“Zeytin dalı” meşruiyet kaygısıyla başladı
Afrin’e yönelik askeri harekât büyük bir meşruiyet krizi içinde başladı. Harekât için belirlenen “zeytin dalı” ismi bu kaygının bir ifadesi. Askeri harekâtlarda alışılagelen biçimde cesaret ve güç çağrışımı yapan bir isim yerine “barış” sembolü zeytin dalının seçilmesi manidar. “Zeytin dalı” ismi dünya kamuoyunun bu harekâtı saldırgan bir girişim olarak algılamasına karşı bir tercih olarak görülebilir. Aynı kaygıyla Suriye’nin toprak bütünlüğüne sürekli vurgu yapılmakta. Ancak buna rağmen Suriye hükümeti Türkiye’nin askeri müdahalesini resmen saldırganlık olarak nitelemeye devam ediyor.
DAİŞ vurgusu meşruiyet zaafının itirafı
Genelkurmay’dan yapılan açıklamada bölgede PKK-PYD’nin yanı sıra DAİŞ’in de hedef alındığı söylenmekte ve DAİŞ ifadesinin özellikle altı çizilmekte. Nitekim Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar yaptığı konuşmada DAİŞ’in adını zikrettiğinde “burası önemli” diyerek özellikle vurgulama ihtiyacı duydu. DAİŞ vurgusunun bir sebebi var. Bugüne kadar Suriye’ye gelen ve burada örtülü ya da açık askeri harekât yürüten tüm devletler varlıklarını DAİŞ’e karşı mücadele gerekçesine dayandırmaktadır. ABD’nin başını çektiği koalisyon, Rusya ve İran, Suriye’de resmi olarak DAİŞ’e karşı mücadele amacıyla bulunuyor. Ancak Afrin ve civarında DAİŞ’in herhangi bir varlığının olmadığı biliniyor. DAİŞ’in varlık gösterdiği en yakın bölge İdlib’in güneydoğusunda ve en az 120 km uzaklıkta yer alıyor. Ayrıca bu bölgenin etrafı da halihazırda Suriye ordusu tarafından çevrelenmiş durumda. Rakka’dan çıkartılan DAİŞ militanlarının sakallarının kesilerek YPG milislerinin arasına karışması tezi ise inandırıcı olmaktan uzak.
ABD emperyalizminin keyfi yerinde
Hava harekâtı ile bölgenin bombalanması, Türk Hava Kuvvetleri’nin herhangi bir engellemeyle karşılanmaması ve bölgedeki Rus askerlerinin güvenli bir bölgeye çekilmesi Rusya’nın örtülü bir icazet verdiği şeklinde yorumlanıyor. Afrin’deki Kürt halkı nezdinde Rusya’ya yönelik ciddi bir hayal kırıklığı var. Daha önce söylediğimiz gibi bundan en çok memnun olan, Kürtler üzerindeki kontrolünü daha da kuvvetlendirecek olan ABD emperyalizmi. Rusya Savunma Bakanlığı ise “ABD’nin kontrolsüz silah sevkiyatlarının neden olduğunu” açıklayarak sorumluluğu ABD’nin üzerine atmaya çalışıyor.
Rusya’nın aradan çekilmesi destek verdiği anlamına gelmiyor
Rusya’nın beklendiği gibi TSK ile askeri olarak karşı karşıya gelmemeyi seçmiş olması harekâtı siyasi ve diplomatik olarak desteklediği anlamına gelmiyor. Rusya’dan gelen resmi açıklamalarda tarafsız bir dil kullanılıyor. Endişe belirtiliyor ve itidal çağrısı yapılıyor. Rusya Federasyon Konseyi Savunma ve Güvenlik Komitesi Başkan Yardımcısı Frants Klintseviç’in Birleşmiş Milletler’de Afrin operasyonunun sonlandırılması için girişimde bulunacaklarını açıklaması kayda değer. Afrin’deki gelişmelerin ilk siyasi sonuçlarının ay sonunda Soçi’de yapılması planlanan Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nde görüleceği anlaşılıyor. Bu kapsamda önce İran ardından da Rusya, Afrin’deki savaşın kongreyi doğrudan etkileyeceğini açıkladılar.
Unutulmasın! ABD Afrin’den daha çok Ankara’da, Adana’da, Malatya’da…
ABD ise taraflara gerilimi tırmandırmama ve DAİŞ’e karşı mücadeleye odaklanma çağrısı yapmakla yetiniyor. Düşük bir profil sergiliyor. Bunun başlıca sebebi Afrin’de doğrudan bir askeri varlık göstermiyor olmaları. ABD’nin eğilimi, tarafların yıpranması ve böylece krizin derinleşerek kendisine daha etkin bir siyasi müdahale olanağı sağlaması için beklemek yönünde. ABD’nin Suriye’deki varlığı hiçbir meşru zemine dayanmıyor. Ancak Türkiye, NATO üyesi olan ve topraklarında Amerikan üslerine ev sahipliği yapan bir ülke olarak ABD’nin meşruiyetini sorgulayabilecek bir pozisyonda bulunmuyor. Zaten Erdoğan da yaşanan ihtilaflara rağmen “bölgede samimiyetle ABD ile birlikte yürümek istediklerini” açıklamıştı.
Kara savaşı krizi derinleştirebilir
Binali Yıldırım, hava bombardımanının ardından karadan da harekâtın başlayacağını açıkladı. Önce ÖSO çetelerinin gireceği öngörülüyor. Ancak bu çetelerin performansı Fırat kalkanındaki gibi olacak ise TSK askerlerinin ve zırhlı araçlarının Afrin’e girmesi çok uzun sürmeyecektir. Meşruiyet krizi aşılmamışken TSK’nın bölgeye girmesi, olası askeri kayıpların iç kamuoyunda yaratacağı yankı ile birlikte uluslararası alanda da krizi derinleştirici bir rol oynayabilir. Burjuva medyası süreci bir “gaza” havasıyla veriyor. Ancak gidişat çok sayıda kazaya açık.
Bölge güçleri kartlarını açmakta acele etmiyor. Herkes birbirini kolluyor. Ancak Afrin’de kan dökülmeye başladı bile. Askeri çatışmanın sonucu ne olursa olsun, halklar arasına ekilen düşmanlık tohumlarının yeşermesini engellemek kolay olmayacak. Afrin’e yönelik askeri harekâtın yanlışlığı ortaya çıktığında geri dönülemez ve telafi edilemez bedeller ödenmiş olacak.