İdlib’de Amerikan senaryosu daha kanlı bir bölüme geçmek üzere
Rusya ile İdlib’e ilişkin Moskova anlaşması yapılmadan önce istibdad rejiminin temsilcileri “Yansın Suriye, yıkılsın İdlib, kahrolsun Esad” naralarıyla, gerekirse Şam’ın alınacağını ama mücadelenin Esad düşene kadar devam edeceğini söylüyorlardı. Suriye ordusunun ne pahasına olursa olsun son aylarda HTŞ ve ortaklarından ele geçirdiği tüm alanlardan çekilmeden, operasyonların durmayacağını, M5 ve M4 otoyollarının Suriye ordusunun kontrolünde olmasının kabul edilemeyeceğini ilân ediyorlardı. Sonuçta hem M5’in kontrolü Suriye ordusunda kaldı hem de M4 otoyolunun güvenli bir şekilde açılması işi Türkiye’ye ihale edildi. M4’ün güvenliğinin sağlanması için de Ruslarla ortak devriye yapılması karara bağlanmışsa da bölgede yaşananlar uzatmalı bir ateşkes yaşandığını gösteriyor. Bu defa Türkiye’nin S-400’le Patriot arasında salınarak şark kurnazlığı üzerine kurmaya çalıştığı dengeyi daha baştan sarsan zorlu şartlar var.
Bugün İdlib’de pozisyonlar benzer, koşullar daha zorlu!
Rusya ile Türkiye arasındaki önceki anlaşmalarda, Rus tarafı anlaşmanın gereklerinin yerine getirilmesi konusunda daha sabırlı davranıyor, uyarılarda bulunuyor ve sonunda Suriye ordusu ve ona bağlı milisler harekete geçiyordu. Operasyonlar TSK’nın sahadaki varlığı gözetilerek yapılıyor ve “hataları” minimumda tutmaya gayret ediliyordu. Ancak son İdlib operasyonunda da gördüğümüz üzere Rusya bu defa hem daha sert hem de daha uzlaşmaz bir tavır içinde. Söz konusu özellikle Türkistan İslam Partisi gibi gruplar olduğunda ise ara formüllere tamamen kapalı.
Türkiye, İdlib üzerine yapılan her anlaşmada HTŞ’nin bölgedeki varlığını sonlandıracağına dair sözler veriyor. Ancak HTŞ’nin ortadan kaldırılması bir yana örgüt her defasında İdlib’deki diğer örgütler üzerindeki etkinliğini arttırıyor. Son anlaşma sonrası örgütün içinde Türkiye’yle süren mutabakatın artık geçersiz olduğu ve Türk tarafının Ruslar ve Suriye devletiyle işbirliği yaptığı için hedef alınması gerektiğini söyleyen bir kanat etkinlik gösteriyor. En son iki Türk askerinin ölümüyle sonuçlanan saldırı da, Ruslarla yapılan ortak devriyeyi engellemek için yapılan eylemler de, M4 otoyolunda açılan hendekler de HTŞ ve bağlantılı gruplar tarafından kontrol edilen bölgede gerçekleşti. HTŞ, Türk ordusunun sivillere ve Suriye devrimine saldırdığı propagandası yapmakla da kalmayıp Türk askerlerinin etrafında yaptıkları çekimlerde “kafalarını kesmeye gelmedik” diyerek alay eden videolar paylaşıyorlar. Yani artık sadece Amerika ve Rusya değil HTŞ de Türkiye’ye “tarafını seçmezsen bedelini ödersin” tehdidinde bulunuyor.
Amerikan tarafı ise Astana sürecinin bitirilmesi, S-400 alımından vazgeçilmesi isteğini tekrarlıyor. Türk askeri için “şehidimiz var” diyen ABD’nin, bir süredir HTŞ’yi terör listesinden çıkarma sinyali verdiği de düşünüldüğünde Amerikan senaryosunun Rusya’ya karşı TSK ve HTŞ’nin askeri birleşik cephe kurmasına dayandığı görülüyor.
Amerikan piyadesi olmaya hayır!
Moskova anlaşması da daha önceki İdlib anlaşmaları gibi çatışmayla sonlanmaya mahkûm. Bugün Koronavirüsle mücadele gündemi belirlerken Suriye’deki haksız savaşı yeniden alevlendirecek hazırlıklar tüm hızıyla sürüyor. Çatışmalar başlayıp savaşa döndüğünde ortaya çıkacak ağır fatura için öne sürülecek Amerikancı, NATO’cu reçetelerin de Suriye’de yürütülecek bir vekâlet savaşının da bize bir faydası yok. Türkiye emekçilerinin de, Ortadoğu’da yaşayan diğer halkların da haksız Amerikan savaşından çıkarı yoktur. Türkiye son operasyondaki gibi ve daha da ağır bedeller ödemeden Suriye’den çekilmeli, tekfirci mezhepçi örgütlere her türlü desteği derhâl kesmelidir.
Bu yazı Gerçek gazetesinin Mayıs 2020 tarihli 128. sayısında yayınlanmıştır.