne girmiştir. Kuzey Kore, İran ve Suriye, adı özellikle “hasım ülkeler” olarak (nükleer ve kimyasal silah tehdidiyle suçlanarak!) zikredilen devletler olmuştur. NATO’nun düşman listesinde yer alan beş ülkeden üçünün Türkiye’nin komşuları olduğunu düşündüğümüzde, Erdoğan’ın NATO’nun yeni konseptine tam destek açıklaması, Türkiye’nin emperyalist savaşlarda cephe ülkesi yapılmak üzere hazırlandığını göstermektedir. Bu, tüm bölge halkları ile birlikte Türkiye’nin emekçi halkı için de büyük bir tehdit demektir.

Nitekim geçtiğimiz ay mevcut iktidarın Suriye’ye yönelik operasyon söylemlerinin arkasında NATO’nun Türkiye’yi savaşa sürüklemesi olduğunu yazmış ve uyarmıştık. Erdoğan’ın, NATO zirvesinden hemen önce Suriye’ye yönelik operasyon hazırlıklarıyla ilgili açıklama yapması, NATO zirvesinde sorulan bir soruya da “Uluslararası camianın anlayacağı dilden, onların anlayacağı operasyonları yaparız, Türkiye bu konuda ciddi tecrübelere sahiptir.” şeklinde cevap vermesi manidardır. Kuzey Irak’taki askeri operasyonların ABD, İngiltere ve İsrail’in tam desteğiyle, emperyalizmin taşeronu Barzani güçleriyle yürütülmesi “uluslararası camianın anladığı dil” ile ilgili açık bir fikir vermektedir. Tel Rıfat ve Mınbiç’i hedefleyen bir sınır ötesi Suriye operasyonunun da Türkiye’yi sadece PYD ile değil doğrudan Suriye devleti, İran ve Rusya ile de karşı karşıya getireceği açıktır. Bahsi geçen üç ülke de artık NATO’nun resmi strateji belgesinde adı geçen düşmanlardır. Türkiye’nin bir NATO vekalet savaşına sürüklendiği apaçık ortadadır.

NATO’dan çık! NATO’yu yık!

Tüm insanlıkla birlikte Türk, Kürt, Arap, İranlı tüm bölge halklarının çıkarları, emperyalist terör örgütü NATO’ya ve NATO’nun vekalet savaşlarına karşıdır. İstibdad rejimi Türkiye’yi yaklaşan dünya savaşında NATO’nun cephe ülkesi yapmaya çalışmaktadır. Bu güvenliğin gereği değildir, başlı başına bir güvenlik tehdididir. Bu sebeple Türkiye’nin NATO’dan çıkması, İncirlik ve Kürecik başta olmak üzere emperyalist üslerin kapatılması, NATO’nun yıkılması için Türkiye’nin emekçi halkının tüm dünyanın ezilen halklarıyla birlikte olması için mücadeleyi yükseltmeliyiz.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Temmuz 2022 tarihli 154. sayısında yayınlanmıştır.