Dünya devrimi karşısında post-Leninizm ve devrimci Marksizm
Bize her cenahtan sık sık sorulur: “devrimci Marksizm” de ne demek, Marksizm’in devrimci olmayanı olur mu ki devrimcisi olsun? Bunu bize değil, vaktiyle en hızlı Leninist olduklarını iddia ettikleri dönemde Lenin’e soracaklardı! “Devrimci Marksizm” kavramı Lenin’den gelir. Sık sık kullandığı bir kavramdır. Lenin İkinci Enternasyonal’in 1914-18 hainlerinden ayırmaya çalışıyordu kendini. Bunlar Cihan Harbi’ne destek verecek ve tarihin bugüne kadar gördüğü en büyük proleter devrimi olan Ekim devrimine karşı çıkacak kadar alçalmış liderlerdi. Kautsky’ler, Ebert’ler, Scheideman’lar, Plekhanov’lar kendilerine hâlâ Marksist dediği için, Bolşevizmi Menşevizmden, Komünist Enternasyonal’i işçi sınıfı bayrağıyla şovenizm yapan İkinci Enternasyonal’den ayırmak için oluşturmuştu Lenin o kavramı.
Post-Leninizm bizim, artık 30. yılına ulaştığımız çöküş sürecinin sonucunda dünya solunda görülen eğilimlere koyduğumuz ad. 20. yüzyılın sosyalist inşa deneyimlerinin çöküşünün ertesinde, dünya çapında Marksist harekette doğan eğilimlere: Lenin’den kopma, Bolşevik Partisi anlayışından uzaklaşma, sözde yeni ve demokratik bir parti modeline bağlanma, burjuva demokrasisini devrimin yerine koyma, emperyalist ülkelere hayranlık, işçi sınıfından uzaklaşarak kimlik ve ekoloji politikasına dönme ve benzeri eğilimler. Açıkça söyleyelim, post-Leninizm eski Stalinist hareketlerin saflarında başladı, ama “Troçkist” olarak anılan hareketlerin saflarında da epeyi taraftar buldu kendine.
Biz post-Leninizmi emperyalist kapitalist dünya düzenine mahcup bir adaptasyon olarak görüyoruz. Ama onlar kendilerine hâlâ sosyalist, hatta Marksist diyorlar. O zaman biz de Lenin’in yolunu izleyerek kendimize devrimci Marksist demeye devam ediyoruz.
Bu çizgi, çok kısa zaman öncesine kadar “devrimler çağı kapandı, demokrasi çağına girdik” diyordu. Değil mi ki sosyalizm yenilmişti, yeni bir tarihi dönem açılmıştı, aklı olan sosyalistlerin de kendilerine bu yeni dönemde politika açısından yeni bir yol belirlemeleri gerekiyordu. Eskiden Sovyetler Birliği’ni veya Çin’i “dünya devriminin öncüsü” olarak gören ve destekleyenler tabii o sosyalizmlerin nasıl ve neden çöktüğünü tartışmaktan kaçınacaklardı. Onun yerine kapitalizme doğa değiştirttiler, post-Fordizm dediler, “küreselleşme” dediler, yeni toplumsal hareketler dediler. O arada kendilerini de yenilediler.
Kapitalizm değişmişti ya, savaş olmayacak dediler, oldu. Darbe olmayacak dediler, oldu. Ekonomik kriz olmayacak dediler, en âlâsı oldu. Devrim olmayacak dediler, devrim dünyanın dört bir yanına yayıldı!
Sudan’da bir genç kadın, helal olsun, devrimci büyük kitlelere heyecanla hitap edince, hiç ilgilenmedikleri Sudan devrimini birden keşfettiler. Yoksul mahallelerde gençlerin Direniş Komiteleri kurduklarından ve devrim uğruna öldüklerinden hiç söz etmediler. Şimdi Şili’yi kıble belirlediler. Araplar mı, Irak ve Lübnan mı, onlar ilkeldir, devrim yapamazlar. İran bile dikkatlerini çekmiyor. Sosyal medyada “Santiago’da tango devrimci bir eylemdir” türü paylaşımlar yapıyorlar. Şili’yi Greta Thunberg’in iklim değişikliği mücadelesinin zemini yapma düşleri görüyorlar. Dünya değişti ya, belki de yeni devrimin öncüsü Bolşevik partiler değil, Birleşmiş Milletler olur, kim bilir?
Dünya devrimi karşısındaki tutumda her ülkede sol içinde temel ayrım şudur: Devrimi zafere kavuşturmak için işçi sınıfının bütün ezilenlerin önüne düşmesini sağlayacak, bütün ezilenleri işçi sınıfının etrafına toplayabilecek, Leninizmin proletarya hegemonyası stratejisini uygulamaya koyabilecek bir devrimci parti gerekli midir, değil midir? Neden işçi sınıfı merkeze konuluyormuş diye sorana cevap verelim: Öyle olmazsa kazanamayız, siyasi iktidarı alaşağı etsek kapitalizmi ortadan kaldıramayız, her pislik geri gelir de ondan!
Her söylediğiyle iflas etmiş olan post-Leninizmin kimlik politikalarına ve ekolojiye hâlâ toz kondurmayan eksenine karşı, işçi sınıfının, emekçi halkın ve yoksulların devrimin önüne düşmesi için mücadele. İnsanlığın toptan özgürleşmesinin anahtarı bugün buradadır.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2019 tarihli 123. sayısında yayınlanmıştır.