İdlib’de kriz: Amerikan liyakat madalyalı şark kurnazlığı yolun sonuna geldi
Astana ve Soçi zirvelerinde Rusya, İran ve Türkiye’nin İdlib için oluşturduğu mutabakat ve ateşkes delik deşik olmuş durumda. Suriye ordusu, İran destekli kara güçlerinin ve Rus hava kuvvetlerinin desteğiyle İdlib’e Hama’nın kuzeyindeki kırsal bölgeden girmeye başladı. Suriye sınırına giden Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, basına yaptığı açıklamada gelişmeleri Astana mutabakatına aykırı şekilde Suriye rejim güçlerinin kontrol alanını genişletmesi olarak tanımladı. Aynı açıklamada Akar, Suriye’nin Astana’da gerginliği azaltma bölgesi olarak tanımlanan sınırlara çekilmesi için Rusya’nın etkin ve kararlı tedbirler almasını istedi.
Türkiye Astana’da ne söz verdi, ne yaptı?
Hulusi Akar, Türkiye’nin durum karşısındaki resmi görüşünü açıklasa da yaşanan gerçeklik ile bu resmi pozisyon hiçbir yönüyle örtüşmüyor. Her ne kadar Türkiye cephesinden İdlib’e yönelik hava ve kara saldırılarının Astana mutabakatını ihlal ettiği söylense de söz konusu saldırı Türkiye’nin Astana’da söz verdiği adımları atmaması gerekçe gösterilerek yapılıyor. Hatırlamak gerekirse, Türkiye Astana ve Soçi’de Rusya ve İran’a şu sözü vermişti: İdlib’de HTŞ (Heyet Tahrir Şam) çatısı altında birleşen El Kaide-El Nusra bağlantılı gruplar tasfiye edilecek ve bölge Türkiye’nin desteklediği ve Astana’nın tarafları açısından terörist olarak nitelenmeyen grupların kontrolüne girecekti. Oysa 2019 yılı başında tasfiye edilmesi planlanan HTŞ İdlib’de kontrolü sağladı ve Türkiye destekli Ulusal Kurtuluş Cephesi (Ahrar-Üş Şam’ın ve ÖSO’nun başını çektiği çatı örgütü) yenilgiye uğradı. Bu durum haliyle Türkiye’yi zor bir duruma soktu.
Astana’nın ipi
Rusya, her fırsatta yaşanan süreçten ciddi kaygı duyduğunu belirtse de, Türkiye ile kurulan diyalog ve koordinasyonu bozmak için acele etmiyor. Son günlerde dahi Rusya cephesinden Türkiye açısından durumun zorluğunu anladıklarını ve Türkiye ile koordinasyon içindeki çalışmalarının devam ettiğini belirten açıklamalar geliyor. Zira Rusya, Astana sürecini bölgede ABD’yi dengeleyen önemli bir unsur olarak görüyor. Ruslar, İdlib’deki gelişmelerin faturasını tümüyle Türkiye’ye yıkmaktan imtina ediyor çünkü ABD sürece gözle görülür ve provokatif biçimde müdahil olmakta. ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey 2018 Aralık’ında “Astana’nın ipini çekmenin vakti geldi” demiş, bu açıklamayı yaptıktan sonra haftalar içinde HTŞ büyük bir taarruza geçerek İdlib’i kontrol altına almıştı.
TSK’nın gözlem noktasına yapılan saldırının anlamı
Rusya Astana’yı bozarak ve Türkiye ile köprüleri atarak Trump ve Jeffrey’e istediğini altın tepside sunmak istemiyor. Bu durum Türkiye’ye Ocak’tan Mayıs’a kadar önemli ölçüde zaman kazandırdı. Ancak sahada hiçbir değişiklik olmayınca Rusya müttefiklerinin manevra alanını genişleterek, sabrının sınırsız olmadığını göstermeye başladı. Bu mesaj çok sert şekilde verildi. Sadece Rus hava kuvvetlerinin İdlib’i bombalamasından bahsetmiyoruz. Türkiye’nin Suriye güçlerinin ilerlediği bölgedeki 10 numaralı gözlem noktasının havan atışıyla vurulması ve 4 askerin yaralanması olayının altını çizmek gerekiyor. Bu haber basında geçiştirildi. Türkiye hükümeti ve dışişleri yaşanan olaya son derece düşük profilli şekilde mukabele etti. Saldırının bir kaza olduğunu düşünmek için hiçbir neden yok. Nasıl Afrin harekâtı sırasında Türk topçusu bölgeye ilerleyen Suriye milislerini vurduysa şimdi de İdlib’e ilerleyen Suriye ordusunun topçuları aynı şeyi yapmıştır.
İdlib’teki kriz derinleşme eğiliminde
Mesaj alınmış ve gözlem noktasındaki Türk askeri güçleri gözlemci pozisyonuna çekilmiştir. Türk askerini kalkan olarak gören Ulusal Kurtuluş Cephesi çete liderleri bu durumu protesto etmişse de mevcut durumda yapacak bir şey yoktur. Hulusi Akar umutsuzca Rusya’yı etkin ve kararlı önlemler almaya çağırmaktadır. Rusya ise basın önünde Türkiye’ye anlayış gösterirken bölgeyi etkin ve kararlı şekilde vurmaya devam etmektedir.
İdlib’deki durum bir kriz durumudur. Türkiye, HTŞ’ye karşı kendi askeri gücünü sahaya sürmeden Astana’da altına girdiği yükümlülüğü yerine getirme olanağından yoksundur. Böyle bir yola girememektedir zira bu askeri harekâtın siyasi maliyeti çok yüksek getirisi ise çok düşüktür. İstanbul seçimleri ertelenmiştir ve bu operasyona girişmek büyük bir kumar olacaktır. Öte yandan ABD, S-400 konusunda bastırmakta, SDG’ye her gün yeni tır konvoylarıyla silah, mühimmat ve insani yardım ulaştırmaktadır. ABD ile gerilimin yükselmesi dolar üzerinden ekonomiyi vurmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin bir NATO üyesi olarak ABD’ye karşı manevra alanı siyasi, askeri ve ekonomik yönden gittikçe daralmaktadır. İdlib’deki sıkışmışlık içinde adeta paralize olmuş Türkiye’nin yarattığı boşluk hızla ABD-CIA tarafından doldurulmaktadır. Suriye ordusu ve milisler İdlib’de ilerlerken bu bölgedeki Ulusal Kurtuluş Cephesi grupları Huras El Din gibi El Kaide unsurlarını da kapsayan bir ortak operasyon odası (Operation Room) oluşturduklarını ilan etti.
Idlib’te CIA koordinasyonu
Neredeyse bir asırdır gerilla ve milis savaşının her türlüsünün verildiği her türlü cephe ve ittifak deneyimi görmüş Ortadoğu’da ilk defa silahlı örgütler bir “operation room” oluşturuyorsa, Arapça’nın zengin gerilla ve iç savaş terminolojisinin yerini Amerikan Sahra Talimnamelerinin terminolojisi almışsa, bunun tüm grupların CIA koordinasyonuna girmesinden başka anlamı yoktur. Bu basit bir terminolojik mesele değildir. Bölgedeki gruplar üzerinde kontrolünü arttıran ABD, İdlib’te krizi derinleştirmek ve Astana’nın ipini çekmek için her türlü kanlı provokasyona girişecektir. ABD ile kopmayı göze alamayan bir siyasetin bu provokasyonları engelleme şansı yoktur. Milletin boynundaki zincir olan NATO üyeliğini hâlâ bir kozmuş gibi kullanabileceğini zanneden ve tüm bunları yaparken bir yandan da Rusya’yı idare etmeye çalışan ilkesiz ve omurgasız şark kurnazlığı Türkiye’yi felaketin eşiğine getirip bırakmıştır.
Yolun sonu
Mevcut iktidarın krizin en derin ve keskin aşamasında dümeni ABD’ye ve NATO’ya doğru kırmaktan (belki de S-400 kaparosunun üzerine bir bardak soğuk su içilecektir) başka planı yoktur. Amerikan muhalefeti ise Amerikancı çözümün amigosu olarak şimdiden bu yolun yolcusudur. İdlib’de çok kanlı bir senaryonun yürürlükte olduğunu hatırlatalım. Türkiye’yi bekleyen büyük göç dalgasının sadece sivil değil silahlı ve en kötüsü de CIA beslemesi katil sürüsünü de içinde barındıracağı konusunda uyarımızı yapalım. Türkiye’deki güvenlik tehdidinin Kürtlerden Araplardan değil Amerikan emperyalizminden geldiğinin bir kez daha altını çizelim. Türkiye’nin Amerikan liyakat madalyalı şark kurnazlığı yolun sonuna gelmiştir.