Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakın!

Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakın!

KKTC lideri Mustafa Akıncı’nın Guardian gazetesine verdiği demeç üzerine milliyetçi çevreler adeta bir fırtına koparttı. Akıncı’nın sorulan sorular üzerine Hatay modeline karşı çıkması ve Türkiye’nin KKTC’yi ilhak etmesini “korkunç” bir ihtimal olarak değerlendirmesi, “Kıbrıs Türktür ve Türk kalacaktır” sloganının 50’lerde kaldığını belirtmesi milliyetçi tepkiyi üstüne çekti. Akıncı aynı röportajında eşitlik temelinde bir federasyonu savunduğunu söylemişti. Akıncı bu sözlerin ardından AKP ve MHP’ye yakın yayın organlarında “haçlı Akıncısı”, “düşman gibi” ve “Rum gibi” sıfatlar yakıştırılarak hedef gösterildi. T.C. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “ben böylesine dürüst olmayan bir siyasetçiyle ne Kıbrıs’ta ne hiçbir yerde çalışmadım” diyerek KKTC Cumhurbaşkanı’na adeta bir bakanlık memuru muamelesi yaparak konuştu.

Şovenist tepkiler Akıncı’yı haklı çıkartıyor

Akıncı’nın maruz kaldığı muamele ve tepkiler, kendisinin ve partisinin siyasi pozisyonundan bağımsız olarak kaygılarında ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Halihazırda, şeklen de olsa kendi kurumlarına sahip bir devlet yapılanması içinde olan KKTC’nin ilhakı halinde sadece Akıncı’nın değil onun görüşlerini paylaşan büyük bir kitlenin de sadece eleştirilere maruz kalmayıp doğrudan yaptırıma uğrayacağı açık değil mi?

Akıncı’nın Türkiye’ye yönelik eleştirileri Kıbrıs halkının önemli bir bölümünün kaygılarını yansıtıyor. Zira Kuzey Kıbrıs’ta halk, TSK generallerinin başında olduğu, adayı kurtaran ve koruyan bir güç olarak sunulan Güvenlik Güçleri Komutanlığı’nı içine sindirmiş değil. Türkiye’nin mali yardımlarının nasıl algılandığı da ada halkının taktığı “Turkish IMF” lakabından belli. Giderleri her geçen gün daha fazla avroya endeksli hale gelen ama gelirleri her gün değer kaybeden Türk Lirası ile birlikte eriyen Kuzey Kıbrıs halkının tepkisini anlamak zor değil.

Tüm bu gerçekleri Türkiye’deki iktidar da gayet iyi biliyor. Örneğin Çavuşoğlu, Akıncı’yı eleştirirken “seçim dönemi geldiğinde Türkiye’yi malzeme yapmaya çalışıyor” derken bu gerçeği itiraf etmiş oluyor. Madem Türkiye’ye yapılan eleştiriler mesnetsizdir ve Kuzey Kıbrıs halkı Türkiye’nin himayesinden memnundur o halde bir Kıbrıslı siyasetçi neden seçim döneminde Türkiye’nin tutumunu eleştirsin? Dahası Akıncı’nın bu düşünceleri yeni değildir. Onu Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtan da bu düşüncelerinin halkta karşılık bulmasıdır.

Bahçeli komünizm korkusunu atamıyor

Türkiye’de iktidar kanadından gelen tepkilerin arasında en dikkat çekeni, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ninki idi. Bir kere Bahçeli, Akıncı’nın çıkışına karşı cezayı en üst düzeyden kesme yanlısı olduğunu açıkladı: Akıncı için “Cumhurbaşkanlığından derhal istifa ederek emaneti Kıbrıs Türklüğünün iradesine tevdi etmesi kaçınılmaz ve hayati bir sorumluluktur” buyurdu. Kuzey Kıbrıs’ın cumhurbaşkanının Türkiye’de bir iktidar ortağı tarafından görevden alınabileceğine dair hükmün nerede yazdığını açıklamak Bahçeli’nin boynunun borcu olmuştur. Biz biliyoruz, Bahçeli hangi yasaya yaslanıyor. Bu yasa, her yasayı çiğnemeyi kendine şiar edinmiş bir yasadır: Türkiye’nin hâkim sınıf politikacılarının hepsinde şu ya da bu ölçüde var olan, ama elbette faşist zihniyette en ileri ifadesini bulan sömürgeci anlayışın yasa tanımayan yasasıdır bu. Kıbrıs’ı kendi malı zanneden bir anlayış. Nitekim Bahçeli hemen ardından ekliyor: “Akıncı ve yandaşları unutmamalıdır ki Kıbrıs Türk'tür, Türk kalacaktır.” Kıbrıs’ın tamamı Türk malı mıdır? Osmanlı’nın 1878 öncesine mi dönmeye çalışıyorsunuz? Kuzey Kıbrıs Türkiye’nin malı mıdır? 1950’li yıllarda mı yaşıyorsunuz, “Taksim” politikasını hortlatmaya mı çalışıyorsunuz?

Bahçeli, Akıncı için bir de “uyuyan bir komünistin ayaklanması” benzetmesini yapmış. Akıncı ve Kıbrıs’taki diğer eski sosyalistlerin büyük bölümü çoktan liberalleştiler. Liberal, “uyuyan bir komünist” değildir! Ama Bahçeli’nin komünizm korkusu anlaşılan ebediyen dinmeyecek. Haklıdır. İşçi sınıfı dünya çapında her geçen on yılla büyüyor. Şimdi de Latin Amerika’dan Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya kadar ayaklanıyor. Bu durumda komünizmden korkmak en doğal şeydir. İşçiler sevinir, düşmanları korkar.

Türk milliyetçilerinin sevgilisi Tatar İngilizler’i çağırıyor

Elbette ki Akıncı’nın liberal görüşlerini ve AB emperyalizminden yana olan tutumunu benimsemiyoruz. Gerek Yunanistan’ın gerekse de Güney Kıbrıs’ın AB üyeliği ile krizlerin pençesine düşüp Alman sermayesinin boyunduruğuna girdiği, topraklarındaki emperyalist üslerle Ortadoğu halklarına saldırıların merkezi haline geldiği ortada iken Kuzey Kıbrıs halkı için AB’nin bir çözüm olmadığını görmesi zor değildir. Ancak Türkiye’nin baskısı Kıbrıs halkının önemli bir bölümünde denize düşenin yılana sarılması gibi AB’den medet umma duygusu yaratmaktadır. Öte yandan Türkiye’de iktidarların Kıbrıs kolu gibi hareket eden burjuva partisi UBP lideri Ersin Tatar’ın da anti-emperyalist olmadığı açık. Denktaş nasıl Kıbrıs’ta İngiliz Sömürge Savcısı idiyse Tatar da bugün garantör rolünü hatırlatıp durduğu İngiliz emperyalizmini adada daha aktif tutum almaya çağırmaktadır.

Kıbrıs Kıbrıslılarındır!

İngiliz emperyalizmi Ağrotur ve Dikelya askeri üsleriyle Kıbrıs’ı batmaz bir uçak gemisi haline getirmişken, ABD, Fransa ve diğer emperyalistler adada üs kurmak için sıraya girmişken Kıbrıs halkının emperyalizme karşı mücadelesi tüm Akdeniz’in halkları için büyük önem taşıyor. İsrail’in Filistin halkının haklarını gasp ederek, Doğu Akdeniz’de sürdürdüğü korsanlığa son verilecekse Türküyle Rumuyla Kıbrıs halkının alacağı tutum çok önemli. Ancak bugüne kadar Yunanistan ve Türkiye’nin adada gerçekten garanti altına aldığı tek şey İngiliz üsleriyken bu gerçeği ortaya koymayan ve İngilizler başta olmak üzere tüm dış güçlerin adayı terk etmesini savunmayan bir siyasetle, emperyalizme ve Siyonizme karşı çıkılamayacağı açık. Bu gerçek biz Türkiyeli enternasyonalist işçi sınıfı devrimcilerine özellikle Türkiye’den adaya yönelen her türlü baskıya karşı çıkma, Kıbrıslıların bir bütün olarak eşitliğini, kardeşliğini ve özgürlüğünü savunma görevi yüklüyor.

Bu yüzden biz Akıncı’ya yapılan saldırılara, tüm Kıbrıs halkına yönelik kardeşlik ve dayanışma görevimizin bir gereği olarak karşı çıkıyoruz ve “Kıbrıs Kıbrıslılarındır” demeye devam ediyoruz!