Ankara’nın Kuzey Kıbrıs'taki seçim ablukasına son!
Kuzey Kıbrıs 11 Ekim Pazar günü Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidecek. AKP iktidarı bu seçimde mevcut Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’ya karşı doğrudan ve açıktan UBP Genel Başkanı ve Başbakan olan Ersin Tatar’ı destekliyor. Ancak bu destek bir siyasi dayanışma ya da işbirliğinin çok ötesine geçmiş durumda. Erdoğan sanki KKTC Cumhurbaşkanlığı’na kendisi aday olmuş gibi bir seçim kampanyası yürütüyor. Açılışları mitinge dönüştürme, para dağıtma, seçim yatırımı olarak milliyetçilik şovları tertipleme hepsi var.
Örneğin bu yıl KKTC ile yapılan mali protokol kapsamında toplamda 2 milyar 288 milyonluk bir kaynak aktarılmasına karar verilmişti. Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Ersin Tatar buluşarak sanki yeni bir şeymiş gibi 117 milyon liralık bir salgın yardımı yapma kararı alındığını açıkladılar. Daha sonra seçime günler kala 10 bin kişinin hesabını ikişer bin lira yatırılacağına dair haberler çıktı. Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği yine zamanlaması manidar biçimde tüm futbol kulüplerine malzeme yardımı yapmaya başladı. Tüm bunlar Türkiye’de alışılagelmiş olaylar olabilir ama KKTC seçim yasalarına göre seçim dönemlerinde bu tür kredi ve yardım faaliyetleri yapılması yasak.
Ama delinen tek yasak bu değil. YSK, seçim döneminde propaganda mahiyetinde açılışlar düzenlenmesine karşı kararlar aldı. KKTC’nin su sorunun çözümü için inşa edilen Geçitköy barajı dört yıl önce açılmış ancak bu yıl barajdaki su tamamen bitmişti. Bu baraja Türkiye’den tekrar su gönderilmeye başlanması Erdoğan ve Tatar’ın katıldığı bir törenle propaganda vesilesi yapıldı. YSK, bu töreni canlı yayınlayan BRT1 kanalına yayını durdurması için bildirimde bulundu. Ancak bu sefer de Ersin Tatar henüz açılmış ama inşaat halinde olan KKTC Acil Durum Hastanesi’ni ziyaret etti. Ziyaretin görüntüleri “Erdoğan’ın talimatıyla yaptırılan hastane” ifadesi mutlaka ifade edilmek üzere basında servis edildi. Tabii ki en büyük seçim kampanyası Kapalı Maraş’ın ziyarete açılacağının duyurulması oldu. Bu duyuruyu da yapan yine Erdoğan’dı.
Kapalı Maraş’ı “açma” hamlesi istibdad medyasında “Batı’ya büyük rest” diye pazarlanmaya çalışıldıysa da meselenin bir seçim hamlesi olduğu kısa sürede anlaşıldı. Meselenin iç yüzünü anlamak açısından AKP ve Erdoğan’a pek de uzak bir şahsiyet olmayan Serdar Denktaş bile “Son çırpınış olarak ‘Kapalı Maraş’ı açtık’ yalanına sarılan Ersin Tatar, halkın takdirini kazanmak yerine, kendini Kıbrıs Türk halkı karşısında gülünç duruma düşürmektedir.” diyor. Ankara’nın destek adı altında Ersin Tatar’a adeta bir “AKP il başkanı” muamelesi yapması, Tatar’ın itibarını düşürdüğü gibi bir bütün olarak Kuzey Kıbrıs halkında anti-sömürgeci reflekslerin doğmasına neden oluyor. Öyle ki hükümet ortağı olan Halkın Partisi’nin lideri ve Dışişleri Bakanı olan Kudret Özersay, Maraş kararından haberi olmadığını söyledi ve ardından partisiyle birlikte hükümetten çekildi ve hükümet düştü. O da Serdar Denktaş gibi Kuzey Kıbrıs halkının Ankara’nın kuklası gibi görünen bir siyasi iradeye destek vermeyeceğini bildiği için kendisini, bir şekilde bu tutumdan ayırmak ihtiyacı hissediyor.
Ancak istibdadın seçim kazanma yönteminin esasen halkı ikna etmek olmadığını gayet iyi biliyoruz. Her türlü baskı ve manipülasyon yöntemleri istibdadın kazanmak için başvurduğu araçlardır. Bu açıdan Mustafa Akıncı’nın Türkiye devletini yöneten makamlar tarafından tehdit edildiğini açıklaması son derece önemlidir ve vahimdir. Mustafa Akıncı’nın “derin ilişkiler içerisinde ve Türkiye'yi yöneten bağlı makamlar var biliyorsunuz, özel kalem müdürüm aracılığıyla bana da aday olmazsam benim için, ailem için iyi olacağı iletildi” sözleri KKTC’deki seçimlerin sadece manipüle edilmediğini aynı zamanda şimdiden bir “sopalı seçim” hüviyetine büründüğünü göstermektedir. Her ne kadar Türkiye Büyükelçiliği Akıncı’nın iddiasını yalanlamışsa da neden Akıncı’nın çağrısına uyarak, kendisinin davetine icabet etmediğini açıklamamıştır. Eğer böyle bir tehdit tamamen hayal ürünü olsaydı o takdirde Büyükelçilik öncelikle Akıncı’nın davetine icabet eder ve basın üzerinden bir polemik yürütmeden önce bu durumu kendisine izah ederdi.
Baskı ve tehdidin halkın tercihlerini Ankara’nın istediği doğrultuda değiştirmeyeceği anlaşılıyor. Ancak bu konuda da bir başka manipülasyon hamlesi olarak Gezici araştırma şirketinin KKTC’de görevlendirildiğini görüyoruz. Kuzey Kıbrıs’ta Ersin Tatar’a yönelik tepkiler giderek artarken ve son gelişmelerle Tatar’ın itibarı giderek zayıflarken, müttefikleri bir bir kendisini terk ederken, Gezici şirketi Tatar’ın ikinci turda kesinlikle kazanacağına dair anketler yayınlıyor. Bu anketler olası bir seçim manipülasyonuna, politik zemin oluşturma çabasının bir parçası ise, KKTC seçimlerinin İstanbul Belediye Seçimleri’nin akıbetini paylaşması tehlikesi söz konusu olabilir.
KKTC seçimleri öncesinde yaşananlar tüm ada için geçerli olan “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” şiarının ne kadar hayati önemde olduğunu göstermektedir. Türk ve Rum emekçilerin emperyalizme ve dış müdahalelere karşı adanın kaderlerini birlikte ele almadığı durumda, parça parça bir özgürleşmenin imkânsız olacağı açıkça görülmektedir. Hastane ziyaretine gidip “Böyle Türkiye’ye can kurban” diyen Ersin Tatar, tüm Kuzey Kıbrıs halkının iradesini ve geleceğini Ankara’nın çıkarlarına kurban vermektedir. Elbette ki Kuzey Kıbrıs halkı bunu kabul etmiyor ve etmeyecektir de. İstibdad Kuzey Kıbrıs’tan elini çekmelidir. Öte yandan Kıbrıs’ta çözümün Avrupa Birliği’ne kurban olmakla da İngiliz emperyalizmine üs olmakla da gelmeyeceği defalarca kanıtlanmış bir gerçektir. Kuzey Kıbrıs halkının hürriyeti Bağımsız Birleşik Sosyalist Kıbrıs’tadır. Kıbrıs’ın emekçi halkları emperyalizmin ve sömürgeciliğin zincirlerini ancak bu mücadelede birleşerek ve birlikte örgütlenerek kırabilir.