1 Mayıs: İşçinin emekçinin uluslararası mücadele günüdür!
Aşağıdaki 1 Mayıs bildirisi Devrimci İşçi Partisi ile uluslararası kardeş partilerinin birlikte imzaladıkları bir bildiridir. Metin, Avrupa’dan üç ülkeden (Yunanistan, Fransa, Finlandiya), Latin Amerika’dan ise iki ülkeden (Arjantin ve Uruguay) örgütler tarafından imzalanmıştır. Örgütlerin imzaları bildirinin altında yer alıyor.
İşçi sınıfının uluslararası mücadele günü, bu yıl dünyanın dört bir köşesinde büyük halk isyanlarının yaşanmakta olduğu bir bağlamda gerçekleşiyor. Haiti’deki başkaldırı, Sudan ve Cezayir’de devrimin patlak vermesiyle birlikte Arap baharının yeniden doğuşu (bunlar önce halk isyanı iken, başlarındaki yolsuzluğa batmış ve baskıcı kapitalist rejimleri devirme aşamasına geçen devrimlere dönüşüyor), Macaristan’da iş yasasına karşı hareketlenme, Fransa’da aralıksız devam etmekte olan Sarı Yelekliler hareketi, Çin, Hindistan ve Bangladeş’te büyük grevler, Arjantin’den Meksika’ya, Polonya’dan İrlanda’ya büyük patlamalara gebe kadın hareketleri, bütün bunların ortak noktası kapitalizmin iflası ve bunun sonucu olarak doğan barbarlık tehlikesi. Kapitalist kriz mevcut düzenin altını oyuyor, siyasi krizlere ve bir bütün olarak rejimlerin krizine yol açıyor.
Bu 1 Mayıs’ı dünya yeni bir ekonomik daralmanın eşiğinde karşılıyor. Kapitalizm 2008 krizinden çıkamamıştır: finansal krizler, üretimin düşüşü, işten çıkartmalar, şirket iflasları, ülkelerin iflası hep gündemde.
Söz konusu olan, ham maddelerin, metaların, sermayenin aşırı üretimidir. Bu, bizi toplumsal ilerlemeye değil, yeni felaketlere, sefalete, savaşlara sürüklüyor. Böylece, bir avuç bankanın ve tekelin kârlarını güvenceye almak üzere işçiyi sömürmeye dayanan bu kapitalist düzenin tarihsel olarak tıkanmasının berrak bir ifadesi ile karşı karşıya kalıyoruz.
Finansal ve ekonomik çöküş yönündeki eğilimler felaket boyutlarına ulaşma tehdidini yaratıyor: Ticaret savaşları ve savaş kışkırtıcılığındaki tırmanma kapitalizmin gerilemesinin açık işaretleridir. Politik ve ekonomik bir çıkmaza saplanmış olan Amerikan emperyalizminin krizi, Avrupa Birliği’ndeki çatlaklar ve yeni bir borsa çöküşünün yarattığı tehdit, gittikçe daha patlayıcı çelişkileri, her defasında daha kapsamlı bir tehlikeyi gündeme taşıyor. Çin ve Rusya’daki kapitalist restorasyon sürecinin gidişatı daha sarsıntılı hale geliyor, emperyalizmin bunları toptan sömürgeleştirme yolunda yürüyüşü ise bu ülkelerde yeniden bölünme ve dağılma tehlikesini gündeme getiriyor. Latin Amerika’da Arjantin’de bir yandan Macri hükümetinin, bir yandan sermaye kaçışı, paranın değerini yitirmesi, İMF’nin kemer sıkma politikaları temelinde sarsıldığını, bir yandan da kitlelerin hareketlenmesi tehdidi ile karşı karşıya kaldığını görüyoruz. Brezilya’da faşist Bolsonaro’nun başa gelişinden sadece aylar sonra, hükümette tıkanma, kriz ve bölünmeler ortaya çıkıyor.
Krizi kontrol altında tutmak ve sömürünün koşullarını sürdürmek amacıyla kapitalist hükümetler krizin yükünü emekçi kitlelerin ve geri kalmış ülkelerin sırtına yıkmaya niyetleniyorlar. Birçok ülkede (Macaristan, Polonya, Brezilya vb.) sağ hükümetler emekçilerin kazanımlarına ve yaşam koşullarına saldırıyı sonuna kadar taşımaya çalışıyor.
ABD başkanı Trump şimdi İran’a karşı bir ekonomik ambargo kışkırtmasına girişti: ülkenin petrol satışını engelleyerek ihracat gelirlerini azaltmaya çalışıyor, böylece İran’ın petrolünün Amerikan şirketleri lehine özelleştirilmesini gerçekleştirmek istiyor. Bu ambargo, petrol fiyatlarını suni biçimde arttırarak bütün dünyada tüketicilerin ve emekçilerin bütçesine darbe vuruyor.
Ticaret savaşları ve savaş tehdidinin yükselişi (İran, Afganistan, Suriye, Libya, Filistinlilerin katledilmesi, Ukrayna’nın doğusunda Donetsk ve Luhansk vb.) kapitalist emperyalizmin çıkmazının ve gittikçe daha büyük savaşlar çıkartma yolundaki siyasi ve askeri eğiliminin ifadesidir. Bu savaş eğilimi, ABD’nin (ve diğer emperyalist ülkelerin) askeri harcamalarının artışında, Rusya ile balistik füze antlaşmasına son verilmesinde, Doğu Avrupa ve Balkanların NATO şemsiyesi altına alınmasında, Filistinlilerin, Trump ve Netanyahu’nun Ortadoğu’ya yeni bir “barış” planı getirmesi gerekçesiyle kurumsallaşmış bir etnik temizliğe uğratılmasında, Venezuela, Küba ve İran’a uygulanmakta olan stratejik ambargolarda cisimleşmektedir. İflası ve çaresizliği içinde kapitalizm bizi barbarlığa taşıyacak bir doğaya sahiptir. Trump’ın Latin Amerika’nın uşakça davranan burjuvazilerinin desteğiyle Venezuela’ya bir kukla hükümet kurdurmak ve petrolü özelleştirmek üzere başlattığı taarruz, kriz içindeki sağ hükümetlere omuz vermek ve kitlelerin direniş eğilimlerine yanıt hazırlamak için atılmış bir stratejik adımdır. Amerikan emperyalizmi “arka avlu”sunu düzene sokmak ve ufukta belirmiş olan dünya savaşına daha büyük bir güçle hazırlanmak için hayati bir adım atmıştır.
Emekçi kitlelere yöneltilen bu saldırılar, daha önce de söylediğimiz gibi, direniş süreçlerine yol açıyor. Bunlar Haiti, Sudan, Cezayir ve geri kalmış öteki ülkelerin emekçileri ve yoksullarının mücadelelerinden ibaret değil. Çin’de on yıllar boyu sefalet ücretlerine mahkûm olan işçi sınıfı, şimdi başını kaldırıyor, örgütleniyor, mücadele ediyor.
ABD’ye gelince, işçi sınıfının grevleri artıyor; bunların başını, ücret kayıplarını telafi etmek ve kamu eğitimini savunmak amacıyla kitlesel ve sebatkâr bir tutumla greve giden öğretmenler çekiyor. İşçilerin ve gençliğin yaygın kesimlerinde bir kutuplaşma eğilimi görülüyor. Trump başkanlık konuşmasında “Amerika asla sosyalist olmayacaktır” dedi. Bu, gençliğin büyük bölümünün kapitalizm koşullarında bir gelecek görmemesini, durumlarının her geçen gün kötüleşmesini (güvencesizleşme, sefalet ücretleri, öğrenci borcu vb.) ve kendisini sosyalist olarak adlandıran birtakım alternatiflere sarılmasını yansıtıyor.
Trump yanılıyor. Sadece ABD’de değil, dünyanın her yerinde sosyalizm uğruna mücadelenin bayrağı yine yükseltiliyor.
Ancak, bu radikalizasyon eğilimi işçi sendikalarının bürokrasisinin ve burjuvazi ile gittikçe daha yakın bağlar kurmuş olan oportünist partilerin yarattığı engellerle karşılaşıyor. Yalnızca Fransız CGT Konfederasyonu’nun Sarı Yeleklilerle birleşecek şekilde aktif bir genel grev çağrısı yapmaması bile Macron’un işçi düşmanı hükümetinin neden hâlâ düşmemiş olduğunu açıklamak için yeterlidir. Geri kalmış ülkelerin ulusal burjuvazileri (Brezilya’da Lula, Arjantin’de Kirchner, Venezuela’da Chavismo, sonra Madurismo) ülkelerini geliştirmeyi başaramadılar, (dış borçlarını tam bir titizlikle ödemeye devam etmekle) finans kapitale boyun eğmiş oldular, böylece emekçi kitlelerin devrimci bir yola girmesini engellemek üzere muhalefetteki sağın yükselişine kapı açmış oldular. Cezayir ve Sudan’da bu tür karşı devrimci engellere rağmen kitleler siyasi iktidara karşı isyandan devrime giden yolu açmayı başardılar. Sınıf mücadelesi temelli, sınıf bağımsızlığını savunan, yeni devrimci önderliklerin geliştirilmesi merkezi bir görev olmak zorunda.
133 yıl önce dünya işçi sınıfı sokakları ele geçirmek, 8 saatlik işgünü ve sermayeye karşı başka talepleri ortak mücadele ile elde etmek amacıyla örgütlenmişti. Bugün, işçi sınıfının dünya çapındaki bu birliği kopmuş durumda. Dünyanın birçok ülkesinde bürokrasi sanki bir şenlik, bir “emek bayramı” kutluyor. 1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası mücadele günüdür. Bu 1 Mayıs’ta da işçi sınıfının siyasi bağımsızlığını yeniden kazanmak, her bir ülkede bir devrimci işçi partisi ve sermayenin barbarlık ve aşırı sömürü taarruzuna karşı verilecek mücadeleleri birleştirecek ve işçi hükümetlerinin dayatılması yoluyla işçilerin taleplerinin gerçekleşmesi ve emperyalist savaşların yenilgiye uğratılması amacıyla bir Devrimci Enternasyonal inşa etmek zorunluluğu gündemdedir.
Merkez sol Trump’a ve sağcı hükümetlere karşı burjuvazinin muhalif kanatlarıyla “demokratik” antifaşist cepheler kurarak mücadele etmeyi savunuyor. Ama krizle başa çıkamayan ve böylece sağın yükselişini hazırlayan tam da bu merkez solun kendisidir. Daha önceki “denge”ye geri dönmek mümkün değildir; kapitalist barbarlığa karşı direniş, devrim ve işçi hükümetleri aracılığıyla mücadele etmek üzere ileri atılmak gerekir. Lula, Kirchner ve benzerleriyle sağa seçim yoluyla karşı durmak için “demokratik” bir cephe, mücadele yoluna düşmüş işçi ve devrimci kitlelere bir deli gömleği giydirmek olur. Yapılması gereken, bu sağcı güçleri üreten kapitalizmin kendisini yenilgiye uğratmaktır. Bunun için hedefleri uğruna kullandığı sahte demokratlardan da kurtulmak gerekir. Unutmayalım ki, emperyalizm, Clinton’lar ve Obama’larla, (bugün artık bağımsız bir ülke olmaktan çıkarak farklı emperyalist güçlerin maşası olan hükümetler arasında bölüşülmüş olan) Libya’da, Suriye’de, Irak’ta vb. savaşa girmiştir.
Emperyalizm, toptan gerici yüzünü hiçbir zaman olmadığı kadar ortaya koymuş bulunuyor. İnsan hakları ya da insancıl yardım amacıyla düzenlediği askeri müdahaleler birer masaldır, karşı devrimci yüzünü gizlemek için kullanılan kozmetik süslemelerdir. Dünyanın sosyalist dönümüşü uğruna verilecek mücadelenin motoru işçi sınıfıdır.
Kadınların kürtaj hakkı ve kapitalist baskıya karşı öteki demokratik talepleri 8 Mart’ı kitlesel seferberliklerle yeniden emekçi kadınların uluslararası mücadele günü haline getirmiş bulunuyor (İspanya, Arjantin).
1 Mayıs’ı da yeniden sermayeye karşı uluslararası mücadele günü haline getirelim.
Biz aşağıda imzası bulunan devrimci partiler ve örgütler Dördüncü Enternasyonal’in Yeniden Kuruluş Koordinasyonu’nun (DEYK) programı üzerinde yükselerek dünyanın işçilerini birleştirmek amacıyla bir devrimci sosyalist Enternasyonal’in kurulması için yola çıkıyoruz. Bu yılın sonlarında, bu yönde somut adımlar atmak üzere bir Uluslararası Konferans düzenlemeyi planlıyoruz.
Devrimci işçi partileri kurmak için ileri! Devrimci bir Enternasyonal yaratmak için ileri!
Sınıf işbirlikçisi cephelere hayır! Sınıf bağımsızlığı uğruna, solun ve işçilerin devrimci cepheleri için ileri!
Krizin bedelini kapitalistler ödesin! Tefecilere dış borçların ödenmesine hayır! İMF tipi işçi düşmanı “kemer sıkma” planlarına hayır! Gerici, işçi düşmanı iş yasası ve sosyal hizmet “reform”larına hayır!
Kadınların kürtaj hakkı için mücadelesini ve kapitalizme karşı taleplerini destekleyelim! Din ve mezhep ayrımının işçileri birbirine düşürüp, ortak düşman olan kapitalistlerin çıkarlarına hizmet etmesine karşı, İslami dini kurumların, siyasete, hukuk sistemine, eğitime, kadınların hayatına müdahale etmesi proleter laiklik temelinde engellensin!
Irkçılığa ve göçmenlerin baskı altında tutulmasına hayır! Göçmenlere tam yurttaşlık ve çalışma hakları! İşçi sınıfının sermaye karşısında birliği için ileri!
Kahrolsun emperyalist savaşlar! Emperyalist birlikler Afrika ve Ortadoğu’dan defolsun! Filistin halkının Siyonizm ve emperyalizme karşı mücadelesine destek! Geri dönüş hakkı tanınsın! Amerika, Venezuela ve Latin Amerika’dan defol!
İşçi hükümetleri için ileri!
Devrimci İşçi Partisi (Türkiye) EEK (İşçilerin Devrimci Partisi-Yunanistan)
PO (İşçi Partisi-Arjantin) ROR (Proleter Devrimci Yeniden Doğuş-Fransa)
PT (Emekçiler Partisi-Uruguay) MTL (Marksist İşçi Birliği-Finlandiya)