Terör koridoru deyip NATO koridoru kurmak
“Zeytin dalı” harekâtı başlarken, iktidar cephesinden ve yandaşlarından bu operasyonun ABD’nin planlarına çomak soktuğu yorumları yapılıyordu. Gerçek gazetesi ve Devrimci İşçi Partisi ise Türkiye’nin Amerikan tuzağına çekildiğini söyledi. Şimdi TSK ve ÖSO, Afrin’e girdi. ABD’den bir protesto ya da karşı bir ses çıkmadı. Çünkü tuzağı kuran ABD, istediğini aldı.
Afrin’de YPG vardı ama Fırat’ın doğusunda ya da Mınbiç’te olduğu gibi ABD himayesinde değildi. Orada Rus birlikleri bulunmaktaydı. İşin sonunda Rus birlikleri çekildi; NATO ordusu TSK ve Amerikan beslemesi ÖSO grupları bölgeye gelmiş oldu.
Türkiye’de iktidar ve yandaşları, “terör koridorunu engelliyoruz” diye gittiler ve sonunda Suriye’nin kuzeyinde boydan boya NATO koridoru oluşturmuş oldular. ABD tek bir asker kaybetmeden, tek kuruş harcamadan, Türk, Kürt ve Arap kanının aktığı bu coğrafyada bir isteğine daha ulaştı.
Şimdi Mınbiç pazarlıkları yapılıyor. AKP iktidarı her fırsatta diyor ki “biz Mınbiç’ten ABD’nin çekilmesini istemiyoruz!” Peki ya neyin pazarlığını yapıyorsunuz? Mınbiç’te ABD ve TSK birlikte bulunacakmış! ABD, Suriye’deki gayri meşru varlığına ve işgalci konumuna Türkiye’yi de ortak edecek.
AKP iktidarı, bu Amerikan oyununu da milli dava diye halka yutturmaya çalışacak. Ama işçi ve emekçiler artık bu tuzağa da düşmemelidir. Kardeş halkların kanı akarken sonunda emperyalistlerin kazandığı planlara bir dur demelidir.
Osmanlıcılık yapıp İsrail konumuna düştüler
Suriye’nin toprak bütünlüğünden bahsedip sonra da girdiği her yerde Türk bayraklarını göndere çekmenin büyük bir tutarsızlık olduğunu söylüyoruz. Son olarak Erdoğan Afrin’e vali atanacağını açıkladı. Bundan sonra “biz işgale gelmedik”, “Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz” sözlerine kim inanır?
Nitekim Suriye’nin Birleşmiş Milletler daimi temsilcisi Beşar El Cefari, BM Güvenlik Konseyi’nde şu açıklamayı yaptı: “Golan ve Afrin dâhil Suriye topraklarının her karışı terör ve düşmancı güçlerden kurtarılacak.” Golan ve Afrin’in aynı cümlede anılması Türk halkı için bir utanç kaynağıdır. Golan tepeleri 1967’den beri İsrail işgali altındadır.
Mehter marşları eşliğinde Osmanlıcı fetih edebiyatı yapanlar, Türkiye’yi İsrail’in konumuna düşürmüşlerdir. İsrail’in en büyük siyasi hedeflerinden birinin Suriye ve Irak’ı bölmek olduğu bilinen bir gerçektir. Türkiye bugün ABD ile birlikte Suriye’de bir NATO koridoru oluşturarak adeta Siyonistlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Sözde din adamlarından fetih fetvası alıp yağma yapan ÖSO çeteleri (içlerindeki birçok grup kendilerine Osmanlı padişahlarının adlarını vermektedir) sadece Kürt halkının malını mülkünü gasp etmemiş, Türk ve Arap halklarının da utanç vesilesi olmuştur. İsrail konumuna düşmek ise utançların en büyüğüdür.
Amerikan tuzağı şimdi de Irak’ta: Türk, Kürt, Arap ve Fars tüm halklar hedefte
Afrin’den sonra herkes Mınbiç’te ne olacağını merak ederken gündeme bir anda Sincar ve Kandil geldi. Erdoğan özellikle Sincar için “bir gece ansızın gelebiliriz” nakaratını tekrarlamaya başladı. Bu açıklamalar yapılırken Irak hükümeti ile anlaşan PKK, Sincar’dan güçlerini çekti ve bölgenin kontrolünü Irak ordusuna bıraktı. Hemen ardından da ABD Savunma Bakanı James Mattis, “PKK’nın Sincar bölgesinden çekildiğini görmek istiyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı.
“İşte, ABD yola geliyor” diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü ABD, Sincar’dan PKK güçlerinin çekilmesi için 2017 başından beri açıklamalar yapıyor. ABD “yola gelmiyor”, bir kez daha Türkiye, Amerikan tuzağına çekiliyor. Çünkü Trump’ın açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde söylendiği gibi, ABD’nin bölgedeki birinci hedefi İran’ı kuşatmak. Bunun için bu belgede uzun vadeli müttefik olarak tanımladığı Irak’la, NATO müttefiki Türkiye’nin, İran’a karşı kendi yanında hareket etmesini istiyor.
Amerikan emperyalizminin Türkiye’ye jestleri, Sincar’la bitmeyecek. Kandil ve PKK üzerinde de baskıyı arttıracaklar. Türkiye’nin Amerikan çıkarlarını ne kadar hararetle ve somut olarak savunduğuna bağlı olarak belki Öcalan gibi başkalarını da teslim edebilirler. Çünkü Amerikan emperyalizmi, PKK’nin kendini tasfiye etmesini ve ABD sömürgesi haline getirilmiş Rojava’ya geçmesini istiyor. Bunun için işlev görecek Suriye Gelecek Partisi diye bir parti kuruldu bile. Kurulur kurulmaz ABD Dışişleri Bakanlığı bu partiyi övmeye başladı. PKK kendini tasfiye edip bu parti içinde eriyecek mi, yoksa bu parti daha önce ABD savunma bakanının söylediği “YPG’yi PKK’yle savaştırma” planının bir parçası mı göreceğiz.
Ancak açık seçik ortada olan şey Amerikan emperyalizminin, Kürtleri tamamen kendi paralı askerleri haline getirip Türkiye ve Irak’ın İran karşıtı yakınlaşmasının harcını Kürt düşmanlığı ile karmak istediğidir.
Bu tuzağa da göz göre göre düşecek miyiz? Yoksa Kürtlerle ve diğer kardeş Arap ve Fars halklarıyla barışıp ABD’yle savaşarak bu oyunu bozacak mıyız? Gözlerimizi açalım ve doğru tercihi yapalım!
Bu yazı Gerçek gazetesinin Nisan 2018 tarihli 103. sayısında yayınlanmıştır.