Maraş katliamının 41. yıldönümü: Katillerden hesabı emekçiler soracak!

Devlet Maraş katliamı ile 12 Eylül darbesinin zeminini hızla hazırlamıştır. Bu katliam başka katliamların yolunu döşemiştir. İşçiler ve emekçiler olarak bu katliamlardan dersler çıkarmak, katliamların yeniden yaşanmasının önüne geçmek gerekiyor. Bunun yolu, katliamın faşist niteliğinin bilinmesinden ve faşizmin siyasi teşhirinden geçiyor. Bunun yolu, Maraş'ta daha da büyük bir katliamın yaşanmasını engelleyenin, zaman kaybetmeksizin devrimcilerin çağrısıyla anti-faşist bir direnişin örgütlenmesi olduğunu, asıl kayıpların bu direnişe katılmayan, evlerini terk etmeyenlerde yaşandığını kavramaktan geçiyor. Bunun yolu, Maraş dosyasının yeniden açılmasından ve katliamın sorumlularından hesap sormak için mücadeleden geçiyor.

 

Bu yıl Maraş katliamının 41. yıldönümü. Katliamın neden ve nasıl gerçekleştiğini anlamak için dönemin arka planına bakmak gerekiyor. 70’li yıllar boyunca Maraş’ta köylüler toprak mücadelesi yürütüyorlardı. Bir taraftan toprak mücadelesi yaşanırken bir taraftan da işçi mücadelesi başını göstermeye başlamıştı. Örneğin Pişkinler İplik Fabrikası işçileri o dönem MHP çizgisinde bir sarı sendika olarak kurulmuş olan Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu'ndan (MİSK) ayrılıp Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nda (DİSK) örgütlenmeye karar vermişlerdi. MİSK’ten ayrılan grup DİSK’te örgütlenirken patron, DİSK’e üye olan tüm işçileri işten atmıştı. İşçilerin işten atılmasıyla beraber bir direniş patlak vermiş, sınıf mücadelesine duyulan sempati örgütlenmeye dönüşmüştü.

Hâkim sınıflar, devlet içinde NATO aracılığıyla yuvalanmış kontrgerilla vasıtasıyla, Türkiye çapında işçi sınıfının ve emekçi halk kitlelerinin yükselişini durdurmak üzere 12 Eylül darbesine uzanacak bir provokasyonlar silsilesinin hazırlığını yapıyordu. Maraş, hem bu yükselişin örneklerini taşıyor hem de mezhepçi provokasyonlar için uygun bir nüfus yapısı gösteriyordu. Kontrgerilla ile iç içe geçmiş ülkücü faşistler ise ayaklarının altındaki zeminin kaydığını görmekte, solculara karşı bilenmekte ve mezhepçi provokasyonlarda kullanılmaya uygun bir yapı oluşturmaktaydı. 

Bir Alevi öldüren beş kez hacca gider!”

Katliam tam da bu sözlerle provoke edilmişti. 19 Aralık gecesi, faşistlerin Çiçek Sineması’nda bulunduğu esnada nereden ve kim tarafından atıldığı belli olmayan bir ses bombası patlatıldı. Hemen ardından faşistler bombayı komünistlerin, Alevilerin attığını söylediler. Ertesi gün CHP il binasına ve solcuların yoğun olarak yaşadığı Yenimahalle’ye saldırdılar. 21 Aralık günü TÖB-DER (Türkiye Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) üyesi iki öğretmen faşistlerce katledildi. Öğretmenlerin cenazesi kaldırılacağı esnada cuma namazında bizzat imam, “Bir Alevi öldüren beş kez hacca gider”, “Alevilerin cenaze namazı kılınmaz” diyerek kitleyi kışkırttı. Kitle “Allah için savaşa” sloganlarıyla cenazeye saldırdı. Öyle vahşi bir saldırıydı ki cenazeler kaldırılamadı ve yerlerde kaldı. Bu olaylar yaşanırken devletin hiçbir kademesi kılını kıpırdatmadı, polis ise şehirden çıkartılmıştı. Maraş halkı adeta kendi kaderine terk edilmişti.

Esas katliam 22 ve 25 Aralık günleri yaşandı. Sosyalist örgütler Alevilerin de yoğun yaşadıkları Yörük Selim Mahallesi’ni direniş mevziisi haline getirdiler. Çoğunluğu CHP tabanına mensup Alevilerin de yaşadığı çevre mahalleleri Yörük Selim’e çağırdılar. Fakat çevre mahallelerde yaşayan ve evlerini terk etmek istemeyen bazı aileler gelmeyi reddettiler. Faşistlerin saldırısı Yörük Selim Mahallesi’nde güçlü bir direnişle karşılaştı ve başarılı bir şekilde püskürtüldü. Herhangi bir kayıp vermedi mahalleli. Bu yenilginin hıncıyla faşistler esas katliamı çevre mahallelerde gerçekleştirdi. Kadınlara tecavüz edip erkekleri diri diri yaktılar. Çocukların kafalarını baltalarla ezdiler. Katliama müdahale etmeyen emniyet ve jandarma, 25 Aralık günü yalnızca cenazeleri toplamaya gelmişti. Resmi rakamlara göre 100’ün üzerinde insanımız öldü, yüzlerce kişi yaralandı, 210 ev ve iş yeri tahrip edildi. Maraş halkıysa resmi rakamların katliamın gerçek boyutu yansıtmaktan çok uzak olduğu görüşünde.

Emperyalizm her taşın altında

Maraş katliamı, faşistlerin devletten ve emperyalistlerden bağımsız olarak gerçekleştirdiği bir katliam değildi. Nitekim katliamdan bir hafta önce CIA ajanı Paul Henze’nin kendisi bizzat Maraş’a gelmiş ve MHP teşkilatından kim olduğu hâlâ bilinmeyen faşistlerle görüşmüştü. Bu görüşmeye MİT mensuplarının da katıldığı biliniyor. Görüşmeden hangi kurumların haberdar olduğu ve bu görüşmeye başka kurumların katılıp katılmadığı ise hâlâ bilinmiyor. Ancak bilinen şu ki mezhep temelinde halkı bölmek isteyenlerin arkasında yine NATO, ABD ve CIA vardı.

Bugün sermaye sınıfı ve onun temsilcisi iktidar aynı yöntemlerle emekçi sınıfı bölmek istiyor. İzmir Gaziemir'de Alevi bir ailenin duvarına “Defol Alevi” yazılması olayını “çocuk işi” diyerek, bu topraklarda sanki Alevi katliamları hiç yaşanmamışçasına geçiştirilmesi bunun kanıtıdır. Tıpkı Maraş katliamının faillerinin yargılanmaması hatta katliamda yer alan kadroların sonraki yıllarda milletvekilliği ve bakanlıklara getirilerek ödüllendirilmesi gibi bugün de İzmir’de yaşananlara dair ciddi bir önlem alınmamıştır. Maraş katliamının ve yaşanacak yeni bir katliamın esas sorumlusu önlem almayanlar ve mezhepçi politikalarla halkı bölmeye çalışanlardır.

Katillerden hesabı emekçiler soracak!

Göstermelik mahkemeler, göstermelik yargılamalar, göstermelik cezalar (cezasızlıklar) bize bir kere daha gösterdi ki Maraş’ın, Çorum’un ve Sivas’ın hesabını emekçiler soracak. Düzen partilerinden en ufak beklenti içinde olmamak gerekiyor. İşçiler ve emekçiler olarak bu katliamlardan dersler çıkarmak, katliamların yeniden yaşanmasının önüne geçmek bizim elimizdedir. Bunun yolu, katliamın faşist niteliğinin bilinmesinden ve faşizmin siyasi teşhirinden geçiyor. Bunun yolu, Maraş'ta daha da büyük bir katliamın yaşanmasını engelleyenin, zaman kaybetmeksizin devrimcilerin çağrısıyla anti-faşist bir direnişin örgütlenmesi olduğunu hatırlamaktan geçiyor. Bunun yolu yaşadığımız her katliamın altından çıkan ABD emperyalizmine karşı anti-emperyalist bir cephede birleşmekten geçiyor. Bunun yolu, Maraş dosyasının yeniden açılmasından ve katliamın sorumlularından hesap sormak için mücadeleden geçiyor. Bunun yolu mezhepçi, ırkçı politikaların karşısında "kardeş kavgasına hayır" demek, sınıf kardeşlerimizle ekmek ve hürriyet kavgasında birleşmekten geçiyor.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2019 tarihli 123. sayısında yayınlanmıştır.