Vakit kaybetme lüksümüz yok: Öz savunma yaşatır!
2021’in henüz ilk 7 ayında 208 kadın öldürüldü. Geçtiğimiz gün Azra Gülendam Haytaoğlu’nun cinsel saldırıya uğradıktan sonra işkenceyle katledildiğine şahit olduk. Halihazırda kaybolan ve aranmaya devam eden kadınların haberlerini duyuyoruz. Kadın katillerinin sırtını erkek egemenliğine yasladığını, karakollarda ve mahkemelerde nasıl “hoşgörüyle” muamele göreceklerini hesapladıklarını biliyoruz. Bu sebeple kadın cinayetleri ne bir katilin akıl sağlığına indirgenebilir ne de adi bir vaka olarak ele alınabilir. Katillere bu güveni veren istibdadın kadın düşmanı politikalarıdır. Kadın düşmanı politikaların her gün yeniden üretildiği erkek egemen kapitalist sistemdir.
Kadınlar öldürülüyor, katiller korunuyor
Mahkemelerin değil kadın cinayetlerini önlemeyi, adeta kadın cinayetlerini teşvik edici kararlar verdiğine her gün tanık oluyoruz. 19 yaşındaki Aleyna Çakır’ın tırnaklarının arasında DNA’sı tespit edilmesine rağmen katili Ümitcan Uygur’un serbest bırakıldığını izledik. Öldürülmeden önce 23 kez suç duyurusunda bulunan, suç duyurunda bulunduğu savcılık tarafından birçok kez katili ile “uzlaştırılma”ya çağrılan, sokak ortasında satırla katledilen Ayşe Tuba Arslan’ın katiline geçtiğimiz aylarda “haksız tahrik” indirimi uygulandığını gördük. Şiddeti arttırdığı, aile yapısını bozduğu iftirası ile bir gecede feshedilen İstanbul Sözleşmesi’nin yerine “kadına şiddete sıfır tolerans” reklamları paylaşan istibdadın kadın cinayetlerini nasıl “tolere edilebilir” gördüğünü geçtiğimiz aylarda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’tan bizzat işittik. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin ardından karakollara koruma kararı için giden kadınların polisler tarafından 6284 sayılı Kanun yürürlükte değilmiş gibi sıkça geri çevrildiklerini duyuyoruz. Gözaltına alınan kadın katillerine kimi zaman kelepçe dahi takılmadığını, uzaklaştırma kararları için getirildiği söylenen elektronik kelepçelerin üniversite öğrencilerine takıldığını izliyoruz.
Aynı iktidarın kadına yönelik sistematik şiddete karşı önerdiği göstermelik çözüm ise kadın otobüsleri, kadın üniversiteleri getirmek oluyor. Bu tip önerilerin kadınların toplum dışına itilmesinden başka hiçbir anlamı olmadığı açık. Kadınların talebi toplumdan yalıtılmak değil; karakola gidip koruma talep ettiklerinde polislerin kendilerini şiddet failleriyle barıştırmaya çalıştırmamasıdır, mahkemelerin cezasızlık politikasına son vermesidir. Kadına yönelik sistematik şiddete karşı yasaların uygulanması, mekanizmaların işlemesidir.
Öte yandan sistematik erkek şiddeti söz konusu olduğunda şiddeti anında önleyebilecek mekanizmaların inşa edilmesi gerekir. Şiddeti gerçekleştiği an önleyebilecek mekanizmalar ise ancak kadınların öz savunma örgütlenmeleriyle mümkün olabilir. Kadın cinayetleri münferit vakalardan ibaret değilse eğer, kadın cinayetlerine karşı mücadele de birbirinden bağımsız yürütülemez.
Şiddeti anında savuşturabilmek için öz savunma!
Kadınlar bir bir katledilirken ne mahkemelere güvenimiz var ne de sabrımız! Vakit kaybetme lüksümüz yok! Bir kişi daha eksilmeyeceksek, bugünden itibaren şiddeti anında savuşturacak, öz savunma örgütlenmeleri kurmak zorundayız. Kapitalist sistemin her gün yeniden ürettiği erkek egemenliği kırmak için, okullarımızdan fabrikalarımıza karşı karşıya kaldığımız ayrımcılık ve baskıya karşı emekçi kadınlar öncülüğünde örgütlenmeliyiz.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Ağustos 2021 tarihli 143. sayısında yayınlanmıştır.