Hindistan’da Faşist Kundaklama
8 Eylül Çarşamba günü, Hindistan Halk Partisi (BJP) yönetimindeki Tripura eyaletinde birçok noktada, Komünist Partisi’nin (CPI-M) ve muhalif sol medyanın ofisleri BJP çeteleri tarafından kundaklandı; aralarında parti üyeleri ve medya mensuplarının da olduğu onlarca kişi yaralandı ve büyük bir maddi hasar oluştu. Bu durum Hindistan’da yeni değil, faşist paramiliter Ulusal Gönüllüler Örgütü (RSS) ve onun legal kolu olan BJP, kuruluşlarından bugüne açıkça ırkçı bir program temelinde sayısız katliam, yağma ve yıkımın başında oldu. Binlerce Müslümanın vahşice katledildiği 2002 yılındaki Gucerat olaylarının örgütleyicilerinden biri olduğundan şüphelenilen BJP lideri Modi, 2014’de iktidarı aldıktan hemen sonra takındığı ılımlı tavrı uluslararası siyasette değişen rüzgarın da etkisiyle çabucak terk ederek, kuruluşunda hem ideolojik hem de örgütsel anlamda İtalyan ve Alman faşizmine öykünen RSS’in siyasi hattına oturdu.
Son olaylar ise CPI-M’in tüm Eylül ayını kapsayacak bir protesto kampanyası kararı alması ile başladı. Aşılama çalışmalarının hızlandırılması, salgından ötürü gelirleri düşen işçi ve köylülere destek, halkın büyük tepkisini çeken yeni çiftçilik yasalarının iptali ve kırsal alanda iş garantisi veren yasanın uygulanması gibi talepler için eyaletin çeşitli noktalarında eylem ve toplantı yapılması planlandı. BJP geçmişte de olduğu gibi, bu kampanyaya tehditlerle cevap verdi. Kundaklama olaylarının bir gün öncesinde, CPI-M’in bölge sorumlusu Manik Sarkar böyle bir eylemde konuşma yapmak için eylem alanına girmeye çalışırken, BJP’liler tarafından engellendi. Bunun üzerine yaşanan arbedede çok sayıda kişi yaralandı. Polis ise olayları pasif biçimde izledi ve muhalefet liderine “olayların daha da büyümemesi için” geri dönmesini tavsiye etmekle yetindi.
BJP medyası bu yaşananları komünistlerin provokasyonu olarak niteledi ve bir sonraki gün “devasa bir protesto mitingi” düzenleyeceklerini açıkladı. İşte kundaklama ve saldırılar da o gün yaşandı. CPI-M sözcülerine göre, en son seçimde çok ufak bir oy farkıyla (%43.5’e karşı CPI-M %42.2 almıştı) eyaletteki seçimleri kazanan BJP’nin oyları pandemi yönetimindeki büyük başarısızlıklar ve büyüyen işçi köylü muhalefet dalgasının etkisiyle düşüyor ve CPI-M’in kampanyasının etkisinden de ürken parti böyle provokasyonlara yöneliyor.
2018 yılında BJP’nin eyalette iktidara gelmesi ile birlikte işçi hareketlerine ve muhalif sol örgütlere baskı sıradan bir olaya dönüştü. İddialara göre sadece 2018-2020 arasındaki dönemde yüzlerce muhalif parti ve kitle örgütü ofisi çeşitli saldırılarda hasar gördü, yüzden fazla CPI-M ofisi kundaklandı, ve 18 CPI-M üyesi faşistler tarafından katledildi. Bu istisnai bir yerel olgu değil. Ne Tripura herhangi bir eyalet, ne de CPI-M sıradan bir muhalefet partisidir. Tripura güçlü bir işçi örgütlenmesinin yerli azınlıkların siyasi mücadelesi ile yan yana gelmesinin bir sonucu olarak çok uzun yıllar solun kalesi olarak anılan bir eyalet. 1978-1988 ve 1993-2018 yılları arasında merkezinde CPI-M’in bulunduğu sol cephe bu eyaletin yönetimindeydi. Okur yazarlık oranındaki büyük artış ve azınlık ile çoğunluk halklar arasındaki büyük eşitsizliğin azaltılması gibi başarılarla haklı olarak övünen Komünist Partisi’nin, özellikle gençler arasındaki etkisinin neden azaldığı ve bu gücün nasıl faşist bir odağa kaydığı ise sorulması gereken bir soru.
CPI-M sözcülerinin yukarıda aktardığımız yerel politik değerlendirmeleri doğru olabilir; ancak Modi hükümetinin sıradan bir baskıcı burjuva hükümeti olduğunu düşünmek büyük bir hatadır. BJP, küçük burjuva ve lümpen proleter kitlelere dayanan, Hindistan’da uzun süredir faaliyet gösteren bir paramiliter kuvvete sahip bir faşist harekettir. Faşizmin bir sistem olarak Hindistan’a hakim olması sürecine düzen içi ve parçalı direniş odakları ile karşı gelinebileceğini düşünmek büyük yanılgıdır. BJP’nin içsel özellikleri ve Hindistan’ın yerel koşullarının ötesinde faşist hareketlerin uluslararası siyasi ve ekonomik durumun sonucu olarak dünyanın her yerinde yükselişte oldukları da ayrıca akılda tutulmalı. Hindistan içinde, bu örnekte de gördüğümüz gibi, giderek daha azgın biçimde işçi örgütlenmelerini ve işçi sınıfı siyasetini bastırmaya yönelen bu hareketin aynı zamanda Çin karşısında süregelen savaş kışkırtıcılığının en uç temsilcilerinden biri olması bir tesadüf değil. Trump’ın çetelerinin Capitol Hill baskını örneğindeki gibi, bu hareketler yavaş yavaş diş göstermeye, güçlerini denemeye başladılar. Hindistan’da süregiden faşist baskının bir yönden böyle bir güç denemesinin örneği, ileride daha büyük eyaletlerde olabilecek daha kapsamlı operasyonların birer provası olması muhtemeldir. Bu nedenle, bu sorunun çözümünün CPI-M’nin 2015’de gerçekleşen 21. Kongresi’nde belirtildiği gibi “seküler güçlerin demokratik birliği” ile olabileceği düşüncesi reddedilmeli, sekülerizm-köktendincilik karşıtlığının başat bir çelişki olduğu safsatası bir kenara atılıp, seküler büyük burjuvazinin güç dengelerindeki olası değişikliklerle birlikte çok kolay biçimde faşizmin safına geçebileceği akılda tutulup, işçi sınıfıyla olan bağlar güçlendirilmeli, işçi sınıfını bölmeye yönelen faşist harekete karşı proleter laiklik savunulmalı ve acilen düzen siyaseti dışındaki öz-savunma ve mücadele araçları geliştirilmeye başlanmalıdır.